Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2973.28
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Temmuz 2022

Kaderin senin elinde

“Kader” tartışmaları aslında içeriğinde sakladığı çok boyutlu toplumsal bileşenleri sebebiyle salt dinsel bir mesele değildir. Öte yandan kader konusu bir toplumun bugünü ve geleceğinin nasıl bir projeksiyonla inşa edildiği/edileceğine dair bize fikirler de vermektedir.

Kader tartışmalarının İslam tarihinin erken dönemlerinde boy göstermesi ve içerikleri bir yandan “insan”a dair perspektifi diğer yandan politik yönsemeleri bize aşikar kılmaktadır. Şunu kabul etmek lazım gelir ki, özellikle Hz. Osman’ın (RA) iktidarının ikinci döneminde devlet yeniden arapların klasik “mülk” olma anlayışına dönüş temayülleri göstermiştir. Ümeyye oğullarının bürokrasinin farklı yerlerindeki konumları bu anlayışın yerleşmesi için bir imkan da oluşturmuştur.

Hz. Ali ve Hz. Muaviye arasındaki rekabet ve çatışmanın sonunda Muaviye’nin iktidarını ilan etmesi, aslında müslüman toplumlarda nasıl bir insan ve nasıl bir toplum sorusunun bugüne uzanan cevaplarının oluşmasında belirleyici olmuştur denilebilir. Esasen toplumun refleksleri de devletin bir “mülk” olması anlayışını desteklemiştir. Bu, biraz da tarihsel kodların değiştirilemediği taktirde her zaman yeniden ortaya çıkabileceği şeklindeki tezi de bize göstermektedir.

Emeviler dönemindeki kader tartışmaları esasen politik bir içerik taşımaktadır. “Kader”in neliğini de kapsayan bu tartışmalar, neticede Muaviye’den başlayarak iktidarın kendi icraatlarının sorumluluğunu üzerinden atma girişimlerini onaylamak üzere devreye girmekteydi. Dolayısıyla Emeviler insanlara “başınıza gelenler Tanrı’nın isteği ve onayıyla başınıza gelmektedir” şeklindeki cebri tutumu benimsetmek üzere harekete geçmişti ki, tüm çabaları bunun meşruiyetini sağlamaya yönelikti.

Tarihsel ve sosyolojik koşullar bugüne gelinceye kadar “kaderci” bir insan tipini baskın hale getirmiştir. Bugün özellikle Ortadoğu’da gündelik hayatta çok boyutlu bir kaderciliğin hakim olduğunu görebilmekteyiz. Bu durum kaderini kendisinin dışındaki faktörlere (siyaset, kültür, toplum, diğer insanlar vb) bağlayan insan tipolojini üretmeye devam etmektedir.

Bugün dünya ölçeğinde ekonomiden siyasete, toplumdan gündelik hayata kadar baskın bir kültür hale gelmiş olan post/modernlik insanlık tarihinde bir kırılma yaratmıştır. Modernliğin kendisinden önceki dönemden en bariz farkı, insanın dünyayı kendisinin inşa edebileceğine dair inancı ve kaderini eline alarak kendi kendisini üstlenmesi ve kaderini değiştirmek üzere hareket geçmesidir.

Esasen modernliğin getirdiği bu kırılmanın anlam bulduğu zemin bireyselleşme ve sekülerleşmedir. Bugün İslam ile modernlik arasındaki gerilim bu noktalardan kaynaklanmakla birlikte, modernliğin getirilerinden burada yararlanılamadığı da bir gerçektir. Söz gelimi; insanın kendi yükümlülüğü ve kaderini eline alması gerektiği İslam’ın da savunduğu bir anlayıştır. Fakat müslüman toplumlarda bu henüz gerçekleşmiş değildir. Modernlik üzerinden konuşacak olursak, bireyselleşmenin kolektiviteleri tamamen yok etmesi ile yalnızlaşma gibi negatif sonuçlar eleştiri konusudur. Öte yandan insanın kendi anlamı ve hedefini kendi içkinliğinde ve dünyada bulduğu bir durum da İslam açısından sorunsala dönüşmektedir.

Müslüman toplumlarda bugün ihtiyaç duyulan profil, yükümlülüğü ve kaderini üstlenen ve bunları bir başka kuruma, kişiye vb. devretmeksizin toplumsal pratikler üreten insandır. Bunun yolu da aileden başlayarak yaygın ve örgün eğitimde bu profile odaklanmaktan geçmektedir.

Bugün ya küresel postmodern tüketim hegemonyası yörüngesinde ya da Emevilerden başlayan cebrilik yörüngesinde hareket eden sıkışmışlık hali, aslında şikayetlerin odak noktası gibi durmaktadır. Bugünlerde yoğunlaşan özgüven halinin altı ise dolu görünmemektedir.