Kalbin ve aklın Allah’a güvenmesi: Tevekkül
Allah, insanı kendisine kul olması için yaratmıştır. Allah’a ahlaki, manevi, sosyal ve ontolojik düzeyde kul olmak için insanın hayatın her alanında Allah’a güvenmesi ve dayanması gerekmektedir. Allah’a kul olmak, Allah’a güvenmeyi ve dayanmayı, yani tevekkülü gerektirmektedir. Tevekkül ve kulluk birbirini tamamlayan manevi ve ahlaki tecrübelerdir.
İnsanın Allah’ı vekil, yani güvenilen tek otorite kabul etmesi, Allah dışındaki bütün otoritelerin ve yapıların gelip geçici yapay kurgular olduğu anlamına gelmektedir. İnsan, Allah dışında hiç kimseye kul olmayacağı gibi, hiç kimseye de dayanmamalı, hiç kimseyi kendisine vekil kabul etmemelidir. Allah’ın en güzel ve doğru vekil olduğu gerçeğinin kabul edilmesi ve içselleştirilmesi, kişinin ahlaki, akli, manevi ve sosyal açılardan olgunlaşmasını ve gelişmesini sağlamaktadır.
Kalbin ve aklın Allah’a güvenmesi, yani tevekkül etmesi, kalbin ve aklın sürekli olarak işlevsel bir şeklilde çalışması ve çalıştırılması anlamına gelmektedir. Allah, insanın akıllı ve ahlaklı olmasını emretmektedir. Akıl ve ahlak sahibi insanlar, sahih ve sahici anlamda işlerinde Allah’a dayanır ve tevekkül ederler. Akıl ve ahlakın ortadan kalkması, aslında tevekkülün ortadan kalkması, Allah dışında sahte kurgulara güvenilmesi ve dayanılması anlamına gelmektedir. Tevhid akidesi, insanın insana kulluğunu reddettiği gibi, insanın insana tevekkül etmesini, yani güvenmesini de reddetmektedir.
Tevekkül, kişinin hiç çalışmadan her şeyi Allah’a bırakması ve O’ndan beklemesi anlamına gelmemektedir. Tevekkül, insanın yaptığı her şeyden sorumlu olduğu ve insan için sadece çalıştığının ölçü olduğu gerçeğini esas almaktadır. Allah, insanın çalışmasına ve emeğine değer vermektedir. Allah, kişiye hayatını devam ettirebilmesi, geliştirmesi ve olgunlaştırması için akıl, bilgi, irade, hürriyet ve hikmet imkanları vermiştir. Başka bir ifade ile kişi, hayatında ve yapıp ettiklerinde özgürce tasarrufta bulunma imkanlarına ve haklarına sahiptir. Allah, akıl, ahlak ve kulluk temelinde kişinin tasarrufta bulunmasını ve kendisine tevekkül etmesini istemektedir. Gerçek bir tevekkül, kişinin hayatında ve yaptığı işlerde tasarruf sorumluluğunun sadece kendisinde olduğunu ve yapılan her işte Allah’a güvenilmesi gerektiğini kapsamaktadır.
İnsan, hayatı boyunca değişik zorluklarla, sıkıntılarla ve meydan okumalarla karşılaşmaktadır. Karşılaşılan cetin hayat olaylarıyla başedebilmek için sadece Allah’a sığınan, O’na güvenen ve dayanan kişinin, Allah dışında başka sığınılacak bir güç aramasına gerek yoktur. Allah, insanın sığınacağı ve iltica edeceği Mutlak Güç’tür. Allah dışında kendilerine sığınacak güç arayanlar, büyük hayal kırıklıkları, umutsuzluk ve çaresizlik yaşamakla yüzyüzedirler. Tevekkül, öğrenilmiş çaresizliğin her çeşidini reddetmektedir. Allah’a güvenildiği sürece, mutlaka yapılacak, çalışılacak ve başarılacak bir çıkış yolu olduğunu insanın bilmesi, bulması ve gerçekleştirmesi gerekmektedir. Tevekkül, öğrenilmiş çaresizliği değil, insanı pozitif olarak her açıdan kendisini güçlendirmesini, çalıştırmasını ve geliştirmesini kapsayan Tevhidi bir tecrübedir.
Tevekkül, zorluklar karşısında insanın kolay bir şekilde vazgeçmesine engel olmaktadır. Allah dışında sahte putlara, kurgulara ve değerlere bağımlı hale gelen cahili toplumlara Tevhid mesajını ulaştıran İslam Peygamberleri, çalışmalarında kararlı ve tevekkül içinde bir duruş içinde olmuşlardır. Tevekkül olmadan cahiliye ile başa çıkmak mümkün değildir. Cahiliyenin panzehiri tevekküldür.
İnsan, yalnız başına yaşayan bir varlık değildir. Kişi, hayatını devam etirebilmek ve kendini geliştirebilmek için diğer insanlarla tanışmaya ve yardımlaşmaya ihtiyaç duymaktadır. Yardımlaşma, tanışma ve işbirliği için kişilerin, işlerini iletişimle, etkileşimle ve yönetişimle yürütmeleri gerekmektedir. İnsanların işlerini iletişimle, etkileşimle ve yönetişimle yerine getirmeleri şeklinde gerçekleşen insani ilişkiler düzenine şura denilmektedir. Verimli, işlevsel ve etkileşimsel ilişkiler sonucunda varılan şura sonucunda kararların uygulanması ve işlerin yürütülmesi için Allah’a güvenilmeli ve dayanılmalıdır. İşlerin Şark kurnazlığı şeklinde yapılması, insani ilişkilere hile ve sahtekârlığın karıştırılması, ahlakı, aklı ve tevekkülü birlikte ortadan kaldırmaktadır. Tevekkül, hayatın hile olmadığını, akıl, çalışma ve ahlak olduğunu bize göstermektedir.