Kalbimiz ve Kudüs
İnsanın rotasını ayakları değil kalbi belirler. Tohumla
başlanan hayat, göklere uzatabileceği dallarının hikâyesini o küçük parçadan
alır. Bebeklikten çocukluktan kalp kabına dolan ne varsa özdür, yolu en çok
oradandır.
Çocukluğumda teravih namazlarıyla tanıştığım cami, sonra Kur’an’ı
öğrendiğim yer oldu. Ben ilim adına ibadet adına büyüklerimle o yolu kat ettim
yıllarca. ‘’Hadi camiye gidelim’’ derdi babaannem.
Bana şunu söylemediler! ‘’Camiyi sev, camiyi koru. Camiler
huzur veren yerlerdir’’. Bana ona giden yolu öğretmeleri benim diğerlerini
tanımlamam ve tamamlamam için yeterli idi.
İçindeki genişlikten aldığım huzuru, yayılan mis kokuyla
duyduğum mutluluğu, avlusunda hissettiğim ferahlığı orda bulunmanın ruhuma
bedenime kattığı güzelliği satırlara sığdıramam.
Bunu birleştirmek istediğim husus ki bir çocuk yüreğinin
Mescidi-i Aksa ’yı yüreğinde içselleştirmesine yol olmak.
Öncelikle kendi mahallesindeki camiyle tanışan çocuk,
Mescidi-i Aksa adını duyduğundan itibaren ilk kıblesini tanımak, görmek için
yüreğini büyütür.
Çokça cami resmi çizdiğimi hatırlıyorum. İçinde de ben.
Buram buram huzur kokan Rabbine yakın küçük bir kız.
Sonra adını duymakla başladı özlem. Resimlerini çizerek
özlemimi azalttığımı, içinden geçen peygamberlerin hayatlarını öğrenerek,
kendime ondan bir mana kattığımı biliyorum.
Kudüs’ü fetheden Selahattin’i tanıdım sonra. Miracı, oradan
yükselen peygamberimi.
İki yaşındaki bir çocuk öğrensin Mescidi Aksan’ın adını,
Kudüs’ün adını. Dört yaşında çizmeye başlasın resmini, boyasın. Ne olduğunu
bilmediği hayali kahramanları boyarken tüketmesin boyalarını. Dünyanın süper
adamları, örümcek adamları, süper girl’leri(kızları) barbileri işgal etmesin
kalbini ki! Bir kıyam vakti dimdik ayakta durabilsin.
Fetihlerin yürekten başladığını bilmek bizim.
‘’Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.’’ Diyen üstat Nuri Pakdil azmin aşkın yüreğin
şairiydi.
‘’Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar’’ diyordu temele dikkat
çekerek. Her anneye, her babaya, dedeye, nineye, halaya, dayıya, teyzeye,
öğretmene, okula, başkana, amire, doktora, işçiye, çiftçiye herkese görev
düşüyordu kutsal değerlerimiz için. Millî kültürümüz için. Dini bütünlüğümüz
için.
Zaferler düşlemeden önce çıktığımız seferlerin, aldığımız
yolların metresi, kilometresi, sayısı samimiyeti, donanımı, içi dışı bizi
ilgilendirmeliydi.
Korkuları kenara bırakan bir nesil seferlerin idrakiyle
ancak zaferlere ulaşabilirdi. Taşa takılan, ayakkabı bağına takılan, yürümeyi
öğretemediğimiz nesiller bizim vebalimizdir. Liyakat sahibi, yürümeyi hakkın
kendine verdiği güçle gerçekleştiren yaptığı işin farkında olan insanlarla
menzil yakındır elbet. Ayakkabılar da eskise, ırmaklar boyu geçilecek yolları
da olsa, güneş yaksa, ayaz üşütse bile! yolu yolca bilir kalbinden aldığı
ilhamla.
Hayatımızdaki ilkler hiç unutulmaz! unutulmamalı da. İlkokul
üçüncü sınıfta öğretmenimden aldım ilk hediye kitabımı. Afganistan’ı anlatan
bir kitaptı. ‘’bu çok zor bir kitap’’ dediğimde de ‘’sen okursun’’ cevabı beni
yüreklendirmişti. Zulme duyarlılığım belki de ilk hediye kitabım sayesinde
olmuştu.
İlk kütüphane ziyaretim yine öğretmenimin evine olmuştu.
Devasa bir kütüphane okuyan on sınıf arkadaşıma verilmiş bir ödüldü.
Hayatımızdaki ilkleri iliklerimize kadar hissederiz. İyi bir
okur olmamda da o teşvik çok kıymet taşımıştır hayatım boyunca. İlk kıblemiz
Mescidi Aksa, peygamberler diyarı Kudüs bizim için bizden öte önem taşır.
Yüzümü çevirdim Kudüs’e. ‘’Bir Selahattin ruhuyla yeniden
gitmek özgürlük penceresini ben açmak istiyorum.’’ Dedim gönlüme…
Fetihler yüreklerden başlar. Kalp kabı dolmalıdır önce. Ve
öncelikle de küçük yüreklerden başlatmak gerek. İlk dokunuşlarımızla
şekillenecek nesil, aşkla heyecanla değerleri değer bilip yola koyulacaktır.
Dopdolu bir kalple, dupduru bir gönülle. Her şey çocukluluktan başlar.
Yedirdiğmiz, içirdiğimiz tüm yiyecekler de dahildir buna.
Kalben inandıkça, yoğruldukça ve yoruldukça! yorgunluklar
gülistan olur. Kalbine bir Kudüs gücü gelir, o güç senin gönlünün bahçelerini
çoğaltır. Vesselam
…