Kalem Efendisi
Sizinle tanışalı çeyrek yüzyıl oldu. İlk gördüğüm günden beri aynı kalem doğruluğunda, düzeninde ve kutluluğunda kaldınız, hiç değişmediniz. Kaleme değer verir, kelama kıymet biçerdiniz. Kalemin ve kelamın hakkını layıkıyla veren bir üstat idiniz. Kalem sizin için şiirdi, mısraydı, hikmetti, tefekkürdü. Kelam kalemi açıklar, kalem kelamı izah ederdi.
Karaman'dan çıkıp okula gittiğinizde, askeriyede okuduğunuzda hep kaleme hürmetkar oldunuz. Şiir sizin için bir bakıma hayatın manası, yaşamanın vesilesiydi. O, sözden öte, kelimeden özgeydi. Şiir, kainata farklı ve güzel bakmanın nuranu00ee bir yoluydu. Bizi Yaradanı tanımanın, dinlemenin ve sevmenin vesilesiydi bir bakıma. Bundan dolayı şiiri sever ve sevdirirdiniz.
Kaç sefer ziyaretinize geldik, kaç röportaj yaptık sayısını bilemem. Kaç toplantıda sizi ağırladık, kaç saygı programı düzenledik. Bunları söyleyemem. Sadece şunu diyebilirim ki, kalem gibi hep dümdüz, istikrarlı ve vakurdunuz. Size söz verildiğinde anlattınız, şiirler okudunuz, okuduklarınızı yorumladınız, hiç yorulmadınız. Bir insan bu kadar mı içten, inanarak okur. Öyleydiniz.
Galiba, manevi evladınız Halil'den sonra sizinle en sık görüşen bendim. Mecmua için şiirleri telefonla alırdım sizden. Her okuyuşunuzda bir heyecan kaplardı beni. Birinci aramada, şiir defterinizde kaldığımız yeri arar, ikinci aramada okumaya başlardınız. Telefonla bana yazdırdığınız üç rubai de güzel olurdu. Bunların genel adı "Sabır Sarmaşıkları"ydı ve bu isimle kitaplaşacaktı. Siz iki defa okuyup imlalarını belirttikten sonra bir de ben okurdum. O mısraları seslendirirken çok heyecanlanırdım. Çünkü karşı ahizede o şiirlerin şairi vardı.
Eserlerinizin yayımlandığı Kubbealtı mecmualarını size getirmek, şiirleri göstermek, okumak ve gönlünüzün hoşnut olduğunu görmek benim için ayrı bir şölendi. En son bu bayramda ziyaret etmiştim sizi. Arkadaşlarla Kadıköy'de buluşmuş, sonra biraz gecikmeli gelmiştik. Hafif bir sitemde bulunmuştunuz haklı olarak. Tariziniz de güzeldi. Daha sonra yeniden hayatınızdan, şiirlerinizden, çevrenizden bahsetmiştiniz. Divanyolu dergisinde yayımlattığım şiirlerinizi ve Şair Olacak Çocuklar kitabımda hakkınızdaki bölümü size okuduğumda pür dikkat dinlemiş, sonra da kibarca teşekkür etmiştiniz.
Biliyor musunuz ki, yaşarken efsaneleşen şairlerimizdendiniz. Dostlarıma, okuyucularıma, talebelerime sizden bahsettiğimde "Aaa! O, hala yaşıyor mu?" diye sorarlardı. 'Meçhul meşhur'lardandınız ve toplum sizi hakkıyla tanımıyordu. Ama şiirden anlayan, edebiyattan hazzeden belirli bir kesim hayranınızdı. Kaleminizden damlayan altın mısraları ezberleyenler vardı. Şiirlerinizden bestelenen ilahiler, mevlid merasimlerinde, cami muhitlerinde dilden dile dolaşıyordu.
"Kışlada Bahar" ve "Hancı" isimli şiirleriniz belki 50 yıldır okunageliyordu. Ama siz bu iki temel eserin üzerine yüzlerce kat çıktınız. Kaleminiz gibi dimdik, upuzun ve sevimli şiirlerdi hepsi de. Gençlere şiiri anlattınız, meraklılara aruz'u öğrettiniz, gönül ehline sohbetin hasını, muhabbetin esasını gösterdiniz. Sizinle her buluşma, bizim için yeni ufuklara açılma, bambaşka semalara kanatlanmaydı.
Her ziyarette yeni bir yönünüzü keşfediyorduk. Bir gün hattatlığınızı öğrendik. Meğer hazırladığınız şiir kitaplarındaki hatları siz yazıyormuşsunuz. Sonra bir bayram günü dostlarınızı kırmadınız ve ney üflediniz. Kamış kalem de, ney de, kalem gibi size çok yakışıyordu. Belki de hayalinizde Mimar Sinan gibi zarif minareler inşa etmek vardı. Selimiye'nin semaya yükselen minarelerini gördüğünüzde kimbilir ne heyecanlara kapılırdınız?
Boşuna Sabır Sarmaşıkları adını vermediniz son şiirlerinize. Siz de sabır abidesi idiniz. Bazı dostlarınızın vefasızlığına katlandınız. Oğlunuzun Rabbine kavuşmasına teslim oldunuz. Sevgili eşinizin Hakka yürümesini bile metanetle karşıladınız. Çünkü inançlı bir insan olarak "O'ndan geldik, O'na gidiyoruz." anlayışını benimsemiştiniz. İmanlı yüreğiniz, tevekkülünüzü kat kat artırmıştı.
Son ziyarette sizi biraz yorgun ve bitkin görmüştüm. Yakın talebelerinize "Artık vade yaklaşıyor, sıramı bekliyorum" demişsiniz. Dört gün hastanede yattınız. Cumartesi komaya girdiniz, durumunuz ağırlaştı. Pazar günü acı haberinizi aldık: "Hoca'yı kaybettik." Ne denir? "İnna lillah ve inna ileyhi raciu00fbn!" Sevenleriniz, pazar günü hüzünle 'Hancı'nın 'Han'ı terk ettiğini duyurdular birbirlerine. Artık sadece 'kışlada' değil, ötelerde de 'bahar' vardı. Hem mümin için ölüm, bir düğün gecesi değil miydi zaten? "Bayram Gecesi" şiirinizde bir babanın ölümünü anlatmıştınız, bir çok rubainizde de ölüm vardı. Selimiye Camii'nde kıldık namazınızı dün. Sonra Karaman'a, ata yurduna doğru yola çıktınız. Güle güle kalem efendisi! Size rahmet olsun Bekir Sıtkı Erdoğan!