Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2423.19
BIST 100
9698.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ocak 2023

​Kafayı yememenin yolları!..

TOplumları bitirmek için psikolojilerini çökerteceksin.

Toplumsal Psikoloji’yi çökertirseniz, hedef aldığınız insanlar birbirlerini bitirirler.

Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” -Homo homini lupus- diyor ya…

İşte öyle bir şey.

Sunulan nimetler, insanlık âlemi gibi bin tanesini tıka basa doyurabilecek kadar bol ama milyonlarca insan da açlıktan ölüyor.

Sadece açlıktan ölenler mi?

Birileri hep daha fazlasını kazansın diye hasta edilen ve (trilyonlarca dolarlık sektör kazandıkça kazansın diye) tedavi edilmeyen milyarlarca insan!..

Marketlerde “cicili bicili” ambalajlar içinde satılan “ürünlerin” kahir ekseriyeti, “bağımlılık yapan"
maddeler ihtiva ediyor.

Bir iki kere cips verilen çocuk tam bağımlı hale geliyor, almadığınızda kıyametleri kopartıyor.

Çoğu “ürün”de “çin tuzu” denilen bir malzeme varmış, bir yiyen bir daha istiyor.

Transyağ deposu ürünleri habire tıkıyoruz çocuklarımıza; kanser, diyabet, koroner kalp hastalığı, kısırlık, karaciğer bozukluğu, alzheimer, parkinson…

Ne varsa yüklüyoruz!..

Bizler çocuklarımızı çok sevdiğimiz, ağlamalarına dayanamadığımız, kıyamadığımız için hasta ediyoruz!

“İnsan insanın kurdu” malûm; homo homini lupus!

H H H

Toplumların vücut sağlığı da, ruh sağlığı da fena halde bozuluyor.

Bir plândemi dalgısı çıkarttılar, herkes kafayı yeme noktasına geldi, hatta çoğunluk o aşamayı çoktan geçti.

Geriye dönüp şöyle bir bakın Allah aşkına; canlı yayınlarda ölüm saçan sokaklar, Şairin "Sarmış yine âfakını bir dûd-i muannid" diyerek tarif ettiği hâl, ufuklarda bir inatçı sis.

Ekranlarda kireç suratlı uzmanlar; sokağa çıkma, yaklaşma, ellerini ilaçla, kapı tokmaklarına dokunma!..

Kafayı yedirdiler insanlık âlemine!

Hatırlayınız lütfen;

Ellerimiz kanserojen kimyasallarla dezenfekte etmekten parçalanmış halde, dağ başında maske takmayanı linç etme noktasına getirilmişiz…

Ulus’ta meşhur kolonyacı, önünde bilmem kaç kilometrelik kuyruk!..

Ve açlık korkusu!

Geçen gün yine MİLAT’ta yazdık:

İnsanlık "rızık" korkusuna sürükleniyor.

Açlık korkusuna!

Yakında “gıda kıtlığı” baş gösterecekmiş!

Hepimiz aç kalacakmışız!

Yılanları, böcekleri yemeye mecbur olacakmışız!

Geçen hafta, bazı kanallarda “tarantula” cinsi örümceği, canlı canlı -bandıra bandıra yiyen bir “kadın” vardı.

Çevirip çevirip verilen bu görüntülerle, bilinçaltlarımıza,

“Bugün protein almanıza yarayan besinler yakın gelecekte olmayacak ve sizin protein kaynağınız işte bu böcekler olacak!” mesajları verildi.

Bugünlerde, “uygar” denilen Avrupa’da gittikçe yaygınlaşan bir “yiyecek” türü var:

Böcekburger!..

Bir genel başkanın yemek için taaa Amerikalara gittiği meşhur hamburger gibi; bir moda, bir sektör haline geliyor.

İçinde böcek bulunan “et ürünleri”nin İsviçre’deki gıda zincirinin “et reyonu”nda satışa sunulduğuna dair haberlere rast gelmişsinizdir.

Bunu yapan zincirin sloganına dikkat:

“Sürdürülebilir protein!”

Yani..

“Yakında aç kalabilir, kırlardaki dağlardaki böceklere muhtaç olabilirsiniz!”

H H H

Bütün bunların ardından gelsin yapay etler, yapay muzlar, yapay pirinçler…

Tek merkezden kontrol edilen, yani bugünkünden de fazla kontrol edilen milyarca insan.

Bir topluluktaki insanları bitirmek mi istiyorsun?

Bas bir tuşa, yesinler birbirlerini!..

Genetik şifreleri elinde değil mi?

Hepsini çiplemedin mi?

H H H

“Geliyor gelmekte olan” deniyor ya…

Biz küçük dünyamızda birbirimizi yiyeduralım…

Gerçekten de geliyor gelmekte olan, şu “iklim değişikliği” tantanasına eşlik eden ne gündem maddelerimiz var, ineklere ölüm mesela.

Patenti alınmış yeni inek virüsünü saldıklarında ne yapacaksın?

Yapacak başka bir şeyin mi var;

Kalan inekleri de gömeceksin!..

Etini yemek bile yok, kuş gribiyle telef edilenler misali!..

H H H

Geliyor gelmek de olan da, ne yapmak lâzım?

Ben küçük dünyamda, kendimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum.

Mesela, etki edebildiğim bütün ailelere, çocuklarını “televizyonlardan” uzak tutmalarını söylüyorum.

Bir aile var; telkinlerimizin etkili olduğu söylüyor, çocuklarına şimdiye kadar “cicili bicili market ürünleri”nden yedirmemelerinde.

Tüketimimi mümkün olduğu kadar kısıyorum; yıllar var ki üzerime ceket almadım, gömlekleri hışmıkları çıkıncaya kadar giymeye çalışıyorum.

Eski ayakkabılarımı yenilemeye ve mecbur kalmadıkça yenisini almamaya gayret ediyorum.

Bir sosyal medya hastalığım var, onunla uğraşıyorum bu günlerde.

Bağımlılık yapmış, onunla başa çıkmaya, kendi yöntemlerimle tedavi olmaya çalışıyorum.

Bazı kanallardan “tartışma programı” teklifleri geldiğinde nazikçe reddediyorum; neye tartışacağım, niye tartışacağım, horoz dövüşü programlarında!..

Ufak tefek spor yapmaya gayret ediyorum, öyle salonlarda malonlarda değil, vücudumun ağırlığından istifadeyle faydalı hareketler vesaire…

Midenin üçte biri boş kalacak malûm; Kutsî Tavsiye…

Bu yolda da ilerliyorum, kolay değil tabii, yıllar yılı bir oturuşta ekmek, yemek ne varsa nefes almaksızın indirmeye alışmış bir bünyeyi alıştırmak.

Yapmaya çalıştıklarım arasında, haftada bir hastaneye, bir de mezarlığa gitmek de var.

Hasta ve merhum, merhume ziyaretleri iyi geliyor, tavsiye ederim.

H H H

Namazlarda zorluğum var; aklım dağılıyor, kaybettiğim, unuttuğum ne varsa yerini namazlarda hatırlıyorum!

Bunu halletmem gerek.

Namazlarımı sağlıklı bir şekilde eda edebilsem, ne iyi olacak.

H H H

Bir de…

Beklenti meselesi…

Bir vakitler insanların yanlış yapmaları beni çok üzerdi.

“Ayet” hükmünü kulağıma küpe yaparak, “aldırmamaya” çalışıyorum.

Malûm, kimi niçin kınarsan aynısını yaşıyorsun.

Bir vakitler, herkesin ne yaptığına çok yakından bakardım, “mesleki deformasyon” işte.

Şimdilerde, “Hele önce kendini bir düzelt!” diyorum, bu da bana iyi gelecek gibi.

H H H

Bunları yazıyorum ya…

Birileri, “Abi bize politika kulislerinde neler oluyor, bitiyor… Onları yaz!” diyor.

Ben kalbimi bu dar dünyadan, dar kalıplardan uzaklaştırmaya çalışırken!..