Kadim hastalık: din istismarı
Cemaat ve hizmet kavramlarının arkasına sığınarak gerçek yüzünü 60’lı yıllardan 15 Temmuz’a kadar gizlemeyi başarmış FETÖ faciasından sonra, gündemimizde din istismarı konusu çok daha önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, dini istismar eden bütün yapılarla mücadele edeceğini kamuoyuna deklare etmiştir. Devlet adına Diyanet İşleri Başkanlığı, din istismarıyla mücadeleyi yeni dönemde kendisinin varlık sebeplerinden biri olarak kabul etmektedir.
Dinin ahlak ve maneviyat olarak yaşanmaması, bütün kötülüklerin yolunu açmaktadır. Rüyalar, hurafeler, taklitçilik, menkıbeler ve sırlar, dinin üstünün sapkınlıklarla ve sahtekârlıklarla örtülmesine neden olmaktadır. Din, hurafe ve gizemcilik değildir. Din, kulluk, ahlak ve hukuktan ibarettir. Ahlak ve hukuktan ayrılmış bir dinin, insanlığa sahih kulluk yolunu göstermesi mümkün değildir. Hurafeler ve uydurmalar, dinin istismar edilen ve kullanılan bir araca dönüşmesine yol açmaktadır.
Dinin istismar edilmesinin önünün engellenmesi için, din olgusunun varoluş gerekçesinin çok iyi anlaşılması lazımdır. Din, insanlığa Allah’a ahlak ve hukuk çerçevesinde kul olmanın yolunu gösteren bir araçtır. Allah’a kulluk yolunu göstermenin dışında dine yüklenilecek hiçbir işlev ve misyon yoktur. Din, sadece Allah’a kul olmanın aracıdır. Allah’a kulluğun dışında başka amaçlara hizmet eden bir din, insanın din adına istismar edilmesinden ve kullanılmasından başka bir şeye hizmet etmemektedir.
Dini kendi kişisel çıkarları için kullanan kişiler ve yapılar hep var olmuştur. Bu kişiler ve yapılar, dini, insanların kendilerine hizmet etmelerini sağlayan kullanışlı bir araç olarak istismar etmektedirler. Dini istismar eden kişi ve yapılar, dini kendilerinin bitmez ve tükenmez sermayeleri olarak sürekli olarak harcamaktadırlar. Dinden ekonomik, ticari, sosyal ve diğer alanlarda çıkarlar elde eden kişiler için değişmez şey, kendi geçim ve çıkarlarının güvende ve garantide olmasıdır. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde gören kişiler ve yapılar için, Allah’a kulluk şeklindeki asli hayat gayesinin hiçbir değeri ve önceliği bulunmamaktadır. Din istismarcıları, aslında kendilerini Allah’ın yerine ikame eden sapkın kişi ve gruplardır. Dini hayatta en büyük sapkınlık ve çürüme, karşımıza din istismarı şeklinde çıkmaktadır.
Din istismarcıları, keramet, rüya ve menkıbelerle kolaylıkla insanları kandırabilmektedirler. Kendilerini keramet gösterme gücüne sahip, Allah’la özel ilişkileri olan kişiler ve yapılar olarak sunan din istismarcıları, insanları kendilerine bağımlı kılmak için manipüle etmektedirler. Din istismarcılarının en çok kullandıkları kavram, keramettir. Hiç kimsenin keramet adı altında olağanüstü ve insan üstü tasarruflarda bulunma gücü ve yetkisi bulunmamaktadır. Allah, hiç kimseyi keramet adı altında kerametler göstermekle görevli kılmamıştır. Keramet adı altında safsatalarla ve kurgularla insanların manipüle edilmek istendiği unutulmamalıdır. Keramet kavramını kullanan kişiler ve yapılar, dini hayatta en büyük manipülasyonu yapan odaklardır.
Din istismarına uygun bir zeminin oluşması için iki durumun gerçekleşmesi lazımdır. Birincisi dini hayattan aklın dışlanması gerekmektedir. Din ve aklın ayrılığı, karşıtlığı ve düşmanlığı, din istismarı dediğimiz sapkınlığın kaynağını oluşturmaktadır. İkinci olarak dinin ve kişinin gerçeklikten koparılarak vehimlere, hayallere, efsanelere ve kurgulara teslim olması, din istismarını her açıdan beslemektedir. Akıldan ve gerçeklikten kopuş, din istismarına hayat veren iki faktördür. Din istismarı yerine dinin sahici olarak tecrübe edilmesi için dini anlayışımızın ve yaşantımızın her aşamasına aklı ve gerçekliği koymamız gerekmektedir. Akıldan ve gerçeklikten koparılan bir dinin, din istismarından başka bir şeyi meyve vermesi mümkün değildir. Dini hayatımız okumayla, düşünmeyle, akılla ve gerçeklikle başlamadığı için taklitçilik, bağımlılık, hurafecilik, hayalcilik ve kölecilik gibi derin hastalıklara müptela olmuş durumdadır.
İnsanların Allah ile aldatılması, en derin çürüme ve çöküş halini temsil etmektedir. Allah ile aldatmanın olduğu bir yerde ahlaktan, hukuktan ve maneviyattan söz etmek mümkün değildir. Bütün ilişkiler, Allah’la kurduğumuz ilişkinin sahih anlamda kulluk ilişkisi olup olmadığına bağlıdır. Allah’la ilişkimizin bozuk olması halinde, bütün ilişkilerimizin ve hayatımızın yozlaşacağı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
Allah adını kullanarak insanları kandıran, aldatan ve kullanan birçok kişi ve yapı, ortalıkta cirit atmaktadır. Allah ile aldatma anlamına gelen din istismarına kaşı insanların akıllarını kullanması, düşünmesi ve bilgi sahibi olması gerekmektedir. Din, din istismarcılarına hiçbir meşruiyet ve itibar sağlamamaktadır. Kendilerine şeyh, kutup, gavs, hoca, Mehdi, müçtehit, seyit ve daha birçok sıfat ve unvan takan kişilerin gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılması ve toplumumuzun din istismarcıları konusunda sağlıklı bir farkındalık düzeyine ulaşmaları gerekmektedir.