Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
35.97
Gram Altın
3000.46
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

KADIN, KAVGA VE KAVRAYIŞ

8 Mart Dünya Kadınlar Gününü, kadını anlamak için çaba gösterilen, kavrayışımızı derinleştiren bir gün olarak değerlendirmek yerine, polemiklerle ve suçlamalarla vakit geçiriyoruz. Kadınlar günü üzerinden kadına dair ön yargılarımızı, saplantılarımızı ve sorunlu zihinlerimizi birbiriyle yarıştırıyoruz. 8 Mart Kadınlar Gününü, polemiklerle, suçlamalarla ve aşağılamalarla dolu bir gün olarak geçirdik. Yapılan tartışmalar, yazılan yazılar, herkesin birbirine daha fazla önyargıyla bakmasına, herkesin birbirine daha fazla yabancılaşmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamış gözükmektedir. Kadın üzerinden patolojik kişiliklerimizi yarıştırmak yerine, kadına dair sahici anlamda bir insani anlayışın değerlerini, düşüncelerini ve ilkelerini ve eleştirilerini gündeme getirmeliyiz.

İnsanın kişiliği, düşüncesi ve dünya tasavvuru dilde ortaya çıkıyor. Kullandığımız dil, insanlığı bir bütün olarak ifade etme imkanından uzak gözükmektedir. Günlük hayatımızda kullandığımız dil, çoğunlukla erkek üzerinden bütün insan ilişkilerini ifade etmektedir. Başka bir ifade ile dilimiz, kadın ve erkeği birlikte ilişkiler ağımızın aktörleri olarak ifade etmekten uzaktır. Dilimizin cinsiyetçi olması, düşüncemizin ve dünyamızın da cinsiyetçiliği içselleştirmesine ve normalleştirmesine yol açmaktadır. Dilimizi, düşüncemizi ve dünyamızı cinsiyetçilikten arındırarak sahici anlamda insanla doldurmanın imkanlarını ve ifadelerini bulmak hepimizin önündeki çetin bir görevdir. Dilimizi cinsiyetçi düşünce kalıplarıyla kirletmemeliyiz. Dilimiz, kadına güven vermelidir.

8 Mart, Kadınlar Günü olmaktan çıkarılmış, kadınların ve erkeklerin karşılıklı olarak birbirine laf soktuğu bir gün haline getirilmektedir. Kadına dair yapılan tartışmayı, artık laf sokma ve atışma formundan ve muhtevasından kurtarmamız gerekmektedir. Kadına dair konuşmalarda hiç yapılmaması gereken şey laf sokma veya iğnelemektir. Kadına dair anlayışın gelişmesi ancak laf sokma alışkanlığını terk etmek, laf sokmaktan dolayı incinen ve yaralanan yerlerimizi yeni sözlerle iyileştirmekle mümkündür. Kadın ve erkeğin birbiriyle birbirine laf sokmadan konuşmayı, dinlemeyi ve iletişim kurmayı öğrenmesine ihtiyaç vardır.

Kadına dair yapılan polemik ve kavgalarda kadınların giyim ve kuşamları üzerinden yargılamanın, kılık-kıyafet üzerinden ahlak inşa etmeyi kendilerinin hakkı gören söylemlere rastlayabiliyoruz. Kılık-kıyafet üzerinden ahlaki yargılar vermek yanlıştır. Kadının kılık-kıyafeti üzerinden tartışma yapmak yerine ahlaki olanın birbirimizin farklılığına saygı göstermek olduğunu öğrenmemiz gerekmektedir. Kadın ve erkeğin dünyayı birlikte çoğulcu bir yer haline getirdiği gerçeğinin bilincinde olarak birbirimizi ve farklılıklarımıza ötekileştirmeden tanımanın, anlamanın ve kavramanın insani açıdan ahlaki olan olduğunun farkına varmalıyız.

Kadının açık-saçık giyinmesinin erkeği tahrik ettiği söylemini artık terk etmeye ihtiyaç vardır. Kadın ve erkeği birbirinin üstüne atlamaya hazır vahşi av ve avcılar olarak konumlayan bu söylemin, insan ilişkilerini zehirlediği ve yıkıcı hasarlara yol açtığı görülmektedir. Erkek, kadın karşısında sürekli olarak tahrik olan acımasız bir avcı olarak kendisini görmemelidir. Tecavüz ve saldırı vakalarının büyük bölümü, tahrik argümanı üzerinden meşrulaştırılmakta ve normalleştirilmektedir. Erkeğin kadına karşı yıkıcı bir şekilde tahrik olmaya değil, karşılıklı bilmeye, tanımaya ve kavramaya ihtiyacımız vardır. Kadın-erkek ilişkisini tahrik üzerine değil, taarrüf üzerine yeniden inşa etmeliyiz.

Kadının hayat içindeki tek rolünü öne çıkarıp diğerlerini ihmal etmek veya önemsizleştirmek, tek boyutlu ve eksik bir yaklaşımdır. Kadının insan olarak hayatın her alanındaki yerinin ve rolünün önemli ve hayati olduğunu fark etmemiz lazımdır. Kadının evdeki, işteki, sokaktaki, parktaki toplu taşımadaki, tarladaki, fabrikadaki, hastanedeki kısaca her yerdeki rolü ve varlığı, hepimizin yaşantısını etkilemektedir. Konuşulması gereken konu, kadının belirli bir yerin içinde veya dışında olması tartışması değildir. Konuşulması gereken konu, kadının her yerde her zaman varoluşunu gerçekleştireceği imkanlara sahip olmasının önünde hiçbir engelin olmamasıdır. Kadının yaşam ve çalışma alanını daraltmak yerine, bütün alanların kadına ve erkeğe aynı anda açık olmasının önü açılmalıdır. Kapıları kapatma ve engeller üretme düşüncesinden açık kapılar ve destekleyici mekanizmaların arttırılması şeklinde yeni bir anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır.

Kadın tartışmalarında insanlığın çok önemli iki tecrübesi gereksiz ve verimsiz bir şekilde tahrip edilmektedir. Din ve aile, kadın karşıtı konumlandırılarak kadının özgürlüğünün ancak dinden ve aileden özgürleşme ile mümkün olacağına dair bir algı ve kurgu oluşturulmaktadır. İnsanlığın dini ve aile tecrübesi içinde kadın karşıtı söylemler ve pratikler bulunmaktadır, Kadın ve insan karşıtı her türlü söylem ve pratik, mutlaka eleştirel bir şekilde tartışılmalıdır. Ancak din, aile ve kadını birbirine düşmanlaştırarak insanlığın kazanacağı bir şey yoktur. Şu üç temel ilke üzerinden kadın, din ve aile arasındaki ilişkiyi yeniden kurmak mümkündür: Aile ve din, kadının varlığıyla mümkündür. Dinin ötekisi kadın değildir. Ailenin varlık sebebi kadını yok etmek değildir.

Kadına yönelik konuşmalar, geçmişe ait ideolojik önyargılar, tarih kurguları ve pratikleri üzerinden yapılmaktadır. Günümüzde kadına ve insana bakarken artık geçmişe değil geleceğe yönelik bir perspektifle konuşmamız, tartışmamız ve kendimizi geliştirmeliyiz. Kadına dair bir konuşma, geleceğe yönelik bir konuşma olmalıdır.