Dolar (USD)
35.36
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
2956.98
BIST 100
9830.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ağustos 2019

Kadın Meselesi

Yasak meyve hikâyesi İncil’de şöyle anlatılır. Adem ile Havva, Cennet’te bulunurken şeytanın hilesiyle meyveyi yiyor ve günahkar olduktan sonra cennetten kovuluyorlar.

Kur’an’da ise Allah’ın iradesine karşı geldiklerini fark ediyorlar, pişman oluyorlar. Koruyucu ve merhamet sahibi olan Allah da günahlarını affediyor. Onlar da “Dünyayı biliyorlar.”

Dolayısıyla bu durum yani affedici, koruyan Allah fikri, dünyayı güzelleştirmekle mükellef insana dönüşüyor. Diğerinde ise “Bizler doğal olarak Tanrı’nın gazabının çocuklarıyız” (Efesliler, 2:3) şeklinde günahkar insan ve cezalandırıcı Tanrı anlayışına dönüşüyor.

Ve fatura kadına kesiliyor. “Ey Kadınlar, kendi kocalarınıza Rabb’e tabi olur gibi tabi olunuz. Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih, kilisenin başı olduğu gibi erkek de kadının başıdır.”(Efesoslular, 5:22-23) “Ve kadınlar toplantılarda konuşmamalıdır.”( 1. Korintililer,14/34)

Ortaçağın kadın anlayışı

Ortaçağ Avrupa’sında kadın kötülüğün, günahın kaynağı olarak kabul edildi. Suçsuz bile olsa suçunu itiraf ettirmek için türlü işkencelerden geçtiler. Kadınlar büyü yaparak tanrıya karşı gelmek ve olağan düzene müdahale etmekle suçlandılar. Sırf bu nedenlerle ortaçağ Avrupa’sında cadı olduğuna inanılan binlerce kadın yakılarak can verdi.

Soylu, özgür ve kentli kadınlara kısmen tolerans gösterilse de kırsal kesimde ekonomik özgürlüğü olmayan fakir, kadınlar için hayat bir hayli zor geçiyordu.

Aristoteles, “Politika” adlı eserinde kadının doğasına gönderme yaparak onun “yetersizliğini” vurgular. Ortaçağ döneminin din adamları da kadını, çelişkiler barındıran, tuhaf doğası olan korkutucu bir figür olarak gördüler.

Öyle ki hukuki zeminde birçok kanun, kadınları sınırlamaya yönelikti. Örneğin, kadınların yaptığı tanıklık kabul edilmez. Süslenmeleri halk tarafından pek hoş karşılanmaz ve hatta bu da kanunlarla sınırlandırılmıştır.

Kilisenin genelevlerden vergi alarak kendisine kazanç sağladığı da bilinmektedir.

Aristotelesçi bazı filozofların da kadın hakkında her ne kadar olumsuz düşünceleri olsa da Türk dünyasında kadına gereken önem verildi.

Hacı Bektaşi Veli’nin; “Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde. Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda erkek kadın farkı yok. Eksiklik noksanlık senin görüşlerinde” dediği türden gayet insani bir yaklaşım söz konusu idi.

Kadın, kültür ve sanat faaliyetlerine yönelmiş hatta Kutlu Türkan Hastanesi, Gevher Nesibe Şifahanesi ve Turan Melek Hatun Kütüphanesi gibi yerlere de isimlerini vermişlerdir.

Kimi hatunların eşleriyle birlikte seferlere katıldığı at binip, kılıç kuşandığı da bilinen bir gerçektir.

Bugün ise yazımın başında da ifade ettiğim türden kadın konusunda maalesef bir Ortaçağ yaşanmaktadır. Ve kadim sorunlarımıza bugün kadın da ilave edilmiş durumdadır.

Öyle ki Anadolu’nun hemen her yerinde ve kentlerde “erkek egemen bir toplum” anlayışı hâkim. Tarikatların, tekke ve zaviyelerin yozlaşmaya yüz tuttuğu, bir Ortaçağ Avrupa ürünü olan pozitivizmin din haline getirildiği bir dönemde kadın, bağlamından kopartılarak bir metaya dönüştürüldü.

Bağnaz dini görüşler

Bağnaz din adamlarının kadın üzerine sarf edilen ayet ve hadisler üzerinden kendilerince çıkardıkları hükümler bugün kadını Ortaçağ dünyasının da gerisine atmış bulunmaktadır. Kadın artık her durumda suçlu ve her kötülüğün kaynağı olarak kabul edilmektedir.

İnsanı “halife” sıfatıyla var ettiğini anlatırken cinsiyet ayrımı yapmayan Allah’ın huzurunda, yeryüzünü O’nun rızasına uygun biçimde imar etme sorumluluğu yönünden kadın ve erkeğin konumu aynıdır.

Dolayısıyla kadın ile erkek Mutlak Hakikat’e ulaşmada birbirinin yardımcısı, vasıtası ve tamamlayıcısıdır” diyen âlimlere artık limon dişlemiş gibi yüzlerini ekşiterek bakıyorlar.

Bu düşüncenin kadını istismar eden modern kapitalist düşünceden hiçbir farkı yoktur. Bu yüzdendir ki Türkiye’de kadın konusunda bir zihin kırılmasına ihtiyaç vardır.

İbn’ül Arabi’nin ifadesiyle; kadın ile erkek aynı hükümlerle mükelleftir. En mühimi de kadın ve erkeğin hakikate ulaşma noktasında işbirliği yapmak zorunda kalmalarıdır. Çünkü “Mümin müminin aynasıdır.” Yani erkek kendini kadın, kadın da kendini erkek vasıtasıyla tanır.

Kadını modernizmin kötülüğünden koruyacağız diyerek onu Ortaçağ bataklığa itmenin de bir anlamı yoktur. Siz de kadına en az kapitalist sistem kadar zarar veriyorsunuz, üstelik bunu inancınıza dayanarak yapıyorsunuz.