Julia Navarro ve Kutsal Kefen Romanı Üzerine
Julia Navaro ismiyle 2007 yılın sonlarında tanıştım. Onun "Kutsal Kefen" romanı ilk çıktığında popüler kültür ve gizemli fikirler peşinde koşanlarca çok tüketildiğinden bu okumayı zamana bırakmayı daha uygun gördüm.
Zamanla bu romanı elime aldığımda pek çok sayfasını çevirerek okuduğumu itiraf etmek zorundayım. Sonraları bu eserin geçmişten günümüze, günümüzden de geçmişe giderek uzun bir tahlil, uzun bir epizod ve entrikalar ışığında yazıldığını gördüm. Bu eser geçmişten birer parça taşıyıp bunu günümüz olayları arasında değerlendirme ortamına sokuyor. Edebiyat dilinde "yapı sökücülük" terminolojisiyle karşıladığımız bu durumu roman adına başarılı buluyoruz. Bunda yazarın aynı zamanda bir gazeteci olmasının da katkısı var.
Roman, Hz. İsa'nın yaşadığı dönemle başlar. O dönemlerde adı Edessa olan Urfa şehrinin kralı Abgar, Hz. İsa'ya bir mektup yazar.
"İyi yürekli kurtarıcı İsa'ya selamlar." Sözüyle başlıyor mektup. Sonra merama geldiğimizde Kral Abgar'ın hasta olduğunu ve kendisinin ancak Hz. İsa'nın iyileştirebileceği inancıyla ona yöneliyor.
"İşittiklerim şu iki şeyi düşündürttü bana : ya bütün bunları gerçekleştirmeye bizzat göklerden inen Tanrısın ya da Tanrının oğlu olduğun için bütün bu mucizeleri gerçekleştirebiliyorsun. Beni yazmaya ve beni canımdan bezdiren hastalığın tedavisi için buraya kadar gelme zahmetine katlanmanı ricaya teşvik eden de bu oldu. Yahudilerin arkandan iş çevirdiklerini, sana kötülük yapmaya niyetlendiklerini duydum. Bil ki şehrim ufa, ama çok yüce gönüllüdür, ikimize de yeter."
Bu mektubun eğer ravileri tarafından bize doğru aktarılmış ise de Hristiyanlığın burada en kötü yanı ortaya çıkmaktadır. "Babalık durumu"u2026 Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim açıklıyor ; "Allah bir çocuk edinmedi. Bu ona yakışmazdı da." Baba oğul ve kutsal ruh üçgeni İslam inancımıza ters bir durum. Yine de iyimser davranalım. Hz. İsa'ya ve getirdiği dine ilk inanan Kral Abgar, o dönemde (İslamiyet gelmediği için) ilk Müslüman olan kral ve ilk din devletini kurmuştur, diyebiliriz.
Romana dönecek olursak yazar Julia Navarro, muhtemelen gazetecilik maharetiyle bir yerlerde duyduğu bu efsanenin (ki Urfa'da pek çok efsane anlatılır.) bir versiyonunu romanına aktarmıştır. Kitaba göre kurgu şöyledir.
":...Nitekim İsa öldükten sonra onun sadık bir takipçisi olur ve İsa'nın üzerine örtülen keten bezi alıp Abgar'a götürür. İsa çarmıhtan indirildiğinde mucizevi bir biçimde kefenin üzerinde İsa'nın görüntüsü belirmiştir. Kral Abgar bu bezi üzerine sürdüğünde ölümcül hastalığından kurtulur."
Navarro, romanında Hz. İsa'nın Yahudilerce işkence ile öldürüldüğü (Bu da İslam inancında yoktur.) sırada vücuduna sarılan bir kefenin Havari Hosar tarafından Kral Abgar'a götürüldüğünü söylüyor. Bu kurgu yazara ait. Bizim kurgumuz ise şöyle. Urfa'da kefen diye bilinen bezin mendil olduğu ve bu mendilin Hz. İsa daha sağlığında iken Kral Abgar'a gönderilmiştir.
Özellikle Urfa'da tanınmış din adamı Abdülaziz Kutluay (Aziz Hoca), son çalışması "İslam Tarihi'nde Şanlıurfa'ya" adlı kitabında şunları söylüyor. "u2026 Kral resme bakarak iyileşeceği umudunu taşımaktadır. Zira Hz. İsa' nın uzaktan iyileştirme gücünü duymuştur. Hannan, Hz. İsa' yı çevresi çok kalabalık bir ortamda bulur ve teklifi söyler. Ama Hz. İsa, Urfa' ya gelmeyi kabul etmez. Bu durumda ikinci emre uyarak resmini yapmaya başlar ama bir türlü benzetemez. Zira Hz. İsa' nın yüzünde göz kamaştırıcı bir nur vardır ve çevresi o kadar kalabalıktır ki, tam olarak yüzünü seçemez. Ressam Hannan' nın uzaktan yüzünü çizmeye çalıştığını gören Hz. İsa, Hannan' ı yanına çağırır ve yüzünü yıkamak için su ister. Yüzünü yıkadıktan sonra boynundaki dua örtüsü ile yüzünü siler ve mucizevi olarak, yüzünün sureti örtüye çıkar."
Hatta Yazar Navarro'nun kutsal kefen dediği ve bizim de kutsal mendil dediğimiz bez, Müslümanlar bölgeye egemen olunca, kutsal mendil Müslümanların eline geçer. Bizanslılarla yapılan bir savaşta, Müslümanların bir kısmı esir düşer. Bizanslılar, esirlerin geri verilmesi için kutsal mendilin kendilerine teslim edilmesini şart koşarlar. Sonunda kutsal mendil verilir ve esirler de geri alınır.
Romanda dilleri kesilen insanlar, Torino, Vatikan kısmına inşallah önümüzdeki hafta değineceğim. Araştırmacı Yazar Yasin Küçük beyin bana ulaştırmasını istediğim Hz. İsa'nın Mektubu haftaya elimde olduğunda daha sağlıklı bir kritik yapacağımı düşünüyorum. Bu arada Hz. İsa'nın Mektubu Urfa kalesine işlenmiş bir halde iken bunu 1910 yılında Almanlar tarafından çalındığı ve bu üzerine Grekçe Mektup nakşedilen taşın Berlin Müzesinde sergilendiğini belirtmek isterim.