Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2523.98
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Aralık 2022

Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!

Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet sözünü ilk defa 1908 de duydu bu millet.

Osmanlı hasta adam ilan edilmiş, Yahudiler başta olmak üzere birçok gayri müslim ve Avrupa devleti Osmanlı’dan ayrılmak sevdasına tutulmuştu.

Bunun için Fransa’da doğan bir sivil hareket öne sürüldü; Jön Türkler

Sözüm ona II. Abdülhamid Han’ın uyguladığı yönetim ülkede hürriyetleri kısıtlamış ve halkın iradesini yok sayan bir hale gelmişti.

Dahası tek adam dikta yönetimi Osmanlı Halkını bezdirmeye başlamıştı.

Gerçekten öyle miydi? II. Abdülhamid diktatör müydü? Ve baskıcı bir yönetim kurmak istiyor muydu?

Elbette hayır.

Ama Filistin’den toprak isteyen Yahudi toprak alamayınca “Kızıl Sultan” lakabını yaftalayı verdi.

Yerli ve milli olduğunu iddia eden bazı safdil yazarlar bu söyleme sarılmış, manşet manşet sloganlarla halkı kışkırtmaya başlamışlardı.

Öyle ileri gitmişlerdi ki; II. Abdülhamid’in Harbiye öğrencilerini ayaklarına taş bağlayıp boğazda suya attıklarını dahi iddia etmeye başlamışlardı.

Sultan servetini Avrupa’ya kaçırıyor kendisi de kaçacak, Abdülhamid toprak satıyor. Gibi onlarca kuyruklu yalan…

Nihayetinde sultan Abdülhamid 1908’de II. Meşrutiyeti ilan etmek durumunda kalıyor.

Ancak Türkiye düşmanlarına bu yeterli değildi. Osmanlıyı bölüp parçalamak için II Abdulhamit’in tahtan indirilmesi gerekiyordu.

Kimileri için hürriyet vapurlara bedava binmekti, kimileri için okullarda sınavlara girmemek. Anadolu vergi vermemek istiyordu. Kimileri için bedava ekmek demekti...

Hürriyetin algısı sınırsız ve tutarsızdı.

Muhalifler halkı organize ederek; “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” sloganı ile sokakları doldurmaya başlamışlardı.

Jön Türkler şöyle diyordu; Bir an önce meşrutiyet ilan edilsin, bir de hürriyet geldi mi? Üstelik bir de Abdülhamid’i tahtan indirdik mi? İşte o zaman her şey daha güzel olacak!

İstedikleri her şey olmuş ve Abdülhamid Han tahttan hal edilmişti.

Pekiyi Sultan Abdulhamit tahtan indi ama sözde istibdat yerini hürriyete bıraktı mı?

Elbette hayır!

“Gökten kutsal bir ışık gibi inen hürriyet, her şeyden tatlısın sen!”

Diyordu dönemin muhalif gazetelerinden İKDAM!

Öyle olmuştu ki İmam, Rahip ve Bulgar papaz birbirlerine sarılarak poz verdiler.

Hürriyeti herkes farklı anlamıştı. Jön Türklerle olan ayrılıkçı topluluklar hürriyeti Osmanlı’dan ayrılmak olarak algıladı.

Sonuç malum…

Hatta öyle oldu ki hürriyeti getirenler; köprü başında gazeteci vurmaya başlamış, ağzını açanı zindana postalamış ve sopalı seçimlere mahkûm etmişti.

Şimdilerde aynı nakaratı duyuyoruz değil mi?

Saraçhane meydanında bu şarkı burada bitmez diyen dönemin Abdülhamid’ine nispet yaparcasına birbirine benzemez 6+1 siyasi parti kol kola sarmaş dolaş haykırıyordu;

Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet

Bu oyun daha önce sahnelenmişti. Bu sahneyi izlemeye giderseniz tarih yeniden aksiyle tekerrür eder.

Ve o dönem Filozof Rıza Tevfik’e ait şu mısraları tekrarlamak zorunda kalırsınız;

Nerdesin Şevketlim Sultan Hamîd Hân
Feryâdım varır mı bârigâhına
Ölüm uykusundan bir lahzâ uyan
Şu nankör milletin bak günâhına

Ve nihayet cenazesi kaldırılırken kalabalığın şu sözleri yankılanır tarihin tozlu sayfalarında;

“Ey koca sultan bizi kimlere bırakıp gidiyorsun?