İzmir'den Erzurum'a vapur seyahati…
Bostanlı’dan Alsancak vapuruna binip, vapurun sol tarafına oturmuştum. Vapurun etrafında azda olsa birkaç ürkek martı vardı... Pencereden kanat çırpmalarını izlerken, vapur hareket etmişti. Yol almaya başlayınca, iki mavilik arasında derin düşüncelere dalmıştım… Gök mavi, deniz mavi, hatıralar ise bir başka maviydi… Çoğu kez hatırlamanın ne büyük bir nimet olduğunu unutuyoruz… Hatırlamak hasrettir, hasreti de giderecek olan ebedi âlemlerdir.
Gözlerim Karşıyaka sahilinde, düşüncelerim martıların
kanadından sıyrılarak Erzurum’u kucaklamıştı… İnsan ilerleyen yaşlarda,
eskilere daha çok rağbet ediyor; çocukluğu, eski dostları ve eskimez tatlı
hatıraları… Belki de bu hatıraların canlanması; bir bayram daha memleketten
uzak bayram geçirmek ve salgın nedeniyle sevdiklerimizle kucaklaşamamaktı.
Tokalaşmaya ve kucaklaşmaya hasret kalınacağı kimin aklına gelirdi ki?
Hatıralar derinleştikçe vapur hafifleşti ve hayalim vapuru
Tutarak gökyüzüne kaldırmıştı... Hatta kaldırmakla yetinmedi altına nehir
genişliğinde giderdeniz yerleştirdi o şekilde yüzerek Erzurum’a yol almaya
başlamıştık…
Vapur dağ menzilli dalgalar üzerinde, adeta sörf yaparak
ilerliyordu… Bağları, dağları, nehirleri, ovaları, tarlaları ve türkü
fısıldayan vadileri geçiyor, dağdan dağa sarsıntı yaşamadan yol alıyorduk… Emr-i kün feyekün denizinde kâinat bir
gemi... Âlemler içinde Samanyolu
Galaksisi bir gemi… Güneş
sistemimizde dünyamız bir gemi ve o gemi içinde bir vapurla Erzurum’a yol almak
nedir ki? İnsan vücudu da bir nehir ve kan dolaşımıyla muhteşem bir
çağlayan… O nehir içinde her bir zerresi Emr-i İlahi ile hareket eden bir gemi…
Allah’ın muhteşem kudretiyle her an vücutta muhteşem faaliyetler oluyor ve o
faaliyetlerin farkında olanlar muhteşem insan olup, muhteşem teşekkürler
yapıyor…
Ve Erzurum üzerindeyiz… Vapur çocukluğumun geçtiği Taşmescit
Mahallesi'nin üzerinden, rahmetli Fadime halamın oturduğu Balyoz Sokak
üzerinden, kışın defalarca kayıp düştüğüm Leblebici Yokuşu'nun, İlkokulda
çıraklık yaptığım Taşmağazalar’ın, muhteşem hakikatleri dinlediğim Kümbet
Dershanesinin üzerinden ve tüm hatıralarımın var olduğu yerlerden geçip,
Abdurrahman Gazi’ye yönelmişti… Palandökenlerin kalbinde mücevher gibi saklı
olan Abdurrahman Gazi manevi bekçilik yapmaya devam ediyordu…
Vapurdan Erzurum’u seyre dalıp, anıları yaşatmak güzel
olmuştu... Yazın kızartma kokan taş döşeli sokaklarda koşturmak, ilk tutulan
oruçta zaman geçsin diye; Zekariye dedemin postun kılını saydırması ve iftarda
sürpriz yapıp Pestil Kömeyi elime tutuşturması, top sesiyle yaşanan sevinçler
ve Mehmet Akif’e benzeyen dedemin o tatlı muhabbetlerini dinlemeler, Şadırlı
Sokaktan mis gibi meyve kokan Mahallebaşı’na inmeler vs. vs. Hatıralar güzeldir hatıralar içindeki güzel
insanlar daha da güzeldir.
Hayalin pazıları
kuvvetli olur ve mesafeler, kütleler tüy gibi kalır. Hele pandemi süreci
tam bir tefekkür ve hayali işlettirme dönemi olmuştur. Maskelerin arkasına
geçince bazı hakikatler tam olarak gün yüzüne çıktı... Kibirden devleşmiş
insanları küçücük bir virüs kulağından tutarak, yüzüne karşı ne kadar aciz ve
fakir olduğunu haykırdı. Bu gerçekleri anlayanlar, İlâhî Nizam Kurucusunun
kanunlarına riayet etmeye koştu; anlamayanlar ise önlemleri bile hiçe sayarak,
nefsanî tepinmelere devam ettiler… İnsanlık,
böyle zamanlarda, hayal ve tefekkürün işlettirilmesi ile hakikatlere ulaşıp,
maddi ve manevi dertlerine çare bulabilir ve bu şekilde normal zamanların
gecikmiş şükrünü de yapmış olur…
Hayalimdeki vapurum Alsancak iskelesine yaklaştığımızın
anonsu ile denize inmişti. Yine gözlerim vapur etrafında ki martılara takılmıştı...
İzmir'in keyifsiz martılarını İstanbul’a kursa göndermek lazımdı. Hayat
İstanbul’da nasıl hareketli, martıları da öyle hareketli ve gürültücü üstelikte
birazda tatlı ukalaca...
Vapurdan indim ama asıl vapur saniyede 30 km hızla tayin
edilen yörüngesinde, gezegen kardeşleriyle birlikte yolculuğuna devam
ediyordu... Kim bilir nasıl bir limanda ve nasıl bir sonuç için duracak? Allah
utandırmayacak sonuç nasip etsin.