Kadının iş hayatındaki önemi!
Dr. Feryal Kalkavan Taslaman ile kadın konusu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
21. yüz yıla geldiğimizde kadınların iş hayatındaki yeri nedir?
Bu sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Ancak kadınların evlerinin dışında ücretli olarak çalışmaları gerçek manada yeni ve ucuz iş gücüne ihtiyacın arttığı Sanayi Devrimi ile başlamıştır. Bu dönemden önce kadın çalışmıyor muydu? Tabi ki çalışyordu. Kadınların üretim hayatında olmaları çok öncelere dayanır. Ama emeklerinin karşılığında para kazanmaları Sanayi Devrimi ile başlamıştır.
Osmanlı döneminde de kırsalda yaşayan kadınlar geleneksel olarak yapılagelen tarlada çalışmak, kumaş üretmek, halı dokumak gibi alanlarda çalışmışlardır. Sanayi devrimi Osmanlı kadınların istihdamında da etki yaratmıştır. Artık ücretsiz tarım işçiliği ve el sanatları gibi faaliyetleri ücret alarak yapan kadınların varlığından bahsedilmeye başlanmıştır.
Kadınların iş hayatına müdahil olmalarında Birinci Dünya Savaşı da önemli bir kırılma noktası olmuştur. Erkeklerin seferberlik nedeniyle silah altına alınmaları erkek nüfusunda azalmaya neden olmuş kadınlar erkeklerden boşalan yerleri doldurmak zorunda kalmıştır. Örneğin 1914-18 yılları arasında sadece İngiltere’de 1.5 milyona yakın kadın çalışma hayatına katılmıştır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda da kadınların aktif biçimde gerek cephede gerekse cephe gerisinde var olmaya başladıklarını görüyoruz. Ancak kadınların tarım dışı alanlarda iş gücüne katılmaları 1950’ler sonrasında kırsaldan şehre göçün artmasıyla birlikte aile yapısında ve yaşam tarzında meydana gelen değişikliler ile hız kazanmıştır.
Ama yine de ülkemizde kadın/erkek istihdam oranlarına baktığımızda kadınların erkelerin oranının yarısından az olduğunu görmekteyiz. TUİK 2022 yılında 15 yaş ve üstü istihdam sayılarında kadınların oranının % 30.4 erkeklerin ise %65 olduğunu göstermektedir. Bu oranlar Avrupa Birliği’nde %51.9 kadın, %63.8 erkek olarak kendini göstermektedir. İsveç %61.6, Hollanda %61.3 ile en yüksek orana sahipken Romanya %42.4, İtalya %41 ile en düşük ülkeler olmasına ragmen yine de Türkiye’den daha fazla kadınlara istihdam sunmaktadır.
Öte yandan yüksek öğretim mezunu kadınalarımızın iş gücüne katılım oranının %68.8, kadın büyük elçi oranının %27.3, kadın professor oranın %33.9, üst/orta düzey yönetici pozisyonunda kadın oranın da %19.6 olması bu konuda yol aldığımızı ancak daha alınacak yolun uzun olduğunu göstermektedir.
İçinde olduğumuz yüzyılda bile kadının iş dünyasında kendine yer edinmesi bu kadar zorken, 1400 yıl öncesinin İslam toplumunda kadının toplumundaki yerinden bahseder misiniz? Kadını eve hapsettiği ileri sürülen İslam dininin kadına yaklaşımı Peygamberimiz zamanında nasıl uygulanmıştı?
Aslında Kuran’ın yüzyıllar önve kadına verdiği hakları 21.Yüyıl kadının hakları ile kıyaslamak Kuran’ın bu konuda ne kadar eşitlikçi olduğunu göstermek açısından önemli.
İslam’ın gelmesiyle kadınlar artık ailelerine ve toplumdaki konumlarına bakılmaksızın hukuken ve dinen bir çok hakka sahip olmuşlardır. Peygamberimizn dönemini incelediğimizde kadınların her alanda gayet aktif olduklarını görüyoruz. Buna ilk örnek olarak Kuran’ın Mümtehine suresi 12. Ayetinde belirtilen kadınlardan da ayrıca “biat” alınması olayıdır. Peygamberimiz müslüman kadınlardan da aynı erkekler gibi toplum sözleşmesine dahil olmalarının onayını almış ve onları da toplumun eşit bireyleri olarak tanımlamıştır.
Zaten İslam tarihinin ilk biyografik eserlerinden İbn Sa’d’ı Kitabü’t-Tabakatü’l Kebir adlı eserinde Peygamberimiz dönemindeki kadınlarn, günlük hayatın her alanında yer almış olduklarını da öğreniyoruz. Peygamberimiz ve hemen sonraki dört halife döneminde de; iş kadınlarından şair kadınlara, hukukçu kadınlardan dini alanda liderlik yapan kadınlara, hatta savaşçı kadınlara bile rastlamak olağandışı değildi. Kadınların, o dönemde, kamusal alanın merkezi olan camilere ve toplu ibadetlere düzenli olarak katıldıkları, erkeklerle bir arada olmalarını zaruri kılan meslekler icra ettikleri, ticaretle uğraşıp para kazandıkları, hem kadınlara hem erkeklere öğretmenlik yaptıkları, cephe gerisinde askerlere yardım ettikleri, hastalara ve yaralılara bakmak gibi aktif görevler üstlendikleri, hatta cesurca savaşlara katıldıkları bile kaynaklarda mevcuttur. Örneğin Peygamberimizin ilk eşi ve ilk Müslüman Hz. Hatice, ticaretle uğraşmış, aktif biçimde hayatın içinde yer almıştır. Ayrıca Zeyneb bint Cahş’ın dericilikle uğraştığı bilinmektedir. Şifa binti Abdullah, Peygamberimiz tarafından Hz. Hafsa’ya okuma yazma öğretmekle görevlendirilmiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ama görüldüğü gibi o dönemde var olan meslekler için kadın erkek ayrımı yapılmamış, kadınlar istihdam edilmişlerdir.
Bu konuda elimizde her ne kadar net rakamlar veya oranlar olmasa da İslam’ın kadının istihdam edilmesini desteklemiş olduğunu ve o dönemde kadınların istedikleri takdirde çalışma özgürlükleri olduğunu görebiliyoruz.
Peki günümüze geldiğimizde kadınların iş hayatına entegrasyonunda teknoloji nasıl bir rol oynamaktadır?*
Bu soruyu bence kadın erkek olarak değil de yaş ve jenerasyon olarak bakmak daha doğru olacaktır. Bildiğiniz gibi teknoloji izlenemeyecek kadar hızla artmakta ve belli yaşın üzerinde olan insanlar bu değişime kolay ayak uyduramamaktadır. Örneğin bugün halen iş dünyasında etkin çalışan X kuşağı olarak bilinen ve 1965-1980 yılları arasında dünyaya gelmiş olan insanlar için teknoloji çocuk oyuncağı değil. Bir çok teknolojik yeniliği kullanmak veya öğrenmek için üzerinede zaman ve emek harcamaları gerekiyor. Oysa Y kuşağı dediğimiz 1978-2000 yılları arasında doğanlar için durum daha kolay. Teknoloji devrimi ile beraber büyüdükleri için bu onların yaşam tarzı durumunda. Örneğin ben daha yeni yeni internetten alışveriş yapmaya alışmışken, Y kuşağından olan çocuklarım neredeyse hiç AVM’ye gitmeden ihtiyaçlarını karşılamakta.
Bu yüzden bu konuya kadın-erkek boyutundan ziyade jenerasyon boyutuyla bakmanın daha oğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Kadınların STK kuruluşlarında bulunmasını nasıl görüyorsunuz.
STK’lar demoktarik toplumların olmazsa olmazları bence. Zira demokrasi sadece düzenli seçimlerin yapılması, bu dönemlerde halkın ihtiyaçlarının belirlenmesi ve temsilcilerin seçilmesinden ibaret değildir. Demokrasilerin kapsamlı sivil katılım biçimlerini de barındırmaları gerekmektedir. Bu yapıda da STK lara önemli roller düşer. STK lar aracılığı ile toplum içindeki farklı talepler, istekler, azınlıkların ihitiyaçları ortaya çıkar. Bu yüzden kadınların da erkekler gibi bu tip kuruluşlarda etkin olmaları gerekmektedir.