Kadınlarımız…
Allah, tek bir nefisten yarattığı insandan eşini; ve ondan da erkekler ve kadınları çift olarak halketmiştir. Kadın ve erkek, aslında birbiri için birer örtü ve elbisedir. Onlar, birbirlerini her türlü zarardan ve şerden muhafaza eder, ‘sekine’ ve huzur verirler. Kadın ve erkeğin meyveleri, neslin devamını sağlayan çocuklardır. Hepsinin karşılıklı olarak hakları bulunmaktadır. Vazifeler yerine getirilmesi ve hakların teslim edilmesi, aile ve cemiyetin temellerini sağlamlaştırır. Mutlu bir aile, güven üzere kurulmuş bir anlaşmayla gerçekleşir.
Evlilik, kadınları ve erkekleri şereflendiren ve onurlandıran en güzel akittir/sözleşmedir. Onları birbirine bağlayan iyilik ve muhabbettir; aşktır, sevgidir, saygıdır ve sadakattir. Karşılıklı bağlanma, maddî bir amaç için değildir. İki cihan bağlılığı ve mutluluğu üzerine bina edilen muhabbettir.
Kadınların mülkleri ve onlara ait olanlara, eşinin müdahale etmesi düşünülemez. Onları bu konuda zorlamak ve baskı altında tutmak, adalet terazisinin dengesi bozar. Kadınlarla iyi ve sağlıklı geçinmek, ailenin devamı ve huzuru için ana ilkedir. Eşe yapılacak zarar, ziyan ve ihanet, zulme davetiye çıkarır. Haz, şehvet ve ihtiras için yapılan her türlü eylem, kutsal aile yuvasını yok eder. Aradaki muhabbet, sağlam bir sözleşme ve teminatla gerçekleşmiştir.
Eşlerdeki küçük hatalar ve kusurlar, muhabbet ve sevginin sıcaklığıyla buharlaşır; bağışlamanın cömert ve karşılıksız hoşgörüsüyle de hafızalardan silinir. Kalpler ve gönüller, birbirlerine dönerek mutluluğun köprüsünü kurarlar.
Kadınlar ve erkekler, birbirlerini tamamlayan gönül yarılarıdır. Kadınların hakları, Hz. Peygamber’in (s) teminatı altındadır. Erdemli kadın, güzel koku ve namaz, Efendimizin (s) sevdiklerinin başında gelir. Sevgi ve şefkat ile davranış, Hakk’ın merhametinin insan üzerindeki tezahürü gibidir. Çünkü kadınlar emanettir. Onlar, Rahman’ın erkeklere verdiği güzelliklerdir. Erkekler, Allah’ın emanetlerini, O’nun adına namus ve iffetlerini helal edinirler. Onlara ihanet, Allah’a isyan gibidir. Emanetlerini boşamak ve terk etmek ise, ‘en sevilmeyen helal’dir.
Kadınları kırmak ve incitmek, doğrultulması güç işlerdendir. Kadınlara gösterilen nezaket ve sadakat, zarafetle şeref kazanır. Nefret etmeden ve kinlenmeden güzel huylarını görmek, kusurları karşısında kör olmak, eksikliklerinde ise sağır olmak gerekir.
Hakaret, zorbalık, ahlaksızlık, kadınlara yönelik olursa, yer de ağlar, gökler de ağlar. Vicdan kanar, gönül incinir, muhabbet öksüz kalır. Onlarla birlikte yemek, birlikte içmek, birlikte giyinmek ve birlikte seyahat etmek, erdemli erkeklerin vasıflarındandır.
Kadınları dövmemek, yüzlerine vurmamak, hakaret/tahkir etmemek, yaptıklarını aşağılamamak, çirkin olduklarını söylememek, asaletin gerekliklerindendir. Elbette kadınlarına şiddet uygulayan ve onları dövenler, erkeklerin hayırlılarından değildir.
Hâsılı, onlar bizleri karınlarında, sırtlarında, kucaklarında ve omuzlarında taşıyan kadınlarımızdır…
Kadınların reisi/kraliçesi annedir. O, rahminde beslediği ve büyüttüğü evladını, bin bir çile ve sıkıntıyla dokuz ay taşıdıktan sonra, hayatla buluşturur. Kendinden vermeye devam ederek, ‘can’ını beslenmesi için her türlü fedakârlığa katlanır. Bebeği aç kalmasın diye, canı istemediği halde yemek yer, zevk almadığı halde, kendini zorlayarak yer. Yani yavrusuna hem sütünü hem de kalbini/sevgisini verir.
Anne, merhamet ve sevginin zirvesidir. Onun sevgisi, kokusu ve sıcaklığı dünyadaki hiçbir varlıkta bulunmaz. Yavrusu için ölür, yaralanır, ağlar, kaygılanır, heyecanlanır, meraklanır…
Hanım, hayat ortağı, ömür yoldaşı, gönül yarısıdır. Bakışları, kalbin derinliklerinde yer bulur, sevgisi muhabbet kazanı gibidir. Aşkı kaynatır…
Kız evlat, hayırlı göz nurudur. Ona gelecek iyilikler, babayı saadet deryasına iter; kötülükler ise, kalbini yaralar. İhsan ve ikramlardan evlatları arasında öncelikli olanlar, kız çocuklarıdır. Erkek evlatlardan daha nadide bir çiçektir o… Sevgiyle beslenir, muhabbetle büyür.
Anne ve babaları doğuran anneanneler/babaanneler, hürmetin sultanlarıdır. Hafıza ve hatıralar onlarla hayat bulur. Pamuk gibi nurlu yüzleri, şefkat ve merhametin şahitleridir. Anlattıklarını can kulağıyla dinleyen evlatlar ve torunlar, onlara kendilerinin ciddiyete alındıklarını gösterdikleri için mutluluğun zirvesini yaşarlar. Onlar tecrübenin ve kalbin sevgisidirler.
Ablalar, dertlerin ve sorunların çözüm merkezidirler. Adeta bir koruyucu kalkan gibi, zorluklar ve problemler karşısında her dâim Hızır gibi yetişen can yoldaşı sığınılacak limanlardır.
Teyze, annenin yarısı ve kokusudur. Hürmette kusur edilmeyecek aile büyüğüdür. Sözlerini yerine getirmede, anne hükmünde tecrübe ustalarıdır. Güç olaylarda onların rehberliği ve nasihatleri/tavsiyeleri değerli birer hazine gibidir.
Şu halde kadınlarımız, sevgi, aşk, muhabbet, saygı, hürmet ve ikramın muhataplarıdır. Âdem’in dünya yoldaşı olan Havva, zalim Firavun’un mazlum eşi Asiye, Süleyman’ın tahtının kraliçesi Belkıs, İsa’nın çilekeş annesi Meryem, ‘Çöle İnen Nuru’ doğuran mahzun Amine, Hz. Peygamber’in (s) yanındaki onurlu ve şerefli ‘Büyük’ Hatice, Efendimiz’in (s) hayatta kalan biricik kızı Fatıma, yine Son Peygamber’in bilge hanımı Aişe, çilenin ve zühdün hanımefendisi Rabiyetü’l-Adaviyye… İşte dünya ve ahiret kadınlarının Sultanları…
Güçlü ve dayanaklı kadınlarımız… Aileyi bir arada tutan sağlam ip, tutkal… Çocuklarını eğiten, kocalarını her türlü şartta destekleyen onlara güç veren, dertlerini paylaşan, onların hüzünlerine ve sıkıntılarına ortak olan, sevgilerini çoğaltan geniş yürekli kadınlarımız…
Şair Erdem Beyazıt’ın şu güzel ifadeleri, kadınlarımızı ne güzel anlatmaktadır:
Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.