İyi Parti ve Allahüekber
İyi Parti’nin bilmem ne görevlisi, “Allahüekber” denmesinden pek rahatsız olmuş.
Bu “neyin kafası?” demiş.
İzmir depreminde kurtarma ekipleri 65 saat sonra bir çocuğumuzu kurtarınca sevinçlerini “Allahüekber” nidalarıyla ifade ettiler.
“Allahüekber” İyi Parti’nin Stratejik İletişim Merkezi görevlisine pek battı.
Allahüekber denmeyecekmiş, bismillah denecekmiş.
“İslam”a ve “besmele”ye ancak bu kadar “Fransız” olunabilir?
Besmele başlarken çekilir, bitişte besmele çekilmez.
Bu kadar yabancısı olduğu millete politikacı olmaya soyunuyor.
Bu da CHP usulü garabet.
Anlıyorum.
Dert “Allah” denmesi.
“Oley” dense, hiç sorun olmazdı.
CHP çırağı İyi Parti’den başka ne beklenebilir?
Bu “çırak kafası” CHP kafası.
İstiklal Marşımız, yurdumuzun üstünün “Allahüekber”lerle inlemesini bağımsızlık şartı görür.
Anadolu semalarında, Malazgirt’den bu yana 1.000 yıldan beri sürüp gelen “Allahüekber” nidalarının, 1.000 yıldan sadece 18 yılını CHP susturdu.
Şimdi de “çırak kafası” sahnede.
***
Köpek mi, çocuk mu?
Bir köpek edinme furyası gidiyor.
Nerdeyse köpek bulundurulmayan ev kalmadı.
İzmir depreminde, bir TV kanalından depremi izlerken kurtarılan bir köpekle, bir kız çocuğunun haberi ardı sıra geldi.
İzlediğim süre içinde dikkat ettim, kurtarılan kız çocuğundan 3 kez bahsedilirken köpekten nerdeyse 23 kez bahsedildi.
Köpeğin kurtarılmasını, sahadan canlı yayında Türkçeyi LGBT, LGBT telaffuz eden muhabir ile stüdyodaki sunucu, Erkan Yolaç gibi nerdeyse havaya zıplayarak karşıladılar.
Kız çocuğunun kurtarılması nerdeyse köpekten daha az sevinç yarattı.
İnanamadım.
Hayvan karşıtı olduğum falan asla sanılmasın, bilhassa hayvan hakları taraftarıyım.
Ancak köpeğin evin ferdi haline getirilmesine, çocuğun yerini almasına şiddetle karşıyım.
Üstelik bunun, bize has olarak değil de, başka bir medeniyetin insanlarına özentiyle, öykünmeyle yapılmasını esefle karşılıyorum.
Neden özenilen değil,
özenen olalım?
Yüzlerce insanı, sadece köpekten insana geçen karaciğer kist hidatiği hastalığı nedeniyle ameliyat etmiş bir hekim olarak bu satırları yazıyorum.
Köpeğin yeri apartman dairesi değildir. Köpeğin bulunduğu dairede hijyenden bahsedilemez.
Çocuk bakmaya üşenilirken, köpeklerin adeta evlat edinilmesini, köpekten “evladım, çocuğum” diye bahsedilmesini hayretle izliyorum.
ABD’de yaşayan bir arkadaşım, biraz espri ile karışık bir realite olarak, ABD’de ailenin, hukuk önünde “çocuk-kadın-köpek-baba” şeklinde sırlandığını söyledi.
Batı medeniyetinden almadığımız bir bu sıralama kalmıştı.
Aldık.
Artık başımız göğe erer.
Hayvanların yeri
doğal ortamlarıdır.
Köpeklerin dairelere hapsedilmesi, aslında insani de, vicdani de değildir. Dairelere mahkum edilen o köpeklere iyilik yapılmıyor, zulüm ediliyor.
Özellikle çalışan kişilerin evinde akşama kadar köpeği bir odada yalnızlığa terk etmeleri, hapsetmeleri, vicdani bir davranış olamaz.
Her türlü mahlukat insana Allah’ın emanetidir. Bu emanete, Allah’ın tabiatta kurduğu nizama, Adetullah’a saygı gösterilmeli, tabiatın genleriyle, kodlarıyla oynanmamalıdır.
Düzeni bozulan tabiatın rövanşı korkunç olmaktadır.
Diğer taraftan, öz medeniyetimizin, sosyal sistemimizin kodlarıyla, genleriyle de oynamayalım.
Kendimiz kalmak,
torunlarımıza en büyük armağanımız olacaktır.