Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.87
Gram Altın
2436.34
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Nisan 2020

Kâinat tazeleniyor

Asrın, belki de yazılı tarihin en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. Ne desek yeridir, ne söylense yine az. Duyduklarımızdan ötürü kulaklarımız, gördüklerimizden ötürü gözlerimiz nasıl oluyor da meleke vazifesini yitirmiyor, ilginç ve hatta acayip. Kalbimiz, hissiyata dair kekeme. Dilimiz lal. Akıl ise, aklı akledene aşk olsun. Bir tek gönül sahibi kalıyor kemalin kelamını fısıldayan…

Her şey var; ama hiçbir şey yok gibi yaşadıklarımız, yaşadığımızı düşündüklerimiz. Artık neredeyse ‘sağ salim ölmenin’ duasına çıkacak beşer. Sorun da şu ki: beşer, âdem olma yolunda yol almadığı için bu yaşanılanlar. İnsan doğmak nasip, insan olmaya gayret etmek ve insan kalmak tercih. Kim neyin gayretinde, işte ona hayret. Sonsuz, hudutsuz ve sınırsız kudret sahibi olan yaratıcının bize sunduklarına sırt çevirmek veya onlara başkaldırıp başka yöne meyletmek ise aklın israfına veyahut aklın iflasının ifşasına işaret değil mi.

Tasarrufuna ve konforuna sunulan kâinatla ne işi, daha doğrusu ne alıp vermediği olabilir ki insanın. İnsanın, kendini anlama, tanıma ve tanımlama gayretinde olmayacağı her an, doğa ona lezzet değil külfet olamaya devam edecektir. Doğanın en önemli değişim ve dönüşüm halkası olan insanoğlu kendi fıtratına ve yaratılış maksadına isyan ettiği günden beri kendi kendine zulüm ederek huzura erememiştir. Buna mukabil, tabiat kendisine verilen misyona karşı eylemsiz duramaz. İnsanın dışında vazife yüklenen her şey kusursuz bir ahenkle vazifesini yaparken bir tek insan bu dengeye muhalefet ederken, mutlak otoritenin her halde bu duruma karşı bir planı olmalı, şüphesiz de vardır…

Teolojik literatürler kâinatın son demelerine yakın olduğunu bildirirken, bu süreçte onlarca vakanın gerçekleşeceğini söyler. Bunlara şimdi girmeyeceğim; lakin neredeyse bunların tamamına yakını gerçekleşmekte. Yani söylenenler bir bir birbirini takip ederek gerçekleşirken, dağ fare doğurmuyor ve hakikat kendini müjdelerken, müjdeyle kalmayıp kendini ispatlamakta. Buna inanmayanların hali ise tam da şöyle: Biri yazmıştı, ‘‘arkadaşlarım ateist olduğuma inanmıyor; ama Allah biliyor ya bu bana yeter.’’

Evet, kâinat kendini savunuyor ve kendine sahip çıkıyor. Hayvan haklarının en çok savunulduğu şu demede, hayvanlara yönelik en büyük katliamlara insanların gizli sessiz kalışına kainat bicevap kalır mı. Kadın haklarını savunanların kadını bir metaı gibi kullanmasına, kadına o kutsi şerefi bahşeden, kadını savunmaktan aciz mi. Egemen güçler kendi toprakları kirlenmesin diye fabrikalarındaki kimyasal atıkları Afrika’nın kara topraklarına gömerken, toprak ana kendisine bu zulmü edene atalet gösterecek değil ki. Somali'’in kara sularında ki balıkları bile çalarak o coğrafyadaki insanı kuru bir açlığa terk edecek kadar hırsız olan adama pardon kişiye ‘‘dur’’ diyemeyecek kadar durgun değil varlığın tapusuna sahip olan ‘‘mülk sahibi.’’ Ormanları ve ormanlardaki doğal dengeyi hiç düşünmeden bozacak kadar düşüncesiz olanın düşünce yapısına terk edilecek kadar ucuz değildir yaratılış.

Yukarda da söylendiği gibi, tüm kâinat insanın konforuna sunulmuşken, henüz anne karnındaki ceninlerden tutunuz, bebelere, çocuklara, annelere ve dahi MİLYONLARCA insanı alenen öldüren ve bunu istatistikle değerlendirebilecek kadar vahşi olabilen insanı sebepsiz cezalandıracak değil yaradan. Bu yüzden kâinat kendini yenilemekle, kendini sahiplenmekle mükellef.

Hepimiz kıyısından köşesinden suçluyuz. Kim kendi vazifesini kusurlu yapıyorsa o suçludur. Öğretmen öğretmenliğini, din adamı vazifesini eksik yapıyorsa, manav sepetin altına çürük sebzeleri koyuyorsa o da suçlu. Ağaç dikmeyen suçlu, komşusunu sevmeyen suçlu, hayvana su vermeyen suçlu. Dost olmayan, dost aramayan suçlu. Duayı, kabul olacak samimiyetiyle etmeyen suçlu. Maddeye esir olan suçlu. Manayı önemsemeyen suçlu. Kendinden habersiz olan suçlu. Düşünmeyen suçlu. Kim yaratılış hürmetine vazifesini en iyi şekilde yapma gayretinde değilse o suçlu; ancak yaratan hem şahit hem hâkim. Hüküm de mutlaka onun. Yaşadıklarımız ise, kâinatın kendi rolüne sadık kalarak görevini bihakkın yapıp kendini tazelemekle mükellef oluşundan ibaret, insan denen canlıya karşı. Durum bu… Siz ne dersiniz?