Kahramanmaraş merkezli depremin verdiği ders…
Kar bekledik,
bereket için… Yağan kar erkenden kefen oldu, kırılan, yırtınan toprağın bağrına
düşenlere...
Geceden
dökülen ayaz, uyanınca yüreğimize döküldü sararan yapraklar gibi...
Solmayan tek
bir şey var ki; hiç solmayan ümitlerimiz...
Her dua
yemyeşil yapraklarıyla çiçek açıyor semaya doğru...
Enkaz
altından çıkan her insan gayretlerin umudun meyvesi oldu...
Altı şubat
gecesi, önce gökten beyaz kefen indi, sonra saat 04.17’de o kefen ebedi hayat
yolcularını sardı sarmaladı, saadetlere yolcu etti…
Korku
ve ümit arasında mekik dokumaya en güzel misal yaşanan felaketler oldu.
Dünya görüşü ne olur ise olsun, aynı insan yaşadığı
depremi korku ve şaşkınlıkla atlatmaya çalışırken, sevdiklerinin kurtuluşuna da
öyle bir ümit besledi ki… Afetzedelerin zamk gibi ümitleri, ümitsizi bile
ümitlendirdi. Yakınlarına kavuşmak için, enkaz altından kurtulmak için
hücreleri bile dua etti, bizlerde o dualara tüm varlığımızla yaptığımız dualar
ile amin dedik… Korku ve ümit, imanımıza da kuvvetlendirdi...
Günler sonra, enkaz altından, canlı şekilde çıkanlar,
insan hesaplamalarını ve tüm bilim teorilerini yerle bir ediyor. Ruhun bedene
girmesi nasıl harika bir hal ise; bedenden ayrılması da beşer ilmine,
deneyimlerine tabi değildir, Allah’ın kudretine tabidir. Yıkıntının tonlarca
ağırlığı altında murad edilen ömür tamamlanmamış ise, Allah’ın sebeplere yaşat
emri, ekmeksiz, susuz da yaşatır, bir yerden sızan az buçuk hava da yaşatır…
Keşke her şey bizim cüzi irademize tabi olduğu zamanlar, felaketler öncesi ve
sonrasında da adam gibi yaşayabilsek. Kurtarma ekiplerinin enkaz altından her
canlıya ulaşmasında vücutlarında ki en ince zerreler ve ruhlarında ki en ince
duygularla gözleri dolu dolu olarak ve sevinçle nasıl tekbir getiriyorlar… İşte
o şevkle normal zamanlarımızda da “Allahüekber” diyebilsek, ümit ve
korkularımızla “Süphanallah” daima şükürlerle “Elhamdülillah” diyebilsek… Allah
ile aramıza şan, şöhret, makam, dünya malı, yalan ve fırıldak siyaset girmese… İşte o zaman, yer de bizden haya eder, gök
de bizden haya eder, musibet gelse de vız gelir tırıs gider…
Kurtarma ekiplerindeki insanların o çabasında,
gayretinde ve bitmeyen umutlarında, dünya namına bir şey olmadığı için dilleri
de çok samimi ve içten “Allah” diyor, yıkıntılar altındaki insanın da dünya
namına aklında bir şey olmadığı için o da çok içten ve inanarak “Allah” diyor… Vallahi billahi; tonlarca ağırlık altında,
bir avuç yere sıkışmış inanan insanın, Yüce
Mevla’ya avuç açması, Allah demesi, dua etmesi, peygamberlerin duası gibi
riyasız ve tam ihlaslıdır. Belki de kurtulduğunda böyle bir samimi duayı
bir ömür boyu yapamayacaktır. Hayalen o
çöküntüler altına gitsek ve samimiyet kulağınızı versek, bakın neler duyacağız
neler; pişmanlıklar, samimi tövbeler, çok içten yapılan tespihler, okunan
Kur’anlar, teyemmümle alınan abdestle kılınan namazlar… Dış dünyada,
riyakarlık, hırs ve şehvet volta atarken, enkaz altında tam acizlik, tam
fakirlik, tam teslimiyet... Dili konuşturan nefis ve hırs değil, uyanmış bir
şuur… Asrın depremiyle çöküntüler altında kalanlar, kimi birkaç saat, kimi çok
uzun süren saatler ve de günlerce canlı kalanların yaptıkları nefis
muhasebeleri, yukarıda kurtarmaya çalışanlardan daha süratli çalıştı. Kimi;
niye aç gözlülük edip, etiketleri ve kiraları kartopu gibi yuvarladım… Kimi;
evde tertemiz helalim varken neden yasak sularda avlandım… Kimi; bir anlık
hayat için değer miydi kırıp dökmeye, insafsızca incitmeye… Kimi; değer miydi
haramla kol kola olmayı seçen nefsin eline yuları teslim edip, uçurum
kenarlarında dolaşmak... Kimi; değer miydi daha fazla kazanmak için böyle çürük
binalar yapmak? Değer miydi; abdestsiz, namazsız bütün verilen nimetlerin
faturasını ödemeden yaşamak, gençliği har vurup, harman savurmak, değer miydi;
ana – babayı incitmek. Değer miydi; sadece nefsin peşine düşüp, tüm değerleri
çiğnemek vs. vs. Böyle muhteşem
pişmanlıklar olduğu gibi; tüm insanlığın yaptığı şükürlerden daha azametli
şükürler ve tespihler yapıtılar... Kimisi günlerce kaldığı daracık yerden,
tüm alemleri tefekkürle dolaşarak, manevi gıda aldı, bir vakit namazını bile es
geçmeden...
Ey
yıkılmış binaların altında kalan depremzede kardeşler: Bu mübarek üç aylarda,
şu birkaç gündür, sizlerin yaşadığı acılar ve samimi dualarınız bu memlekete ve
Alemi İslam’a öyle şeyler kazandıracak ki; bizler çalışmakla belki elli senede
kavuşamayacaktık. Evet, canınız yandı! Canımız yandı! Ama
sizlerin saatlerce Allahtan yardım dilemeniz, bizlere de dua oldu... Size tecelli eden yüce Mevla’nın
rahmetinden bizlerde istifade edeceğiz. Siz, saatlerce, günlerce acizlik
nöbeti, dua nöbeti, pişmanlık nöbeti tuttunuz. Size gelen rahmet, merhamet,
bizleri de ülkemizi de kuşatacak, belki üzerimizde oynanan oyunları ve planları
bozacak. Bu mübarek üç aylarda, ayazda kışta, göçük altında sizlerin kurtuluş
ümidi ve duası bizlerin de dışarıda günlerdir okuduğumuz Kur’an’lar, dualar,
tespih ve cevşenler… Siz alttan, biz
üsten, inşallah dualarımızla küfrün imha planlarını akim bırakıp, ezanların
susmamasını, bayrağımızın dalgalanmasını daima sağlayacaktır. Bu kışta bu
ayazda, bu mübarek günlerde sizler boşa ölmediniz, Allah hepinize rahmet etsin,
kabirleriniz gülistan olsun, neticeniz cennet olsun… Sizlere yardımcı olanlar, enkaz kaldıranlar iki cihanda da aziz
olsunlar… Başımız ve milletimiz sağ olsun, vefat edenler ebedi saadetler
bulsun, yaralılar tez zamanda şifa bulsun, tüm felaketler son bulsun,
devletimiz var olsun… İnşallah vefat edenlerin ödedikleri bedeller; canları,
malları İslam alemini daha büyük bela ve musibetlerden koruyucu kalkan
olacaktır. 7.7’lik deprem insanlığımızı yiyemedi; hep birlikte tek vücut olduk.