İyi ki varsın Milat
Türkiye’de
basın hayatı 1940’lı yıllara kadar gazete ve dergilerle devam ederken, 1950’lerin
sonunda radyo, 1968’in başında da “Peki Zeki
Müren de bizi görecek mi?..” esprisine sebep olan siyah-beyaz televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte, basın
sektörü yavaş yavaş değişime uğramaya başladı. TRT tarafından gerçekleştirilen
kısıtlı yayın saatleri TV’ye olan ilgi arttıkça hayatın merkezine oturmaya
başladı. 12 Eylül 1980 Darbesi ile
büyük bir kırılma yaşayan Türkiye, Başbakan Turgut Özal’ın radikal kararlarıyla
yeni bir sürece evrildi.
Siyah-beyaz yayınlar renklenirken, özel TV’lerin önü
açıldı. Bu renkli değişime rağmen “Dördüncü
Kuvvet; Medya” olma özelliğini devam ettiren gazeteler, 1993 yılından itibaren
internetin hayatımıza girmesiyle birlikte gücünü yitirmeye başladı.
“Kartel Medyası”nın tencere tava
kampanyaları ile gazeteleri zücaciyeci dükkanına çevirerek günü kurtarmaya
çalışması problemleri perdelemekten öteye gitmedi.
“Reklam pastası”nı önce TV’lere, daha
sonra da internet mecrasına kaptırmaya başlayan gazeteler, 2001 kriziyle
birlikte büyük bir çıkmaza sürüklendi. “Reklam
patronun baş makalesidir, o gelirse bütün haberler çöpe gider” anlayışı
daha da önem arz etmeye başladı.
“Medya Sihirbazı” Murdoch’ın önlenemeyen
yükselişi
Hızlı
dijitalleşme bir taraftan gazetelerde tiraj kaybına sebep olurken, diğer
taraftan gazetelerdeki birçok basın emekçisini işsiz bıraktı. Yazılı basındaki
bu olumsuz hareketliliği izlemeye alan doğma Avustralyalı büyüme ABD’li “doyumsuz” medya patronu Rupert Keith Murdoch, küresel kriz
depremiyle sarsılan medya dünyasının aksine bu risk dolu ortamda bile
büyümekten geri durmadı. Murdoch’ın “News
Corp.” medya grubu, dünya nüfusunun üçte ikisine ulaştı.
“Medya Sihirbazı” Rupert Murdoch’ın
dönem dönem basın sanayii adına ortaya koyduğu kehanetlerine kilitlenenler
ölümcül tespitleri umursamazca izledi. Peki Murdoch’ın özellikle yazılı basını
hop oturtup hop ayağa kaldıran kehanetlerinin özeti neydi?..
Gazeteleri
“nesli tükenmekte olan canlılar”
sınıfına dahil eden Murdoch, “Aslında
demode olan gazeteler değil, değişime ayak uyduramayan gazete patronları,
editörler ve muhabirler. Hızla değişen şartlara rağmen ‘tek tip’ gazetecilikte ısrar ediliyor.
Bugün para ve tiraj kaybeden, çalışanlarının bir kısmını işten çıkaran
gazeteler, birkaç ödül almış gazetecileri tercih ediyor. ‘Tek tip’ gazetecilik devri ‘demode’
oldu. Artık orta yaşlılarla ‘Z Kuşağı’
aynı zevkleri paylaşmadığı gibi haber tercihleri de farklılık arz ediyor.
Okuyucu
yazarların kendini tatmin ettiği, dar bir kitleye hitap eden haber ve
makaleleri değil, toplumun meselelerini düşünerek yazan gazeteci istiyor. Çünkü
bankalar, telefon ve pazarlama şirketleri, interneti çok güzel kullanarak iş
hacimlerini büyütürken gazete patronları bu değişimi gör(e)medi. Medya baronlarının sonunu internet
getirecek. 10 yıl içerisinde önemli gazeteler okuyucuya dijital olarak
ulaşacak...”
Gelinen
noktada Murdoch’ın kehanet olarak irdelenen beyanatları gerçekleşti mi?.. Büyük
oranda evet. Bu bağlamda Dinç Bilgin’i,
Aydın Doğan’ı, Cem ve Hakan Uzan’ı, Mehmet Emin Karamehmet’i hatırlayan var
mı?.. Şu anda “ana akım medya”yı
temsil eden bu isimlerin yerinden yeller esiyor.
Yerinden
yeller esen sadece patronlar mıydı?.. Hayır!.. Bir döneme damgalarını vuran Bulvar,
Meydan, Tercüman, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Son Çağrı, Radikal, Millet, Bugün,
Vatan, Habertürk, Star, Güneş, Ortadoğu gibi birçok gazete kapandı, fikir
hayatımıza yön veren onlarca dergi yayım hayatına son vermek zorunda kaldı.
Sözün
özü; geleceği okuyamayan ve “Dijital Çağ”a
ayak uyduramayana hayat hakkı yok!..
Koronavirüs pandemisi gazetelere büyük
darbe vurdu
1994’te
başlayan 2001’de devam eden kriz 2020’de Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) pandemisiyle
iyice tüy dikti. Pandemi döneminde uygulanan kısıtlamalar sebebiyle çoğu okur
gazetesine ulaşmakta güçlük çekerken, gazetelerle olan ünsiyet zayıfladı.
Koronavirüs
salgınının dünyayı esir almasıyla birlikte etki gücünü iyiden iyiye internet
medyacılığına kaptıran yazılı basın, değişik sosyal medya platformlarının
(Facebook, Instagram, WhatsApp, Twitter, YouTube...) anlık veri aktarımı
ataklarına cevap vermek şöyle dursun, artan maliyetlerin altında ezilmeye
başladı.
Millî
kültür ve özümüzü ifsad eden “sosyal
medya bataklığı” her geçen gün geleceğimizi yozlaştırıp, fikir ve düşünce
coğrafyamızı çölleştirerek ölümcül darbelere maruz bırakmaktı. “Z Kuşağı” ise kağıt üzerinden
enformasyona yabancıydı, daha da yabancılaştı.
Bu
döneminde etkisi ve satışları iyice dip yapan yazılı basın, eskiden hem masada
hem sahada verdiği mücadelesini artık “internet”
üzerinden iletişim kurarak okuyucuyu enforme etme dönemine evrildi. Artık
gazete mutfakları fikirlerin tartışıldığı, pişirilip manşete çeldiği yer
olmaktan ziyade her gazete emekçisinin evi birer “home ofis”e dönüştü.
“Dijital Çağ” eskiye dair ne varsa
silip süpürüyor
Alınacak
önemli bir kararda gazetecileri çağırıp demeç veren politikacılar bile
kamuoyunu sosyal medya üzerinden bilgilendirmeye başladı. Hatta bakanların
istifa mekanizması bile sosyal medya üzerinden yapılır hale geldi.
Gerçekten
de gazetecilik, bütün sıkıntılara rağmen “milenyum”dan
önce daha güzeldi. Her gazete özel çıkardı; şimdi artık gazetelerin ne bu
imkânı, ne de bu imkânı vücuda getirecek güçleri var.
Pandemiyle
birlikte şaha kalkan “Dijital Çağ”
eskiye dair ne varsa tepetaklak etmeye başladı.
Kabul
etsek de, etmesek de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!..
Peki
dün başlayıp bugün devam ettirdiğimiz “basın
tarihi”yle ilgili yazıları durup dururken mi kaleme aldık?.. Tabi ki de
hayır.
Bugün bütün zorluklara rağmen dimdik ayakta duran “Yeni Türkiye’nin Geleceği” MİLAT gazetemizin yayım hayatına başlayışının 11. kuruluş yıldönümü.
Adakoğlu “bir hayalim var” diyerek
yola çıktı
Gelin
biraz “Yeni Türkiye’nin Geleceği” Milat’ın 11 yıl önce başlayan yol
hikâyesine göz atalım...
Ali Adakoğlu gençlik yıllarında “Bir hayalim var” diyerek kutlu bir
yolculuğa çıktı. “Hacerü’l-esved”
karşısında duaya dönüşen İstanbul’da üniversite okuma isteği Adakoğlu’nu bir
süre sonra İstanbul Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik
Bölümü’ne kaydettirdi. Okulun bitmesiyle birlikte Millî Gazete’nin mutfağında pişmeye başlayan Adakoğlu, bir müddet
sonra gazeteci olarak mesleğe ilk adım attığı Vakit gazetesine dönerek burada 10 yıl Haber Müdürlüğü yaptı.
Sonrasında dönemin en çok satan dergilerinden Gerçek Hayat serüveni başladı. Ardından dergiyle birlikte “sekizsutun.com” internet sitesini de
alarak yayın hayatını sanal mecrayla birlikte devam ettirdi. Fakat siyasal fay
hatlarının kırılganlığının arttığı “tavır”
gazeteciliğine ihtiyaç duyulduğu bir zaman diliminde dava ve yol arkadaşlarıyla
birlikte Milat gazetesini çıkarmaya karar verdi.
Tarihler
20 Ekim 2011’i gösterdiğinde Ali
Adakoğlu “bir hayalim var” diyerek
çıktığı yolda artık “tavır”
gazeteciliğine yön vermek için kolları sıvadı. Neye tavır; haksızlığa, hukuksuzluğa,
zulme, sömürüye, hırsızlığa, arsızlığa...
“Türkiye’nin Yeni Geleceği” Milat
gazetesi ilk “Allah’tan korkun”
manşetiyle dikkatleri üzerine çekerek yazılı basına yeni bir soluk getirdi.
Basının kriz üzerine kriz yaşadığı bir dönemde “bizim de bu memlekete dair söyleyeceklerimiz var” diyerek çıktığı
yoldan dönmeyen Adakoğlu, büyük bir mücadelenin içine girdi. Bir müddet sonra
Milat’a kardeş Yenisöz gazetesi de
eklendi.
Milat tavır gazeteciliğiyle Türk basınına örnek oluyor
İşte
11 yıl önce bugün “Allah’tan Korkun”
manşetiyle PKK’nın Hakkari Çukurca’daki hain saldırısına dikkat çekerek, “Yeni Türkiye’nin Geleceği”ne dair sözü
olanların Milat’ı olacağının ilk işaretini verilmişti. Milat, bir taraftan
Türkiye’deki derin yapıların antidemokratik oyunlarını deşifre ederek boşa
çıkarırken, diğer taraftan ise Batı’nın hegemonyası altında âdeta “çağdaş köle” prangasıyla terbiye
edilmeye çalışılan İslâm coğrafyasının “ruh
haritası”nı analiz ederek kamuoyunu aydınlattı. Türkiye, devrim
niteliğindeki değişimleri “Milat farkı”yla tarihe not düştü.
Milat;
öncelikle “Yeni Türkiye’nin Geleceği”nin
sesi, fakat aynı zamanda “iletişim
misyonu”nda ne derece önemli bir görevi yüklendiğinin de farkında. İlk
nüshasının yayımlandığı 20 Ekim 2011’den
beri çizgisinden taviz vermeden, gül kokusuna ulaşmak için dikenli yollarda
yürüyerek “Doğu ve Batı”yı İslâm Medeniyeti’nin zengin kültürüne,
yaşam menbaına davet etmekte.
Tiraj
ve reklam kaygısı gütmeden...
Rakipleri
safdışı bırakma telaşına düşmeden...
“Yandaş”laşma ve “kartel”leşme hırsına kapılmadan...
Özel
hayatlara tecavüz etmeden...
Mafyalığa,
hortumculuğa, vurgunculuğa meyletmeden...
Dünyadaki
“bütün tüyü bitmedik yetimin hakkını koruma” ahdinden ödün vermeden...
“İktidar” veya “muhalefet” gruplarının veryansınlarına aldırış etmeden...
Sadece
doğru haber verme tavrıyla çıkmaya gayret ediyor. Sizlerden alacağımız güçle,
hep birlikte daha nice güzel yıllara...
İyi ki varsın “Yeni
Türkiye’nin Geleceği” MİLAT.
Hamiş:
Osmanlı
Devleti’nin ilk yayım organı Takvim-i Vekayi’den (1831) sonra 21 Ekim 1860’ta Agâh Efendi ve İbrahim Şinâsî
tarafından yayımlanan ve sahibi Türk olan ilk özel fikir gazetesi Tercümân-ı Ahvâl’in çıkış günü Türk
basınınca “Gazeteciler Bayramı”
olarak kutlanmaya başlandı. Bu vesile ile bütün meslektaşlarımızın “Gazeteciler Bayramı”nı tebrik ediyoruz.