Kaizen Felsefesi ve Bizdeki İzdüşümü
“En iyi, iyinin düşmanıdır.” sözünü ünlü filozof Voltaire’a ait olduğunu biliyordum. Meğer kendisi bu sözü bir İtalyan bilgeden iktibas etmiş. Bu söz Japonya merkezli Kaizen felsefesinin de baş sloganı imiş. Sözü merak ettiğim gibi felsefesini de merak ettim. Kaizenciler, Voltarie mi yoksa İtalyan Filozofa’mı müteşekkir, bilemiyorum. Bildiğim ise bu felsefe ekolü, problemleri saklamamak, sorunların üzerini örtmemeyi kendilerine esas almışlardır.
Dedim ya Kaizencileri merak ettim. Japoncada “kai” değişim, “zen” ise daha iyi anlamına gelmekteymiş. Sürekli iyileştirme, sürekli geliştirme bu felsefenin temel amacıymış. Bu yönüyle Kaizen’in İslam Felsefesine de benzer bir tarafı var. Mesela İslam dini canlılık arzeder, sürekli daha iyiye daha güzele (davranış, huy) doğru manevra yapar. Teşbihte hata olmasın pedalini çevirerek sürdüğünüz bisikletin pedalını çevirmezseniz bisiklet düşer...
Kaizenciler mükemmele ulaşma arzusunu Batılılar gibi hızlı bir şekilde değil küçük ama sürekli adımlarla ilerlemeyi esas alıyor. Klasik zamanlardan bize miras kalan meşhur bir kelimemiz var:
“Teenni”
Yani teenniyle...Bu kelime, Kaizen felsefesini anlamada bize yardımcı olabilir. Bir işi yaparken kırmadan, gücendirmeden, bıktırmadan ve dahi unutturmadan. En önemlisi ise unutmamak. Burada işte Kaizen’in yönetim anlayışı devreye giriyor. Yine Kaizen’i anlamak için yeni ve makyajlanmış bir kelimemiz daha var:
“Sürdürülebilirlik...
Kaizen Felsefesi, daha iyiye ulaşmak için küçük ama sürekli adımlarla ilerlemeyi esas alıyor demiştik. Bu durum, Batılı insanı (özellikle rekabetçi, emperyalist, global) kaygılandırıyor. Bu nedenle üretim ve pazarlamada bu felsefe kendine pek yer bulmazken şirket yönetimi bazında ilgi görüyor. Ama kiazen felsefesi, son zamanlarda az olsun benim olsun diyenlerin de yöneldiği bir felsefedir diyebiliriz.
Kaizen felsefesini sonuç değil de süreç odaklı bir felsefe olarak değerlendiren kurumlar ve şirketlerin ömürlerinin uzun olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca temel amacın şirketlerin ve kurumların az bir bütçeyle daha kaliteli iş yapmalarını sağlamaktır.
Bu felsefenin temel prnesiplerininden biri de hedefe ulaşma noktasında engel olan bütün problemlerin var olduğunu kabul etmek ve bu problemleri bulmaktır. Kaizen felsefesi, burada insana çok önemli bir görev yüklüyor. Onlar için insan, problemin sebeplerinden biri değil bilakis problemi çözecek olan esas unsurdur. Bu prensip kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de Bakara suresinde geçen “Ben yeryüzünde kendime bir halife yaratacağım” ifadesine de uygun düşüyor.
İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olduğuna göre, bu nimetlerde O'nun rızasına uygun olarak tasarruf etmek durumundadır.
Kaizenciler, bizim bir nevi Ahi teşkilatına da benzerler. Ama bunlarda söylem Ahi teşkilatında da eylem söz konusuydu. Gerçi Ahi Evren Hoyî hazretleri bu teşkilatı söylemle kurmuştu. Kaizenciler, bu felsefesini daha çok iş dünyası üzerinde uyguladığı için acaba dedim içimden Ahi teşkilatından esinlenmemişler mi? Büyük firmalara danışmanlık yapan Kaizenciler, bunda çok da başarılı olmuşlar. Bu nedenledir ki dünyaca ünlü markalara da sahip olmuşlar.
Japonya, cep telefonu başta olmak üzere diğer elektronik cihazları dünyaya ihraç ederken Japonlar ise yolculukta özellikle de kısa mesafeli yolculuklarda ellerinde hiç kitap düşürmüyor. Dünyanın en lüks otomobillerini yapıp ihraç ediyorlar ama kendileri işe ya bisiklet ya da toplu taşıma araçlarıyla gidiyorlar. Bunlar Kaizencilerin Japonya’daki tezahürleridir.
Kaizen felsefesi sayesindedir ki Japonlar, şimdiye kadar hiçbir şeylerini kağıt üstünde bırakmamışlar. Felsefenin ana süreci olan planlama, uygulama, kontrol etme ve önlem almayı belli zaman dilimlerinde başarıyla uygulamışlardır. Bugün bir çok yerde görüyor ya da duyuyorum. Yatırımlarımızın önemli bir kısmı başka biri ya da birileri idari maslahatı eline alırken şu olay tezahür ediyor Bir önceki yöneticiler tarafından planlanmış ya da uygulamaya konulmuş yatırımlar iptal ediliyor.
Bugün bizde Kaizen felsefesine benzer bir felsefi akım yok. Ahilik sadece tarihsel boyutuyla karnaval boyutuna indirgenmiş. Bizde kala kala “-mış gibi” felsefe Kaizen felsefesine rakip olma yolunda. Mesela sıkıntıları gidermek yerine üstünü örtmek, alanında hiç de uzman olmayan, işinin ehli olmayan insanları uzman diye göstermek. Ve bunların yaptığı işleri ballandıra ballandıra anlatmak. İşleri yapılmış gibi, gösterilmiş gibi, bina edilmiş gibi, başarılmış gibi, yaşıyormuş gibi, gidiyormuş gibi, geliyormuş gibi... Mış gibi eğitim, mış gibi edebiyat, mış gibi sanat, mış gibi hayat almış başını gidiyor...
Ne diyelim galiba bu Japonlar kutsal kitabımızı ve tarihimizi bizden gizli okuyorlar.