Ka Akıl!
Zaman ilerledikçe, insanlar da nimetlerin her çeşidine
eriştikçe, en büyük nimetlerden birinin
akıl olduğu âşikâr oluyor. Hatta hidayetten sonra ikinci sıraya
yerleştirilmesinin ne kadar haklı bir hak olduğu ortaya çıkıyor. İnsanlardaki
akıl tutulmasının umuma verdiği zarar görülünce vahyi emirle sürekli akletmenin,
düşünerek hareket etmenin hikmet ve hakikat boyutu ufkumuzu açıyor. An şartla
ki, akıl o akıl ola!
Aklın şaşmaz
terazisinin, adalet yol açıcısının hikmet ve zararlarını önleyici bariyerinin
terbiye olduğu yadsınamaz bir hakikattir.
Maatteessüf madde manaya hakim oldukça, Anadolu irfanının
yerini batı pragmatizmi aldıkça insanımız da gönülden düşüp aklın acımasız taraklarının üzerine atıldıkça,
yün tarağının dişleri arasında lime lime edilen yünler gibi her tarafından
kanlar akmaya başladı. Aklın tarağında tarandıkça gönlün ikliminden uzaklaştı. Bu
tarak bilhassa maddeyi elde etmek veya sürekli onun kırılmayan kalıpları
arasında kalmak için hırsıyla yanıp tutuşan akılsız akıllıların eline geçtikçe, insanın acısı artmaya
yaşadıkları acıyla aklının istikametini kaybederek cemiyetten cüdâ olmaya
başladı.
Bir Anadolu çocuğuyum. Yün taraktan sakınılması
gerektiğini bilirim. Özellikle ehil kişilerin elinde olmayan bu yün tarağın
ahşabı üzerine dizilmiş sıra sıra sivri uçlu demirlerin bir yerinize battığında
ne çok acı çektiğinizi bilirim. Özellikle bu sivriltilmiş çiviler uzun süre bir
faaliyet yapmadan yerinde paslanıp kalmışsa onun ne çok acı verdiğini iyi
bilirim. O tarağın paslanmış işe yaramaz ama yerinden de edilemez olan sivri
uçlarının bedeninize temasının canınızı ne kadar çok acıttığını da bilirim.
Anadolu insanı ve onun irfanı yün tarağın sivri
demirlerinin yerleştirildiği o muhteşem ormanlardan yetişmiş nadide iğde ağaçları
gibidir. Her bahçede yeşerirler, her iklime uyarlar ve her insanın ihtiyacını
karşılayan ruhu dahi tesiri altına alan o güzel kokusunu etrafa yayarlar. Yünleri
tarayan sivri demirlerse iktidar elde etmeye çalışan akılsız insanlar
gibidirler. Tahtaya aldırış etmeyip yün yerine insanın canını acıtan paslı ve
faydasız sivri demirlerse değiştirildiğinde fırsat bulup insanın canını acıtan
kabiliyetsiz hem de cibilliyetsiz cismi küçülmüş ama zulmü ve ayıpları
haddinden tecavüz etmiş akılsız payandalardır.
İrfanî sohbetlerde bu tip insanlar için bir dil metaforu
olan ka akıl deyimi kullanılırdı.
Hatta iktidar olmak, sürekli orada kalmak için bin bir ayak oyunlarıyla izzet
ve şerefini ayaklar altına alıp onursuzlaşan, illeti iktiran önüne geçiren,
elini taşın altına koymadan taşın altındaki altınlara sulanan dalkavuklara bê/bî akıl diyerek hallerine acır ve
geleceklerinden endişe duyarak aralarına mesafe koyulması tavsiye edilirdi.
Adaletin bu ülkede semamızı aydınlatacak bir şems, hatta
semadaki yegane kandil olduğunu görme ümidimiz hiç kaybolmadı.
Evet kadim medeniyetler kadim milletlerin ürünü olduğu
gibi milletleri kadim kılan da medeniyetlerin varlığıdır. Anadolu coğrafyası
bilhassa Maveraünnehir arasında yeşeren Mezopotamya iklimi vahyin merkezileştirilmesi
coğrafyanın olgunlaştırılmasıyla bugün her köşesini şereflendiren insanımızın
kodlarıyla şifrelenmiştir.
İnsanımızla
ne kadar iftihar etsek azdır. Son yüzyılların silindir gibi üzerinden
geçtiği bu kadim millet, bütün ayrılıkçı fikirlere ötekileştirici zihni
sapmalara, kaoslara yönlendirici provokatif eylem ve söylemlere akılsız
akıllıların kene gibi yapıştıkları yerleri terk etmememe namına yaptıkları bed
muamelelere rağmen hâlâ Anadolu irfanının gönül medeniyetinde yeşeren yürek
ısıtıcı insanlar olarak bir arada yaşamaktadırlar.
İnsanımızla
ne kadar iftihar etsek azdır. Her türlü mahrumiyete, sefalet ve
sefahate rağmen evden sokağa sokaktan mahalleye mahalleden merkeze doğru
yayılan iyilik değerleri ile bir arada yaşamanın huzurunu ve hazzını devam
ettirmektedirler.
İnsanımızla
ne kadar iftihar etsek azdır. Her türlü aşağılanma, tepeden bakıp
nimetlerden mahrum edilme, elde ettiklerinden uzaklaştırılma hakkı olanın
verilmesi yerine hak etmiyormuş gibi davranılmasına rağmen efendiliğini nezaket
ve kibarlığını kaosa sürüklenmeyen protest ve anarşist davranmayan halini
muhafaza etmeye devam etmektedir.
İnsanımızla
ne kadar iftihar etsek azdır. İnancından milliyetine coğrafyasından
elde ettiği bütün değerlerine kadar hor görülen aşağılanan ve mahrum bırakılan bu
millet yine bir arada yaşamaya bir ve beraber olmaya devam etmektedir.
İnsanımızla
ne kadar iftihar etsek azdır. İtaati isyana, irfanı inkâra, ihsanı bireysel
bencilliğe, yardımlaşmayı yalnızlaşmaya ve dahi birlikte olmayı ayrı kalmaya
tercih ederek tuzaklara düşmeden varlığını devam ettiriyor.
Acırım bu milleti hor gören zihinlere.
Akıllılarsa, bu millette aklın vahyi esintilerini görenlerdir.