Kadın, İnsan Ve Hayat
Yirmi birinci yüzyılın en sıcak küresel problemlerinden birinin kadın sorunu olacağı görülmektedir. Kadınların ekonomi, eğitim, siyaset, çalışma ve kalkınma alanlarında geliştirilmesi ve katılımlarının sağlanması, küresel düzeyde bütün insanlığın önünde duran büyük bir meydan okumadır. Her yıl bütün dünyada kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın konusuna çok özel olarak eğilmemiz konusunda bize önemli bir fırsat sunmaktadır.
Senenin değişik zamanlarında, özellikle 8 Marta yakın tarihlerde kadın hakları, toplumsal cinsiyet ve ayrımcılık konularında farklı kesimlerin ve kişilerin etkinliklerine şahit oluyoruz. Kadının hayatına dair sorunların ifade edilmeye çalışıldığı etkinliklerin çoğunun, birçok kesim ve kişi için PR çalışması olmaktan öteye geçemediğini görüyoruz. Kadın sorunu, PR konusu olmayı kaldırmayacak kadar yakıcı bir insani sorundur. Kadın üzerinden bazı kişilerin ve kesimlerin kendi promosyonlarını yapmak yerine, toplumda kadın sorunları konusunda sahici anlamda farkındalık oluşturacak çalışmalarda bulunmaları gerekmektedir.
Kadının toplumdaki yerine dair bu aralar birçok toplantı ve etkinlik yapılmasına rağmen, kadına dair algımızın ve anlayışımızın köklü bir şekilde değişmediği ve yenilenmediği görülmediği görülmektedir. Kadın konusunda cinselliği ve tüketimi esas alan iki algı bağlamında etkinliklerin ve kampanyaların büyük ölçüde düzenlendiği görülmektedir. Kadın algımızı cinsellik, eğlence ve tüketim üçgenine hapsetmekten kurtarmalıyız. Kadına yönelik mevcut sığ ve yapay bakış açısı devam ettikçe, kadın, insanlık ve hayat arasında derinlikli, sahici ve doğal bir ilişki kuramayacağımız açıktır.
İnsanlığın kadın sorunu, gelip geçici bir sorun değildir. Her toplumda değişik boyutlarda acı bir şekilde yaşanan bir kadın sorununun olması, kadın meselesinin insanlığın bir varoluşsal yani ontolojik bir sorunu olduğunu göstermektedir. Kadın sorunu, insanlığın ideolojik bir sorunu değil, ontolojik bir sorunudur.
Kadın ve erkek arasında çatışma, rekabet ve gerilim yaratarak kadının konumunun geliştirilebileceği vehminde olan, kadın adına konuştuğunu iddia eden ideolojik yaklaşımların verimsizliği ve yıkıcılığı ortadadır. Kadın ve erkek arasında yıkıcı bir rekabet ve çatışma üretmekten ziyade, kadın ve erkeği hayırda, ahlakta ve maneviyatta birbirlerinin yardımcısı, işbirlikçisi ve velisi gören sahih bir anlayışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kadın ve erkek, birbirinin düşmanı değil, birbirinin velisidirler.
Şiddet, işsizlik ve eğitimsizlik, kadınların insan onuruna uygun bir şekilde yaşamalarının önünde engel oluşturmaktadır. Bütün raporlar ve veriler, kadınların bu alanlarda büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır. Kadına karşı şiddet, bugün çok ciddi bir insanlık sorunudur. Çalışma hayatında kadınların yeterince yer bulmaması, kadınların günümüz standartlarında nitelikli ve geliştirici bir eğitim sürecinden mahrum oluşları, kadınların, aile, sağlık, eğitim, siyaset ve ekonomi başta olmak üzere temel insani faaliyet alanlarında aktif katkı sunmalarının önünde de engel oluşturmaktadır. Şiddete maruz kalan, yeterli eğitime sahip olmayan ve çalışma imkanlarından mahrum kadınların büyük bir kitle oluşturması, toplumda fakirleşmenin, yozlaşmanın ve gerilemenin çok önemli kaynaklarından birini oluşturmaktadır.
İnsanlık dediğimiz büyük alem, kadın ve erkek dediğimiz iki farklı varlığın karşılıklı etkileşiminden, ilişkisinden ve ilgisinden oluşmaktadır. Kadın ve erkek, birbirlerinden farklı olmalarına rağmen, kadının erkek hakkında, erkeğin kadın hakkında fıtri bir imgesi vardır. Başka bir ifade ile erkek ve kadın, birbirleriyle insani olarak ilişki kurmak için fıtri bir bilgiye ve donanıma sahiptirler. Çarpık töreler, inanışlar, normlar, değerler ve kurumlar, kadın ve erkek arasında olması gereken sahih fıtri ilişkiyi bozabilmektedirler. Cinsiyet ayırımcılığı, kadına karşı şiddet, kadının çalışma ve eğitim hakkının engellenmesi, kız çocuklarının erken yaşlarda çalışmaya zorlanması, savaş ve çatışma ortamlarında kadına yönelik tecavüz ve saldırıların yoğunlaşması, kadın-erek arasındaki ilişkinin doğal insani nitelikte olmadığını, gayri insani bir şekilde bu ilişkinin hukuk, onur ve özgürlük değerlerini ihlal eden boyutlara taştığını göstermektedir. Kadınıyla erkeğiyle bütün insanlığın, Allah'la olan ilişkilerini doğru bir yol üzerinde yeniden düzenlemeleri gerekmektedir. Allah'la sahih anlamda ilişki kurulmadığı sürece, diğer bütün ilişkilerin çarpık, sapkın ve yıkıcı olması kaçınılmazdır.
Ülkemizde ve coğrafyamızda kadın konusunda büyük sorunlarla karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle soğuk kanlı ve rasyonel bir şekilde yüzleşmemiz gerekmektedir. Kadına karşı yapılan ayırımcılık, kadın cinayetleri, tecavüzleri, kadına hayat alanlarını kısıtlayan yaklaşımlar, kadın emeğinin hak ettiği karşılığı alamaması gibi konular, ciddi insani problemlerdir. Kadın hakkında konuşmanın insan hakkında top yekun konuşmak ve düşünmek olduğu gerçeğini unutmadan kadınla kurulan ilişkinin hukuk, saygı, sevgi, merhamet ve onur temelinde kurulması gerektiği konusunda yeni bir idrak yenilemesi gerçekleştirmeliyiz.