Kadim ocaklarımız, çay ocakları
Geride bıraktığımız Şubat ayında sanal mecralarda katıldığım
programların öne çıkan konusu, şehadet idi. Özellikle Şubat ayı şehitlerimizden
İhvan-ı Müslimin’in kurucusu Hasan El Benna’ya yoğunlaşmıştım… Çay ocaklarında
başlayan “Kötülükle Mücadele Topluluğu”
zamanla “Müslüman Kardeşler” teşkilatına evrildi… Şimdilerde bir dünya hareketine dönüşmüş
durumda...
Evet,18’li yaşlarda küçük bir grup arkadaşıyla, İslami
mücadeleye başlayan El Benna çay ocağında ektiği tohumlar kısa sürede
bereketini göstermişti...
Çay ocağı derken altını çizmem gerekiyor... 80’li ve 90’lı
yıllarda gençlik çalışmalarının mayalandığı mekânlardı... Çay ocaklarında
sadece çaylar demlenmiyordu, ruhlarda demleniyordu… Bilinçli bir gençliğin ilk
adresi, çay ocakları ve kitapevleriydi... Oralarda gizlenen İslami hareket
zamanla dal budak salıyordu... Belki de bugünkü kazanımlarımızı o günkü safvet
ve samimiyet yüklü gayretlere borçluyuz...
Hiç unutmam, 92’li yıllar Bosna’da Sırp mezaliminin ayyuka
çıktığı günler... Bosna direnişine destek vermek için yola çıkan
Kahramanmaraşlı Ali Pınarbaşı
kardeşimiz okul harçlıklarıyla aldığı kitaplarını satıyor , bir kısmını yol
masrafı olarak ayırıyor, diğerini ilgilendiği gençlerden dolayı çay ocağına
olan borcunu ödeyip şehadete uzanan sefere çıkıyor... Allah şehadetini kabul
buyursun...
Söz çaydan ve çay ocağından açılmışken bir anımı paylaşmak
isterim...
Yukarıda değindiğim gibi İslami davet gayretlerimizin
gençlik yıllarında ilk göz ağrımız kitapevleri ve çay ocakları olmuştu...
Malatya’da
Boğaziçi ve Sahil Çay Ocaklarının hafızamız da ve hayatımız da ayrı bir yeri vardır...
İlgilendiğimiz gençlere ilk aşı buralarda gerçekleşirdi... Bizlerle bir çay
içen bir öğrencinin , bir daha ortamlarımızdan kopması zordu... Ne bereketli çaylar,
ne etkili cümlelerdi, hâlâ sırrını çözebilmiş değilim...
Gel zaman git zaman 28 Şubat Post-modern darbe günleri
Malatya’yı ve gençlik çalışmalarını ciddi anlamda vurdu, mekânlarımız kapandı...
Ve bir fetret yaşandı... O süreçte İstanbul’a zorunlu göçümüz oldu... Zaman
zaman Malatya ziyaretlerimizde yılların alışkanlığı ayaklarımız bizi kadim mekânlarımız
, çay ocağına çekerdi... Geçmişte cıvıl cıvıl öğrenci çalışmalarının olduğu o
güzelim mekânlarda şimdi hüzün, hasret ve hayıflanma yelleri esiyordu...
Yine bir Malatya ziyaretimde Sahil Çay Ocağındayım...
İçeride geçmiş günleri anımsatan bir grubun küçük bir masanın etrafında el kol
hareketleri ile hararetli bir tartışma içinde oldukları görünümü vardı...
Çay ocağı sahibi kardeşimize içerdekilerinin kimler olduğunu
sordum... Enteresan bir hikâye ile karşılaştım... Tatlı bir sürprize tanıklık
ettiğimizin farkında değildim...
- Hocam bu gençler,
Malatya Sağır ve Dilsizler Okulunun öğrencileri... Bende yeni tanıştım. Onlarda
burayı yeni keşfettiler... Okulun İslami hassasiyeti olan gençleri, sohbet için
yer arayışında imişler, bizim burayı öğrenince düzenli geliyorlar, şu an ders
halindeler... Yeni ders halkaları oluşturuyorlar... Sayıları 60’a yaklaştı...
Davet çalışmalarında oldukça heyecanlılar… Başlarında Bilal diye bir abileri
var. Çalışmaları yürüten o kardeş...
Bilal’i çağırıp bizimle tanıştırdı...
Bunları dinlerken, o güzel fotoğrafa tanıklık ederken derin
tefekkürlere dalıp gittim... Hey gidi günler... Ya Rabbi sen nelere kadirsin ...
Bir zamanlar bu mekânda aktif gayretler gösteren bizler,
fetrete düşünce... Ya da son yıllarda Müslümanlar iç sorunlarla, enerjilerini
birbirine karşı kullanınca , davet gayretlerinde gevşemeye başlayınca, sanki
Rabbim bize şu mesajı veriyor...
- Birbirlerine karşı dili uzayan, dedikodulara kulak
kabartan kullarım hele siz biraz geri durun , ben davamı sağır ve dilsiz
kullarımla da yürütürüm, diyordu...
Evet, biz sorumluluklarımızdan yüz çevirirsek, Allah bizim
yerimize bu izzeti, bu nimeti kime bahşeder hiç tahmin edemeyiz...
“ Eğer hak
çağrısına sırtınızı dönerseniz Allah sizin yerinize başka bir topluluk getirir:
Sonra onlar sizin gibi olmazlar” (Muhammed,38)
Bu dava kimsenin tekelinde değildir... Bu bir hak ediştir ...
Başka bir Malatya ziyaretimde, sağır ve dilsizlerin abisi Bilal’in, Türkiye’deki diğer sağır ve dilsiz okullarına daveti taşımak için Türkiye turnesine çıktığını öğrendim...
Evet, İslami hareket sınıf ve sınır tanımıyordu...