Kadın, hayat, özgürlük
Dünyanın her tarafında kullanılan, öldürülen, dövülen, istismar edilen, sömürülen, değersizleştirilen, aşağı görülen varlık kadındır. Kadın olmak, sürekli olarak travmalar, acılar, baskılar, sömürüler yaşamaya maruz kalmak demektir. Kadına, bütün insanlık dışı hukuksuzlukları, onursuzlukları ve ahlaksızlıkları yaşatan erkektir. Kadının erkeğe karşı korunması, en varoluşsal sorun haline gelmiş bulunmaktadır. Erkeğin kadına ölümü, şiddeti, baskıyı, hiçliği layık görmesi, erkek egemenliğinde bir dünya kurmak içindir. Erkeğin egemenlik sapkınlığı uğruna kadını onurundan, özgürlüğünden ve hayatından etmesi, dünyayı ataerkil bir cehennem haline getirmiştir.
Kadına çok erken yaşlarda evlilik reva
görülür. Kadın, çok eşlilik denilen
bir yapıya mahkum edilir. Kadına psikolojik, ekonomik,
fiziksel ve sosyal şiddetin bütün
çeşitleri layık görülür. Trafikteki bütün
olumsuzlukların kadın sürücülerden kaynaklandığı iddia edilir. Kadının ekonomik özgürlüğü inkar edilir. Kadın,
feodal ve ataerkil bütün yapıların kölesi haline getirilir. Kadın
güzelliği, en kaba, ilkel ve vahşi şekillerde kullanılır ve tüketilir.
Çalışan kadına mobbing yapılır.
Kadının düşünmesinin ve öğrenmesinin
gereksiz olduğu düşüncesiyle kadının eğitim hakkı gasbedilir. Kadının düşünmesine izin
verilmez, kadından öğrenilecek çok şey olduğu gerçeği bir türlü kabul edilmez. Kadına her fırsatta tecavüz ve taciz etmenin mazeretleri ve imkanları
üretilir.Töre denilen hastalıklı gelenekler adına namusu korumak ve
temizlemek maskesi altında kadın
vahşice öldürülür ve toprağa gömülür.Kadının hayatı, şiddetle, ölümle, eşitsizlikle, barbarlıkla ve vahşilikle
dolu hikayelerden oluşmaktadır.
Kadına dair insan onuruna, özgürlüğüne
ve hayatına uygun yeni bir anlayışla bütün kirlerimizden ve
karanlıklarımızdan arınmalıyız.Kadını erkekten aşağı gören bütün anlayışlar,
yapay, yalan ve yanılsamadır. Doğal olan kadın ve erkeğin eşit olmasıdır.
Kadının hayat ve özgürlüğün kaynağı olarak görülmesi, yeni anlayışın temeli olmalıdır. Kadını hayat ve özgürlük
kaynağı olarak görmeden, dünyada barış, özgürlük ve adalet alanlarında sahici gelişmeler ve yenilenmeler
gerçekleştirmek mümkün değildir. Kadına esareti ve ölümü layık gören her türlü
anlayış, gelenek, kalıp, doğma, yapı, kural ve kaynak, aslında ölümsevici olup
insandan nefret etmektedir.Kadın, hayat, özgürlük üçlüsü
çerçevesinde yeni bir hayat, yeni bir
insan ve yeni bir kültür inşa etme şeklinde çetin bir meydan okuma önümüzde
durmaktadır. Kadının özgür olmadığı bir insanlık, özgür ve onurlu olamaz.
Özgür bir hayat, ancak kadının özgür bir
hayata kavuşmasıyla gerçekleşebilir. Kadın, yaşamsız olmaz. Kadın, ancak
özgürlükle yaşayabilir. Özgürlük, kadın
için hava ve su kadar gereklidir ve vazgeçilmezdir.Kadını kapatan, karartan
ve kahreden bütün anlayışlar, gelenekler
ve pratikler, bütün insanları
esarete ve köleliğe mahkum etmektedir.Kadına
rağmen kadına şekil vermeye kalkmak, hiçbir erkekin, gücün ve yapının hakkı ve
imtiyazı değildir. Kadın, sadece
kendine şekil vermelidir.Bireyin kendi
kaderini tayin etme hakkına sahip olması, bütün toplumsal eşitsizliklerin neden
olduğu bataklıklardan çıkması, ulus,
erkeklik, kabile, mezhep ve gelenek adına kurgulanan otoritelerin ve güçlerin ötesinde demokrasiye, çoğulculuğa, doğaya, eşitliğe dayanan duyarlı bir insanlık tecrübesi, ancak kadının kendi hayatını belirleme hakkına ve
özgürlüğüne sahip olmasıyla mümkün olabilir.
Kadının biyolojik, psikolojik ve sosyal
varlığına hiçkimsenin el uzatma hakkı yoktur. Kadın, bedeni, psikolojisi ve sosyal hayatı
üzerinde sadece kendisi söz sahibi
olmalı ve karar vermelidir. Kadının saçının tek
teline dokunmaya dahi kimse cesaret etmemelidir. Kadın, saçının telini
özgürlüğün, onurun, üretkenliğin,
yaratıcılığın, estetiğin, eşitliğin ve
yaşamanın sembolü olarak
görmektedir. Kadın için bir saç
telinin ifade ettiği anlamı idrak
etmeden, kadın, hayat ve özgürlüğe dayanan
felsefeyi ve zihniyeti anlamak imkansızdır.
Kadın, canlı olan varlık olarak hayatın kendisidir.
Canlılık ve hayatı, kadından ayırmak, aslında
insanlığı ve doğayı çölleştirmek,
çoraklaştırmak ve yokluğa terk etmek
demektir. Kadın üzerinde hiçbir otorite kurmadan, hiçkimseyi kadına efendi
yapmadan, kadını hiçkimsenin tapulu malı
ve mülkü düzeyine indirgemeden kadını,
özgür ve onurlu hayatın
sahibi birey olarak anlamak
ve kabul etmek lazımdır.