Kadifekale veya Sen Nehri
Sezai Karakoç’un “Pingpong Masası” şiirini okurken “Kadifekale
veya Sen Nehri” mısraı dikkatimi çekmişti. Tabiatı, kültürü, insanı ve toplumu
anlama çabası içerisinde olan Sezai Karakoç, bu öğeleri birer motif olarak şiirinde
işlemiştir. Sezai Karakoç’un şiirinde su ve suya dair motifler oldukça dikkat
çekicidir. Gâh yağmur gâh nehir ya da çeşme ve ya deniz…
Karakoç’un şiirinde su motifi en çok nehir olarak
karşımıza çıkar. Bir kasaba insanı olan Sezai Karakoç’un şiirinde nehir hiç
bozulmamış bir öğe olarak şiirde yer alır. Onun nehir kıyısında -bir büyük
nehir kıyısında yani Dicle kenarında- yaşadığı çocukluk yılları, şiirinde derin
izler bırakmıştır. Yıllar sonra onun için büyük nehirlerin kıyısından, büyük
şehirlerin ortasına bir tayf gibi inmiş bir şair unvanı galiba bundan olsa
gerek.
Sezai Karakoç’un Pingpong Masası şiirine geri
dönelim. Burada da bir nehir motifi var.
“Kadifekale
veya Sen Nehri
Ha
Sezai ha pingpong masası”
Mısraları üzerinde bir anlam yolculuğuna çıkacağız. Sen
Nehri nerede, Kadifekale nerede? Şimdilik bu sorulara cevap aramayacağız. Malumunuz
Pingpong Masası şiiri, Üniversite yıllarında şaire Mona Roza şiirini de
yazdırtan ve Muazzez’in “pingpong” oynarken tasvir edilmiş bir resmi gibidir. Sezai
Karakoç'un pingpong oynayan Muazzez’i, içine bir kıymık gibi batan zaman
aralığında buz gibi aşka kesmiş nazarlarla süzdüğü anların şiiridir.
Mona Roza (MonnaRosa) şiirinin gizeminin yıllar
sonra çözülmesi ve Muazzez Akkaya'nın kim olduğunun anlaşılması ile Pingpong
Masası şiirinin de gerçek anlamı ortaya çıkmıştır. Üstadın mülkiye yıllarında âşık
olduğu kız (Muazzez Akkaya) uluslararası yarışmalara katılan bir pingpong
şampiyonudur.
“Kadife
kale veya Sen Nehri
Ha
Sezai ha pingpong masası”
Mısralarında Sezai Karakoç, bizi bambaşka bir
dünyaya götürür. Muazzez’e göre Sezai Karakoç’un pingpong masasından bir farkı
yoktur. Peki, Sezai Karakoç, Muazzez’i nasıl görüyor? Doğrusu edebiyat
çevrelerinde şimdiye kadar bu soru sorulmadığı ve cevabı da verilmediği için
bizde çekinerek bir cevap vereceğiz. Sezai Karakoç, Muazzez’in pingpong
oynarken tebessüm ettiğini, gülümsediğini görür. Karakoç, bu tebessümün ona
karşı yapılmadığını bildiği için Muazzez’i Paris’i boydan boya ikiye bölen Sen
(Seine) Nehrindeki gülümseyen Meçhul Kadın’a benzetiyor. Sen Nehrindeki bu meçhul
kadın aslında nehirde boğularak ölmüş genç bir kadının çizgilerini
taşımaktadır.
Sezai Karakoç, şunu demek istiyor. Muazzez, her ne
kadar gülümsese, tebessüm etse de bu gülümseme ölü bir gülümsemedir. Fransız
Kültür merkezi, şairin üniversite yıllarında sık sık uğradığı mekânlar
arasındadır.Bu nedenle Fransız edebiyatı, Fransız kültür birikimine sahip olan Karakoç
için Muazzez’in gülümsemesi tıpkı Sen Nehrindeki Meçhul Kadının gülümsemesi
gibidir. Sen Nehrindeki meçhul kadın, çocukluk ile kadınlık arasında bir
yerdedir. Karakoç’a göre Muazzez’in de bazen çocukluk bazen genç bir kadını
andıran davranışları vardır.
Sezai Karakoç’a göre Muazzez, güzel ama ruhsuz bir
insandır. Muazzez, ondan değildir. Yani bizden değildir. Muazzez, bizim klasik
edebiyatımızdaki Leyla’ya hiç benzemez. Çünkü Leyla da Mecnun’u düşünür. Mecnun
için üzülür. Ona kavuşmak için planlar yapar. Muazzez, belki bu sevdadan
bihaberdir. Gerçi Mona Roza yazıldıktan sonra o da öğrenmiştir.
Sezai Karakoç, Muazzez’i Sen Nehrinde boğulan ama
gülümseyen genç kadına benzetmişti. Biz bu benzetmeden yola çıkarak başka bir
yere daha varmak istiyoruz. Yazar Murat Gülsoy’un aktardığına göre Sen
Nehrindeki gülümseyen genç kadının yüzündeki hoş ifade, ölmüş gibi değil de
uykudaymış ve güzel bir rüya görüyormuş izlenimi veriyor. Yine Murat Gülsoy’a
göre Albert Camus’un bu mask için suda boğulmuş Mona Lisa demesi boşuna değil…
Bu son cümleden yola
çıkarak gelecek yazımızda varmak istediğimiz yeri anlatmaya çalışacağız.