"Kaba, katı kalpli olsaydın, dağılıp giderlerdi!"
Miraç gecenizi tebrik ediyorum, kıymetli kardeşlerim.
Gelin,
bugünlük politikadan uzak kalalım.
Kalbimizden
geçenleri yazalım:
…
Dil
meselesi.
Birbirlerimizi
kırmaya, hakaretleşmeye, had bildirmeye, alaya almaya, küçük görmeye, ezmeye ne
kadar da meraklıyız değil mi?
Biz
Müslümanlar!..
Kur’an ve
Sünnet âşıkları!..
Rabbim’in
emri ne?
Apaçık:
“Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği
merhamet sayesinde yumuşak
davrandın. Eğer kaba, katı kalpli
olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır, giderlerdi.”
(Âl-i İmrân/159)
Ve sünnet:
''Sevdiriniz nefret
ettirmeyiniz, Müjdeleyiniz korkutmayınız, Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız”
-Hz Muhammed(s.a.v.)
“Hayır şeyler konuşmak sükûttan
iyidir, sükût da kötü şeyler konuşmaktan iyidir.”
-Hz Muhammed(s.a.v.)
X
Bugüne kadar söylemedim
diye pişmanlık duyduğum pek olmamıştır, genellikle “Söylemeseydim iyiydi!” diye
düşünmüşümdür.
Söz ağızdan çıkmadan o
senin esirin olur, çıktıktan sonra sen onun!
Kırdım mı, kırılırsın.
Kıran kırana bir toplum
olur içinde yaşadığın!
Önce kalpler kırılır,
sonra da kafalar!..
İnsanlar, çıkarları
gereği ilişkilerini devam ettirseler de birbirleriyle…
Gönüllerinin bir
yerlerinde tutarlar, kırgınlıkları.
Kırık vazo eskisi gibi
olmaz, izler kalır.
X
İslâm bize çok yakın,
biz ise İslâm’a çok uzak!
Yaratılanı Yaratan’dan
ötürü sevmek…
x
Hemen yargılıyor ve
hükmü yapıştırıyoruz.
O insan nasıl
yaşamıştır, nerelerden gelmiştir, başından neler geçmiştir…
Bunları hiç hesaba
katmadan, kendimizi kafadan “Güzel ve müjdelenmiş insan!” mertebesine
çıkartarak…
Nefsimizi
ilâhlaştırarak…
Kibirlenerek…
Had bildiriyoruz,
anında!..
“Vur, kır, parçala, buradan çıkartma!”
Kimbilir nelerin
acısıdır, çıkarttığımız…
Çocukluktan kalma
hınçlarımızın mı, yetersizliklerimizin mi; nelerin intikamıdır!..
Eşinden şiddet
görenlerin acısını çocuklardan çıkartmaları gibi, gücü yeten yetene!..
Adil değiliz, asla!..
Merhametli olmayınca,
adil de olunamıyor.
Rahmetli Enes Evlâdım,
ne merhametli insandı.
Yardıma muhtaç insan,
hayvan, bitki, ne görürse el uzatmaya çalışırdı.
Hastaneye düşen bütün
akrabalara refakatçi olmak için can atardı.
Onun çok farklı dünya
görüşlerindeki arkadaşlarından bazılarıyla konuşuyorum.
Hepsinin söylediği bir:
“Çok güzel insandı.Hiç kırmadı bizi!..”
X
Merhum Enes,
söyleyeceğini söylemedi mi?
Elbette söyledi.
Tebliğ etmedi mi?
Elbette etti.
Kırmadan, dökmeden,
karşısındakini “aptal” yerine koymadan, muhatabının ruh halini, idrak
seviyesini, kalıplaşmış yargılarını gözden uzak tutmadan.
Tebessümle.
Karşı tarafın
söylediklerini can kulağıyla dinleyerek…
Ona kıymet vererek,
saygı duyarak…
Gözlerinin içine
bakarak…
Anlamaya çalışarak…
Kırmadan, dökmeden…
Saygı ve sevgi diliyle.
x
Adalete giden yol,
merhametten geçiyor.
O da sevgiden,
sevmeyince olmaz.
Beyin bir yere kadar,
iş kalpte bitiyor.
İkisi el ele verince,
gönül kırıp durmayı telkin eden nefsin freni sağlamlaşıyor.
Oraya buraya
çarpmıyorsun kamyonu!
x
Biz, birbirimizi
seviyor muyuz?
Merhamet ediyor muyuz?
Birbirimizin iyiliğini
diliyor muyuz?
X
Riya boğar insanı!..
Her şeye, her kişiye
“maddi menfaat” gözlüğü ile bakarsan, güzellikleri görmez olur gözün.
Bugün göklere
çıkarttığına, işine gelmediği gün hakaret edersin.
Ölçü meselesi.
Vasat ümmet!
Bizde “vasat”
kelimesine olumsuzluk yüklenir.
“Vasat” olabilmek, ne
güzeldir oysa.
“İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız,
Peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık!”
(Bakara/143)
“Vasat ümmet.”
İfrat ve tefritten,
yani aşırılıklardan uzak…
Doğru, dürüst, adil,
dengeli, ölçülü, sağduyulu…
Vasat.
Kendimizi aramak ve bulmak…
“Ne varmış ki bende!”
kibriyle devam edersek…
Çok kalpler kıracağız
daha…
“Hesap günü”nü hesaba katmadan.
Küçük hesapların
peşinde…
Nefsimizin emrinde!