Kadına şiddet; geleceğe şiddettir
Yaşanmış
bir hikâye dinlemiştim... Çocuk yedi yaşındaymış. Babası evde şiddet
imparatorluğu kurmuş, arada kendisine de düşen payın acılarını bir köşede
sessizce yaşarmış... Akranları dışarıda top oynayıp koştururken, o her gün
ağlayan anasının yanındaymış. Çünkü onu eski bir kravatla kendini asmaya
çalışırken bulmuş ve küçücük kollarıyla sandalyeden çekip aşağı indirmiş. O günden
sonra bir an olsun anasının yanından ayrılmak istememiş. Ve bu travma –
sarsıntı yıllarca yüreğinde yük olup, yakasını bırakmamış…
Kadına şiddet, anaya şiddettir,
çocukların geleceğine şiddettir ve her türlü suçun temellerine hazırlıktır. Şiddetin kimliği olmaz!
Şiddette karşı olmada sadece bir cins ele alınır ise sanki diğer tarafa şiddeti
görmezden gelinmiş olunur. Şiddet tahriptir, yıkımdır, yıllarca sürecek bir
sarsıntıya sebep olacak cinayettir. Bütün kâinatı terazinin bir kefesine
koysak, diğer kefesine de tek bir insanı, netice; insan ağır basacaktır. Bu kadar büyük bir değerde yaratılan
insanın şiddet yanlısı olması, kaba küvetle hak sahibi olmaya çalışması
taşıdığı değere o kadar zıt ki cehennemi hak edecek bir tavır sergilemiş
oluyor.
Bir
sanatkârın eserine bilerek zarar vermek, nasıl sanata ihanet ise; Allah’ın eseri
olan insana ve canlıya bilerek zalimce zarar vermek çok daha büyük bir
ihanettir… Erkeğin yapmış olduğu zulüm sadece kadınla sınırlı kalmıyor; çocuk
üzerinde tamiri imkânsız yıkım bırakmış olunuyor. Çocuklara yapılan en büyük zulüm; analarının canını yakmaktır!
Kadını acımasızca döverken, öldürürken, çocukların her bir duygusuna dinamit
atılmış oluyor. Toplumlarda en yaralı insanlar; anası zulüm görmüş insanlardır.
Ve unutmayalım ki; kendi anasına – bacısına şiddet istemeyen insan, başka
kadınlara ve canlıya şiddet gösterdiği vakit o şerefli duyguyu imha etmiş
oluyor. İçinden şiddet duygusu geçen insan bilsin ki kendi kızı ve evladı var!
Ödünç alınan kıyafette, ya da
eşyada herhangi bir değişiklik yapılmaz veya kırıp dökülmez! Ancak sahibi
istediği tasarrufu yapabilir ve her şeyin sahibi Allah’tır. Kadınlar kırılacak eşya gibi
dikkatli kullanılması gereken bir emanettir. Eğer ahlaksızlık yapmış, ya da
başka kusurları var ise yahut huzur temin edilememiş ise yollar suhuletle
ayrılır. Kadın mal değil ki, ya benimsin ya da kara toprağın diyip; canına
kastedesin. Böyle bir hal insanı insan olmaktan çıkarır en vahşi canavar haline
dönüştürür. Ayrılmakla yürek soğumuyor ise unutulmasın: Boynuzlu koyundan
boynuzsuzun hakkını soracak adalet elbette haklı tarafın hakkını hukukunu
ortaya koyacaktır.
Evet,
aklın ve vicdanın gereğidir her türlü şiddetten uzak durmak. Toplumlarda sadece şiddet yanlısı erkekler
mi mevcut? Evlilik boyunca erkeğe farklı şiddetler gösteren ruhsuz ve
hanımefendilikten çok uzak şirret kadınlarda küçümsenmeyecek sayıdadır.
Özellikle bazı televizyon programları ve sosyal medya yine bazı kadınları aç
gözlü, birileriyle yarışan, nikâhta verdiği sözü unutan, saygıyı ayaklar altına
alan dişi canavarlar haline getirmiştir... Bu asla ana olamayacak dişi tiplerin
varlığı göz ardı edilemeyecek sayıdadır!
Kanun
ve vicdan şiddette cinsiyet ayrımı yapmadığı sürece kökü tamamen kazınmasa bile
kahir ekseriye huzur elde edilmiş olur. Elbette şiddetin tamamen ortadan
kalkmasını isteriz. Fakat burası dünya ve mutlaka Ebû Cehiller ortaya
çıkacaktır. İnşallah bizler, sağlam
eğitimle, Alileri ve Fadimeleri çoğaltarak, geleceğin şiddetten uzak, sevgiyle,
merhametle kol kola olmasını sağlarız… Unutmamalı; kadına şiddet; geleceğe
şiddettir.
Israrla ve sanki maksatlı bir şekilde her gün kadına yönelik şiddeti ana haberlere taşıyanlar, hapishanelerde mahkûmların birbirine yaptığı her türlü şiddeti ve işyerlerinde ki aşağılama hor görme ve istismar şiddetini göz ardı ediyorlar... Bir belediye başkanının vatandaşı tehdit edercesine: “Seni bulacağım” demesi bile bal gibi bir şiddettir. Arabayla su birikintisinden hızla geçip, vatandaşı ıslatmak, temiz olmayan gıdayı yedirmek, aşırı fiyat uygulamak, vatandaşı aldatmak alçakça şiddettir. Bütün bu olumsuzluklardan, şiddetin her cinsinden kurtuluşun yegâne çaresi; kul hakkının ne olduğunu bilmek, hesap gününü unutmamak ve güzel ahlaktır. Madem her insan kâinattan ağır bir değere sahiptir, ister kadın olsun, ister erkek olsun değerini bilerek hareket etmelidir. Ahlaksızlığı yayanların, kadını çırılçıplak bırakanların erkek üzerinde bıraktığı travmanın etkisini de asla unutmamak lazım! En kudurmuş erkek bile eşinin özelini sadece kendisine ister ama medeniyet denilen sapıklık, kadını yatak kıyafetiyle sokağa saldı, en bozuk bir erkekte bile azda olsa huzursuzluk, kıskançlık duygularına sebep oldu. Aslında moda denen karşılıklı güven esasını dibinden sarsan etkeni de göz ardı etmemek lazım! Zira moda denen ruhsuz ve hayâsız bırakan tuzaklar, kadının ziynetini hırsızların, hayâsızların gözü önüne serdi. Dışarıda yarı çıplaklarla gönül eğlendirenler, kendi eşlerinde farklı beklentilere girdiler…
Yapılacak olan: Erkek, şefkat kahramanı kadının şefkat dolu sinesini kendine yurt edinecek; kadında erkeğin merhametini ve sevgi dolu bakışlarını kendisine yurt edinecek. Kadın bilecek ki; erkeği bir annenin aslanı; erkekte bilmeli ki; hanımı bir babanın gözü gibi baktığı biricik meleği. Erkek, evi kadın için baba evi gibi güvenli hale getirmeli, kadında anne şefkatini hiç eksik etmemeli ve analar, babalar baş tacı edilmeli…