Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2958.38
BIST 100
9619.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 May 2020

İzmir’de kaç minare

Provokatörlerin kendilerine ait bir söylem, ilahi veya marşları, mabetleri yoktur. Hiçbir şeye inançları da... O yüzden başkalarının bam tellerinden kendilerine bir enstürüman çatarlar. Başkalarının kıymetlerini, kutsallarını oyar dururlar. Her şeyleri ısmarlama, pazarlık konusu, çalma çırpma ve hırsızlığa bağlıdır. Zıtlaşma ve kutuplaşmalar da o tetikçilerin biricik yaşam alanlarıdır.
İzmir'de büyüdüm. Başımız örtülü diye etmediğini bırakmayan provokatörlüğü ahlâk edinmiş bir yapı şehri ele geçirmiş gibiydi o zamanlar. Ana yurdumuzda istenmediğimizi yutkunarak büyüdük. Çocuktuk. Genceciktik. Allah “Selam de geç!” demese, ailemiz aydınlığa, olgun davranmaya, her şeye rağmen barışa teşvik etmese nasıl sabrederdik bilmiyorum. O zaman da seviyorlardı bu özgürlük marşını. Daha çok onuncu yıl marşını kutsal ilahi tadında okurlardı. Fakat marş biter bitmez, marşın isyan ettiği faşistlerin hödük tekrarı olarak dağılırlardı. Belki de; sadece kendisi için istenen gösterme özgürlüğün, öteki için esaret oluşuna aşıktılar.

Tekrar düşünelim ki; bu insanların kendilerine ait bir ibadethaneleri yok. İnançları yok.
Ezandan nefret ediyorlar. Camiden. İslam'a ait veya onu çağrıştıran her şeyden. Bizi de yok etmek isterlerdi. Bizi görmek istemezlerdi.

Nefret ettikleri mabedlere, dine, dindarlara ve bir özgürlük marşına saygısızlık yaparak zafer coşkusu yaşamaları uçurumlarının derinliğini gösteriyor.

Ne var ki varız. Üzgünüm.

Varoluş biçimimizdeki yanlışlıkları görmüyor ve savunuyor değiliz. Daima bir nefes/ nüfus muhasebesi, genelde insan özelde Müslümanlar olarak kendi sosyolojimizin muhasebesini yapıyoruz. Sonuçta sorgulama gününe inanan bir kesimiz ve kendi tepemizde herkesten önce hesap sorucuyuz.
Fakat her kesim diğerinin var oluş biçimini kıyasıya eleştirerek yaşıyor. Mevcut konfor alanında çakılıp kalmış durumda diğerine hakaretten, rastgele tepkisellikten besleniyor. Zıtlaşma ve kutuplaşmayı hayat biçimi edinmiş durumda. Böyle bir toplumda hiçbir kesim ötekiyle olan kavgasından kendiyle olanına dönemeyecektir. Asıl kavga iptal… Olgun bir toplum olmak hayal… Daima ayrışma hali barışı hayal olmaktan çıkarıyor.

Neden daima bir gövde gösterisi yapmak ihtiyacındalar? Belki de sadece gövdeleri var. Başları yok. Düşleri de…

Öte yandan bir ağaç için bir ormanı, bir toplumu yakacak kadar çevre duyarlılığı gösterenleri, barış havarisi kesilenleri daha önemli konularda acayip sessiz görmeye iyice alıştık. Hem de dostlarım dediğim insanların içinden. Hele bir şekilde İslam, Müslümanlar gibi geri kalmış kesimler söz konusuysa iyiden iyiye susmalarında var bir bildiğim...