Kalabalıklardan Kara Balık'a…
Kalabalıklar, anlamlı bir bütünü oluşturmayacak kadar farklı amaçlar güden, bir araya geldiğinin farkında dahi olmayan insan topluluğunu ifade eder. Bu topluluktan herhangi bir beklenti ya da çıkar içerisinde olmamak, o topluluğun zararlı ya da zararsız olduğu kanısına varmak için yeterli delile sahip olunduğunu göstermez.
Kalabalıkları oluşturan bireyler, farklı varış noktalarına, farklı hedeflere doğru yola çıkmıştır, haliyle kaynaklarını ve imkânlarını da bu amaç için harcarlar. Kalabalık içerisindeki insan, gerisinde ya da ilerisinde duranlardan bir beklenti içinde olmamasına rağmen onlardan herhangi birinin yola çıkma amacını sekteye uğratacak bir hal içine girmesi durumunda, hangi yönde ve kim olduğuna bakmadan anında düşman kesilebilir.
Kısa insan ömrünü uğruna heba ettiğimiz ve bizimle beraber geleceğini zannederek dört elle sarıldığımız dünya ganimetleri mevzubahis olduğunda ise tanımadıklarımıza değil daha çok tanıdıklarımıza düşman kesiliriz. Çünkü hayat sürerken dokunduğumuz her insana veya konu komşuya gayemizi, kâh yaşantımızla kâh konuştuklarımızla bir şekilde hissettirmiş, en büyük hatayı en başında yaparak paha biçilmez deneyimlerden birini daha elde etmişizdir. Böylece insan, kalabalıkların sorgulamayan sadık bir üyesi haline gelmiştir.
Bir diğer bakış açısından baktığımızda ise kalabalıkların, toplumdaki genel kanıyı (moda, estetik, sevilecek/sevilmeyecek şeyler vs.) belirleyen ana etken olduğu gerçeğinden dolayı bilinçli olanlar ve kendini gerçek anlamda özgür hissedenler tarafından kalabalıkların hiçbir zaman sevilmediğini görürüz. Kalabalıkların, insanı zorbalık derecesinde yönlendiren yolculuğu, bir caddenin girişinde bulunan çıkmaz sokak tabelasının hemen önünde başlayan bir rotanın peşinen kabullenilmesiyle başlar. Taliplisi boldur, o nedenle başlangıç için çıkmaz sokaklar yetersiz kalmış hem şehirlere hem de kalplere çıkmaz caddeler inşa edilmiştir!
İşte bu nedenle kalabalıklarla ilgili çeşitli uyarılar yapılmıştır. Bunlardan ilki Kuran-ı Kerim’de "Fe Eyne Tezhe- bun!"* "Nereye bu gidiş?" şeklindedir. Bu sesleniş, Kelamların en güzeli olduğundan, ayrıca izahata muhtaç değildir. İzaha muhtaç olan insanın bu Rahmani seslenişe neden kulaklarını kapattığı da değildir. İzaha muhtaç olan insanın Yaradan’ın kurallarını belirlediği yoldan değil de neden kalabalıkların peşine takıldığı noktasında toplanmaktadır.
Üstad Necip Fazıl’ın Destan Şiiri’nde “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” demektedir. İnsanlık tarihinin uzun geçmişi, çıkmaz sokakları çıkmaz cadde haline dönüştürmüş, kalabalıklar ise dünyayı içine alan fakat dünya dışında başka bir şeyle ilgilenmeyen büyük bir kitleyi oluşturmuştur. Kitle iletişim araçlarının artışı, dünyanın en ücra köşesine sinsice ve kolayca sokuluşu bu büyük kitleyi, çıkmaz sokağın peşinde bilinçsizce sürükler hale getirmiştir. Kalabalıklar, çıkmaz sokakların, caddelerin her sonuna geldiğinde Jean Baudrillard'ın simülasyon kuramında belirttiği gibi sanal gerçeklikler yeniden yaratılmaktadır. Kuralları, kalabalık içindeki birkaç şebeke tarafından konulmuş, bizim olduğunu sandığımız “hayat ve içindekiler” böylece her seferinde yeniden başlatılmaktadır.
İnsan, eşrefi mahlûkat olmanın peşinde bir hayatın değil de yapay bir simülasyonun peşinde koştukça çıkmaz caddenin şeritleri de genişlemektedir. Caddedeki camekânlar, tabelalar, kampanyalar sürekli değiştirilerek cazibe, haz, ayartı hep diri tutulmaktadır. Çünkü insan, kalabalıkları dinlemeyip “Küçük Kara Balık”** olmaya karar verir ve “Allah’a firar edin”*** emrine uyarsa çıkmaz sokakların, caddelerin hepsi O’na giden apaçık bir yola dönüşecektir.
*Tekvir Suresi, 26. Ayet
** Küçük Kara Balık, Samed Behrengi
*** Zariyat Suresi, 50. Ayet