Kafkas İslam Ordusu
Tarih boyunca nerede bir zulüm yaşanmışsa orada olmuşuz. Acı çekenlerin, haksızlığa uğrayanların, gözyaşı dökenlerin hep yanında durmuşuz. Kafkas İslam Ordusu da bu millî vasfımızın unutulmaz şahikasıdır. Kafkas İslam Ordusu – Yitik Neslin Hikâyesi, Abdulhamit Avşar’ın yeni eseri. Daha önce Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kaleme alan Avşar, şimdi de bu kıymetli eseriyle okuyucuların önüne çıktı. TRT’nin usta ve tecrübeli mensubu olan Avşar’ın, Türkiye ile Türk dünyası arasında kültürel köprülerin kurulmasında büyük hizmetleri oldu. Kardeş coğrafyaların yakın tarihi ile ilgili başarılı belgesellere imza attı. Üstün gayretlerini sürdüren Avşar’ı hepimiz yürekten alkışlıyoruz.
Yazarımız Mihrabad Yayınları’ndan çıkan bu eserinin sunuşuna şöyle başlıyor: “Unutulan yitik bir neslin öyküsüdür bu. Onlar, 1918 yılının ilk yarısında kimi gönüllü, kimi farklı cephelerden toplanıp Azerbaycanlı kardeşlerinin yardımlarına koşmuşlardı. Mondros’tan sonra Kafkas İslâm Ordusu adı verilen bu ordu geri çekilirken, Osmanlı Genelkurmayının talimatıyla, Azerbaycan Halk Cumhuriyetine destek olmak üzere geride kaldılar. Sonra zaman değişti. Azerbaycan, Sovyet işgaline düştü. Osmanlı Türk askerleri de ülkenin dört bir yanına dağıldılar. İkinci Dünya Savaşı günlerinde ise, önce Azerbaycan içinde kurulan toplama kamplarına konuldular. Ardından, kimi yalnız başına kimi tüm aile fertleriyle birlikte günler süren trajik bir yolculukla Sibirya’nın kuş uçmaz kervan geçmez taygalarına sürgün edildiler Stalin’in emriyle. Birçoğu orada hayatını kaybetti, mezarları bile olmadı, yok olup gittiler karla kaplı toprakların altında. Hayatta kalabilenler ise ancak 1954’te Stalin öldükten sonra geri dönüş haklarını elde edebildiler. Geri döndüler ama yine sakıncalı Türk olarak damgalanmaya devam ettiler tâ ki, kardeş Azerbaycan yeniden bağımsızlığını elde edene kadar.”
Vicdan yarası hatıralar
Kafkas İslam Ordusu kitabında, 100 yıl önce başlayan bu sancılı hikâyelerin kahramanlarını, en yakınlarının tanıklıklarıyla dinliyoruz. Her hikâye bir hicran acısı, her hatıra vicdan yarası. Her biri roman olabilecek bu hikâyelerde hiç kaybolmamış bir vatan hasretinin buram buram koktuğunu hissediyoruz. Kendileriyle görüşülen vatan evlatlarının her biri, Türkiye hasretiyle yaşamışlar ve Azerbaycan’da başladıkları yeni hayatlarında evlatlarına Anadolu’daki köylerini, akrabalarını, yaşadıklarını bıkmadan usanmadan anlatmışlar. Olur ya bir gün imkân doğar, fırsat olur ve geride bıraktıkları sevdiklerini bulabilirler diye. Kafkas İslâm Ordusu askerlerinden geride kalanların evlatları tâ Sovyetler Birliği döneminden itibaren babalarının izlerini bulmak için çabalamaya başladılar. Ancak çok az bir kısmı, ilginç rastlantılarla akrabalarını bulabildiler, hasret giderdiler. Büyük ekseriyeti babalarının vasiyetini yerine getirebilme gayreti içinde çabalayıp duruyorlar.
Gerçeğin peşinde koştu
Abdulhamit Avşar, 2004 yılında TRT Azerbaycan Temsilcisi olarak atandığında öğrendiği bu gerçeğin peşini bırakmaz. Üç yıl gece gündüz çalışır ve muazzam bir sözlük tarih çalışmasına imza atar. “Benim için bir vicdan borcu, bir vefa duygusuydu bu. Ve yitik neslin bir kısmının, Azerbaycan’ın dört bir yanına dağılmış yakınlarına ulaşmayı başardım. Kendileriyle uzun görüşmeler yaptım ve hatıralarını kaydettim. Görüntülerin TRT Bakü Temsilciliği arşivinde olduğu bu kayıtların deşifrelerinden yola çıkarak hazırlanan kitap, işte bu kahramanların hayat hikâyelerine yakınlarının tanıklıklarıyla ışık tutuyor.”
Eseri okurken hüzünleniyor, çoğu zaman gözyaşlarımıza hâkim olamıyoruz. Ama yakın tarihimizi bilmek bizi uyandırıyor, şuurlandırıyor. Vatan kavramının ne demek olduğunu daha iyi anlıyoruz. Abdulhamit Avşar görevini hakkıyla yapmış ve olağanüstü bir eseri kültür hayatımıza kazandırmıştır. Gerisi bize kalmış. Bir devrin zafer tacı olan bu eseri okuyup yeni nesillere okutacağız. 15 Temmuz Destanı’nı yaşamış aziz milletimize bu yakışır. TRT2 bu eseri ve belgeseli seyircisiyle buluşturursa büyük dua ve destek alır. Bizden hatırlatması.