Kalem Efendileri
Bizim tarihimizde çok güzel deyimler, tanımlar vardır. Yüzyılların imbiğinden süzülen muhteşem Osmanlı medeniyeti, her şeyden önce bir terbiye manzumesi vücuda getirmiştir. Günümüze kadar yansımalarını gördüğümüz bu sistem, toplumda sosyal barışı ve huzuru sağlamıştır. Mesela 'kalem efendisi' o güzel tabirlerdendir. Tıpkı 'İstanbul efendisi' ve 'İstanbul hanımefendisi' gibi...
Ne demek Kalem Efendisi? Kalem, eskiden devlet dairesine verilmiş bir isimdir. Memura da Kalem Efendisi denilirdi. Kalemler, asırlar boyunca yalnız devlet işlerinin yürüdüğü yer değil, aynı zamanda genç memurların eğitim ve terbiye gördükleri birer ilim ve irfan kaynağı, birer okul olmuştur. Bir bakıma bu yerler birer kültür ocağına dönüşmüş, yeni nesillerin en iyi şekilde yetişmesine vesile olmuştur. Dolayısıyla tarihçilerimizin, sanatkarlarımızın, ilim, fikir ve edebiyat adamlarının büyük çoğunluğu Kalem'de yetişmiştir. Ressamlar, nakkaşlar, bestekarlar, hattatlar, şairler bir bakıma önce birer kalem efendisi idi.
Kalem diye bilinen devlet memuriyetine, Sibyan Mektebi denilen ilkokuldan veya evde görülen tahsilden sonra gidilirdi. Araştırmacılar kaleme intisap edenlerin on bir, on iki veya on üç yaşlarında olduğunu belirtiyorlar. Bu bir bakıma bugünün deyimiyle stajyerlik hizmetidir. Bir delikanlının Kalem'e alınması demek, kendisine ve ailesine büyük değer verme sayılırdı. Buraya o birimin mülki amirinin izni olmadan, daha yüksek bir makam sahibinin desteği ve yardımı alınmadan girilemezdi. Yetiştirilecek olan bu gençlere 'şakirt', 'yamak', 'talebe' veya 'çırak' denilirdi. Delikanlı bu merhaleyi aşıp işe yaramaya başlayıncaya kadar da maddu00ee kazanç elde edemezdi. Ancak olgunlaştıktan ve belli bir seviyeye geldikten sonra para kazanmaya başlardı. Bu bakımdan gencin aylığa geçmesi ailesinde ve çevresinde bir bayram neşesiyle kutlanırdı. Yani bugüne uyarlayacak olursak ilk elemeyi geçen genç, stajyerliğini tamamlayıp kadroya girmiş olurdu.
Kalem'e alınanlar, çalıştıkları bölümün yöneticisi tarafından daha eski ve uzmanlaşmış bir memurun yanına verilir ve burada acemiliklerini atlatmaları, işi öğrenmeleri, bilgi ve görgülerini arttırmaları sağlanırdı. Bu yetişmiş olgun katip, emrine verilen genci yetiştirmeyi bir vicdan borcu, bir insanu00ee görev olarak kabul eder, buna titizlikle uyardı. Bunun manevu00ee bir tarafı, bir sorumluluğu da vardı. Bir bakıma o gencin yetişmesi bir haysiyet ve şeref meselesi kabul edilirdi. Usta katip, şefkatle ve sevgiyle genci yetiştirir, ona adeta 'ağabeylik', 'babalık', 'hocalık' yapardı. Böylece körpe zekalar gelişir, yetenekli gençler memuriyetin inceliklerini ve özelliklerini kavramaya başlardı. Bu gence 'hüsn-i hat' denilen güzel yazı öğretilir, meslek bilgileri verilirdi. Resmu00ee dairedeki işlerin yanı sıra gencin kabiliyetleri araştırılır, ona göre eğitim düşünülür hatta hoca tutulurdu. Bilhassa şiir ve musiku00ee bilgisi ile Arapça ve Farsça lisanları muntazaman öğretilirdi. Osmanlı'nın son dönemlerinde bu iki doğu dilinin yanı sıra Fransızca da öğretiliyordu. Böylece çalışacak olan memurun çok donanımlı, kültürlü ve iyi yetişmiş olması temin edilirdi. Kalem'e giren bir genç kesinlikle körelmez, aksine yetenekleri keşfedilir, bilgi ve görgüsü her geçen gün artardı.
Kalem'e giren ve kendisini adamakıllı yetiştiren gençler zamanla bir mahlas (takma isim) almaya da hak kazanırdı. Kalem'den yetişmiş devlet adamlarımızın isimlerinde olduğu gibi divan şairlerimizin çoğunun mahlasları da Kalem'de takılmıştır. Şairler, bu isimleri ömürlerinin sonuna kadar koruyup şiirlerinde kullanmışlardır. Kalem'e giren genç, zamanla 'efendi'leşir ve artık unvanı 'Kalem Efendisi' olur. Büyük kayıt defterleri sandıklarda saklanır, evrak ise torbalarda muhafaza edilir, onlar da ayrıca sandıklara konulur. Kalem'in bütün memurları uzun yazı rahlelerinin (bir çeşit sehpa) önünde şiltelere bağdaş kurarak otururlardı. Tıpkı bir mektep gibi kalemler de sıkı bir disiplin altında tutulurdu. Kısacası 'Kalem' bir akademi, bir okul, bir irfan yuvasıdır
Çağrı Yayınları'ndan bugünlerde çıkan kitabımızın adı Kalem Efendileri. Burada tarihimizdeki bu kurumun gelişimini anlatmak değil amacımız. Tarihçesi hakkında kısaca verdik. Tamamı gazete ve dergilerde yayımlanmış olan ve büyük çoğunluğu deneme ve portre yazılarından oluşan kitabımızda ömrünü ilme, irfana, edebiyata, sanata adamış olan kişilere temas ettik. Bilindiği gibi günümüzde de beğenilen yazarlara 'iyi bir kalem' denilir. Şair ve yazarlar, muhtelif kalemleri kullandıktan sonra daktiloya ve günümüzde de bilgisayara geçseler de isimleri bence Kalem Efendisi'dir. Zaten bu tarz çalışma yapanlar da "Kalem denemesi yapıyoruz" diyerek ilgi alanlarını gösteriyorlar. Yani kalem dün de bugün de hayatımızın vazgeçilmez en önemli unsurlarındandır. İnancımızda da kalem kutsaldır. Kaleme yemin edilmiştir. Mahkemelerde de kalem bir semboldür. En sert kararlardan sonra kalemler kırılır. Gazetelerden kovulan gazeteciler "kalemlerinin kırıldığını" söylerler. Kelamlar, hisler, hatıralar kalemle ifade edilir, bilgiler kalemle dile getirilirler. Çocukluğumuzda elimizden düşmeyen kurşun kalemleri hangimiz unuttuk ki? Ya özene bezene mektuplar yazdığımız dolma kalemler, bugün bile bizim için bir nostalji ve mutluluk aracı değil midir? Bugün herhalde en çok kullandığımız ise 'tükenmez kalem'lerdir. Ne güzel isim yakıştırılmış aslında. Kalemler tükenmez, kelamlar bitmez. Ben kalemi çok seviyorum. Her alanda Kalem Efendilerimizin sayısının çoğalması ise en büyük dileğimdir. Efendiler, kaleminizin ucu açık, ufkunuz geniş, ilhamınız bol, vaktiniz bereketli, eserleriniz daimi olsun!