Kahredici gerçek: Müslüman hayatının değersizliği
İlk önce şu üç ismi kaydedelim: Deah Barakat (23 yaşında), Yusor Mohammed (21yaşında) ve Razan Muhammed Ebu Salha ( 19 yaşında). Bu üç Müslüman öğrenci, Craig Stephen Hicks isimli 46 yaşındaki kişi tarafından Amerika'nın Kuzey Caroline Eyaletindeki Chapel Hill bölgesinde vahşice öldürüldüler.
Müslüman üç üniversitelinin öldürülmesi, uluslararası düzeyde büyük bir sessizlikle geçiştirildi. Uluslararası düzeydeki bu sessizlik, öldürülen Müslüman olunca, Müslüman hayatına Batı medyasının hiçbir değer atfetmediği gerçeğini inkar edilemez şekilde ortaya koydu. Müslümanlara yönelik bu katliam, Batı başta olmak üzere bütün insanlığın İslam'a ve Müslümanlara olan nefret ve düşmanlık temelli tutumunu sorgulaması, ıslah etmesi ve yeni bir bilinç düzeyine ulaşmasının insanlığın geleceği açısından olmazsa olmaz olduğunu ortaya koymaktadır.
Katil Craig Stephen Hicks'in katliamı park etme tartışması nedeniyle işlediği ifade edilmektedir. Katil beyaz bir Amerikalı olunca, katliama sıradan bir adli vaka muamelesi yapılmakta ve olayın küresel düzeyde gündeme gelmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Katliam, park etme tartışması gibi sıradan bir nedenle işlenmiş değildir. Katliam, Müslümanlara duyulan nefret ve düşmanlık nedeniyle işlenmiştir. Katliamın arkasındaki dinamik motif, Müslüman düşmanlığı şeklindeki fanatizmdir. Üç Müslüman öğrenciye yönelik işlenen bu vahşi katliam, sıradan bir suç değil, nefret suçu kategorisindedir.
Batıda, Müslüman kimliği kasıtlı, bilinçli ve sistematik bir şekilde terörist tehdit kavramı çerçevesinde kurgulanmaktadır. Müslüman kimliğinin terörist tehdit bağlamında algılatılması, Müslümanlara nefret, şüphe ve düşmanlıkla yaklaşılmasına neden olmaktadır. Terörist tehdit olarak görülen Müslümanların hayatlarına kast edilmesi, hiçbir şekilde önemsenmemekte, medyada sıradan bir haber muamelesi görmektedir. İnsanlık, şu gerçeğin artık farkına varmalıdır: Terörizmin ve emperyalizmin en büyük kurbanı Müslüman toplumlardır.
Öldürülen üç Müslüman öğrenci, Amerika vatandaşlarıydı. Ancak öldürülen Müslüman olunca, Batı ülkelerinin vatandaşları olmalarının hiç önemi olmamaktadır. Batılı ülkelerin vatandaşları olsalar bile, Müslümanlara, sözde vatandaşlar veya yabancılar muamelesi yapılmaktadır.
Chapel Hill katliamı, Müslümanlar ve şiddet arasında kurulan çarpık ilişkiyi gündeme getirmiştir. Müslümanlar, ellerinde silah olduğu zaman gündeme getirilmektedirler. Elindeki silahlarla terörist saldırılar gerçekleştiren Müslüman tipi, standart bir sterotip olarak inşa edilmektedir. Barbar ve emperyalist Batılı saldırıların hedefi ve kurbanı olan Müslüman gerçeği ise, karartılmaktadır. Müslüman ülkeler ve toplumlar, Amerika, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok Batılı ülkenin silahlı ve askeri saldırısının hedefi olmaktadır. Batıda yaşayan Müslüman kişi ve topluluklar, Chapel Hill'deki barbar saldırıların kurbanı ve hedefi haline getirilmektedirler.
IŞİD ve karikatür krizi gibi olaylarda bütün Müslümanların kolektif olarak şiddet ve terörizmden sorumlu olduğu algısı, doğal gerçek olarak dayatılmaktadır. Ancak Chapel Hill katliamı sonrasında hiç kimse, Müslümanlara karşı işlenen katliam ve saldırılardan Batının kolektif olarak sorumlu olduğunu gündeme getirmemektedir. Her fırsatta İslam'ın bir bütün olarak sorgulanarak reforme edilmesini ve Müslümanların içlerindeki fanatizmden arınmaları gerektiğini iddia eden söylem, aynı şekilde Batılıların bir bütün olarak kendilerini Müslümanlara karşı işledikleri emperyalist ve ırkçı katliam, işgal ve sömürüden dolayı sorgulamaları ve kendilerini arındırmaları gerektiğine dair hiçbir şey söylememektedir. Müslümanları suçlu konumda tutmaya mahkum etmek ve İslam'ın sürekli reform edilmesi gerektiğini dayatmak, hegemonik bir söylemden başka bir şey değildir.
Batı'nın kalbinde sadece demokrasi, insan hakları ve özgürlük bulunmamaktadır. Batının kalbinde ırkçılık, emperyalizm, nefret ve fanatizm büyümektedir. Müslüman nefreti ve düşmanlığı, Batının kalbini mühürlemiştir. Batının, İslam'ı ve Müslümanları terörist tehdit olarak konumlandırarak karanlık tarafını maskelemesi mümkün değildir. Batı kalbinde fanatizmin ve ırkçılığın neden olduğu çürüme ve yozlaşma ile yüzleşmelidir. Batının kalbinde kökleşen ırkçılık ve fanatizm, bütün insanlığı tehdit eder hale gelmiş bulunmaktadır. Batının icat ettiği İslam düşmanlığı ve nefreti, uluslararası düzeyde şiddet üretmektedir.
Medeniyet, insanı ve insan hayatını her şeyin temeli kabul eden bir anlayış üzerine gelişir. Medeniyet, her halükarda insandan vazgeçmemeye dayalı bir zihniyettir. Barbarlık, bir grubun sadece kendilerinin insan olduğunu ve sadece kendi hayatlarının değerli olduğu sapkınlığı içinde bulunma durumudur. Batının Müslümanların hayatının hiçbir değere sahip olmadığı sapkınlığını küreselleştirmesi, barbarlığın medeniyet maskesi adı altında insanı ve insanlığı çürütmesine neden olmaktadır.