Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2964.15
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ağustos 2020

Kadın Sorunu

İstanbul Sözleşmesi üzerine vaktiyle bu köşeden meramımı anlatmaya çalışmıştım. 2017 yılında kaleme aldığım ETCEP Projesi her ne kadar o günlerde pek ilgi alaka görmese de mühim bir projeydi. Bereket versin kaldırıldı.

Demek ki bu meselenin bugünlerde gündeme gelmesi gerekiyormuş.

Eğitim söz konusu edildiğinde ailenin değerleri, inançları ve tercihleri pek sorgulanmasa da muhafazakâr camianın “aile” konusunda hassas olduğu bir gerçektir.

Oysa devlet, eğitim konusunda; “çocuk ailenin değil devletindir” anlayışıyla çocuklara tek bir ideoloji enjekte eder. Neyse burası netameli bir konu.

Bu yazıda, yapılan tartışmalara katkı olması bakımından naçizane kadın meselesini ele alacağım.

Neredeyse tüm toplumların temel sorunlarından biridir kadın.

Örneğin, Hristiyan dinine göre insanlığın “ilk günahı” olarak bilinen ve tüm insanlara miras kalan bu günahın tek sebebidir. Çünkü kadın, şeytanın insan soyuna giriş kapısı olarak tanımlanmış ve lanetlenmiştir.

Antik Yunan’da da kadınlar ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulurdu. Kızların kocalarını seçmesine izin verilmez, evlilik babanın izni ile yapılırdı ve boşanma tek yanlı olarak erkeğe verilmiş bir haktı. Miras ise sadece erkek çocuğa bırakılırdı.

O dönemlerde sanırım bir tane kadın filozof çıkmıştı Hypatia adında o da taşlanarak öldürülmüştü.

Ortodoks Yahudi erkekler, her sabah kendilerini kadın olarak yaratmadığı için Tanrı’ya şükrederler.

Yahudilikte hâlâ inanılan Lilith efsanesini bilirsiniz. Havva’dan önce yaratıldığına inanılan bu kadın sırf Adem’e itaat etmediği gerekçesiyle yılan olarak tasvir edilmiştir.

Sofokles, “Susmak kadının erdemidir” diyor mesela. Immanuel Kant ise felsefe yapabilen bir kadın için “Ne zaman felsefe yapabilen bir kadın hayal etsem, onun sakallı olduğunu düşünürüm” demiştir.

Pythagoras’ın olumlu dünyasında erkek, olumsuz dünyasında kadın baş köşede oturur.

İsa, “Çünkü ben oğul ile babasının, kız ile anasının ve gelin ile kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim. Ve insanın düşmanları kendi ev halkı olacaktır” diyor/ dedirtiliyor. (Matta10:35-37)

“Ey Kadınlar, kendi kocalarınıza Rabb’e tabi olur gibi tabi olunuz. Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih, kilisenin başı olduğu gibi erkek de kadının başıdır.”(Efesoslular, 5:22-23) “Ve kadınlar toplantılarda konuşmamalıdır.”( 1. Korintililer,14/34)

Hz. Muhammed (a.s) ise meseleye şöyle yaklaşıyor. “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” diyerek önce kadını ve güzel kokuyu anıyor sonra da gözünün nuru namazı ekliyor.

Yani peygamber önce kadını anarak namazı sonra söyledi. İbn-i Arabi bunun nedenini; “Kadının varlık alanında belirme konusunda erkeğin bir parçası ve Hakk’ın aynası olmasındandır” şeklinde yorumlar.

Kadını ilk sıraya koyan bir peygamberin takipçileri nedense peygamberin vefatından sonra kadını yine gözden düşürmeye çalıştı.

Allah(cc) “İnanan erkeklerle inanan kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar” demesine rağmen tuhaf bir şekilde erkek egemen bir anlayışın temelleri atıldı.

Peygamberimizin döneminde birçok kadın üretim, ticaret, tarım hatta savaş durumlarında bile aktif rol oynarken, kadınlar sosyal hayatın birçok alanından çekilerek, evlerinin dört duvarı arasında yaşamaya mecbur edildiler.

Nizamülmülk bile kadınlar için “… çünkü onlar peçelidir ve tam zekadan yoksundurlar” diyor.

Bazı İslam âlimlerinin de buna benzer sözleri mevcuttur.

Bugün biraz da erkek ilahiyatçıların marifetiyle Anadolu’nun hemen her yerinde ve kentlerde “erkek egemen bir toplum” anlayışı tesis edildi.

Tarikatların, tekke ve zaviyelerin yozlaşmaya yüz tuttuğu, bir Ortaçağ Avrupa ürünü olan pozitivizmin din haline getirildiği bir dönemde kadın, bağlamından kopartılarak bir metaya dönüştürüldü.

Demek istediğim şudur.

Aile ve kadın meselesini oturup derinlikli konuşmamız gerekiyor.

Soru şu: Bugün yeni bir sözleşme yazılacak olursa kadını hangi anlayışla ele alacağız?

Hz. Muhammed’in (as) sağlığında yer verdiği kadını mı yoksa vefatından sonra erkeğin kölesi haline getirilen kadını mı?