İyi insanlar, iyi ki var
Hayat,
deneyimler üzerine kurulu binalardan oluşan bir yapıdır. İnsan yaşadığı her
olumlu veya olumsuz olaydan bir sonuç veya bir ders çıkararak ömür yolculuğuna
devam eden bir yolcudur.
Bu
yolculukta yaşanan bazı olayları birkaç gün hatırlarız bazılarını ise
kulağımıza küpe eder ve bir ömür unutmayız. Dilden dile, sözden söze, ağızdan
kulağa anlatıla anlatıla insanlara aktararak hem tekrar yaşarız hem de o olayı bir
ömür yaşatırız.
Bu
tekrarlarda asıl amaç olayı hikâyeleştirmek değil, o olaydan insanların ders
çıkartmalarına vesile olmaktır. Ders çıkarılmasındaki amaç da aynı hataların
tekrar yaşanmamasıdır.
Hayatta
hepimizin böyle anlatageldiğimiz olayları muhakkak olmuştur. Benim de her
Ramazan ayı geldiğinde hatırladığım ve yıllardır anlatadurduğum ve anlattıkça
insanların ders çıkarmasını umut ettiğim bir olumsuz anımı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Üniversitede
okuduğum zamanlarda yalnız kaldığım öğrenci evimde her sahur vakti gidip ekmek
aldığım bir fırın vardı. Sahur vakti, çayımı sobanın üzerine koyduktan sonra
ekmek almak için fırına gitmiştim ve fırından yeni çıkan somun ekmeklerin
kokusu bütün mahalleyi sarmıştı. Bozuk param olmadığı için cebimdeki tek para
olan tüm parayı uzattım ve bir ekmek almak istediğimi söyledim. Fırının kâtibi
bozuk para olmadığı için ekmek veremeyeceğini söyledi. Ben de para kalsın,
üstünü sonra verirsin dediğimde, kasayı teslim ettiğinde fazla çıkar
bahanesiyle ekmek vermedi. İlkin şaka yaptığını düşündüm ve ola ki arkamdan
seslenir diye ağır adımlarla fırından eve doğru yürümeye koyuldum. Lakin
arkamdan ne seslenen oldu, ne de bana gecenin o saatinde şaka yapan. Yaşadığım
her şey gerçekti. Bir Ramazan ayında sahur vaktinde param olmasına rağmen
fırıncı bana ekmek vermemişti. Olayın hangi boyutuna üzüleceğimi bilemiyordum.
Bir Anadolu şehrinde fırıncının sahur vakti sudan sebeplerle bir ekmek
vermeyişine mi, param olmasına rağmen bir ekmek alamayışıma mı, iyiliğe olan
inancımın sarsılışına mı?..
O gece
gözyaşları içinde buruk ve ekmeksiz bir sahur yaparak orucumu tuttum ve bu olay
içimde bir hüzün olarak yerini aldı.
Her Ramazan
geldiğinde yıllar önce yaşadığım bu olayı buruk bir şekilde hatırlar ve fırına ekmek
almak için gittiğimde para üstünü almam ve bir garibana ekmek verilsin diye
bırakırım. Yine böyle bir Ramazan ayının sahurunda fırının birinden ekmek
aldıktan sonra “askıda ekmek” olsun
diye fazla para verdiğimde fırının sahibi bana nedenini sorduğunda başımdan
geçen bu talihsiz olayı gözlerim dolarak anlattım. Fırının sahibi olan Musa
Usta, gözyaşları içinde beni dinlerken kendisinin gelen her garibana karşılık
beklemeden ekmek verdiğini söyleyerek ve sözlerine şöyle devam etti; “Hocam, biz iyiliği insanlar görsün veya
bilsin diye yapmıyoruz. Rabbimizin görmesi kâfidir.”
Gözlerim bir
kez daha dolmuştu. Bu muhabbet üzerine başlayan dostluğumuz üzerinden sekiz
koca yıl geçmesine rağmen hala devam etmektedir. O günün üzerinden tam tamına
sekiz Ramazan geçti ve Ramazanın hemen hemen bütün sahurlarında Musa Usta ile
hayat üzerine sohbetlerimiz devam etti.
Yıllar önce
bir fırıncı kâtibinin hatasını bir başka fırıncı öyle güzel telafi etti ki, bir
olumsuzluktan binlerce güzellik doğdu ve sayısını bilemediğimiz binlerce
gariban bu durumdan istifade etti. ““Olur
ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey
de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” ayetinin tecelli
ettiği ifadenin amacına ulaştığı nokta tam da burası.
Önceki
olayda fırıncı kâtibine sitem ettiğimde Musa Usta, aslında o adama teşekkür
etmemiz gerektiğini, onun yaptığı bir kötülüğün nice güzelliklere vesile
olduğunu belirtti. Her şeyden öte güzel bir dostluğun temelinin ta o günlerden
atıldığını her defasında söylerdi. Anadolu saflığında adam gibi adam olan Musa
Usta, kalbinde kötülüğe yer vermeden, her olumsuzluktan güzel bir taraf
çıkararak yaşamına devam etme gayretinde bir insan.
Hani, “Allah böyle insanların sayısını arttırsın.”
duasına mazhar olunması gereken temiz yürekli bir dost.
Ramazan ayı
geldiğinde bir Ramazan Pidesi hoşluğunda olan gönlüyle, garibana iyilik
derdiyle yanıp tutuşan bir esnaf. Önemli
olan ekmeği kazanmak değil, hakkını verebilmektir bilincinde yaşayan, gönlü
bol, dili tatlı, sohbeti hoş bir dost. İşinin patronu iken bütün işçilerinden
daha fazla çalışarak ekmeğinin hakkını vermeye çalışan ve her haliyle örnek
olan bir insan.
Sekiz yılı
aşkın sohbetimiz ilk günkü heyecanı ile her gün yeniden tazelenen bir dostluk
hikâyesi. Millete ekmek yetiştirmeye gayret ederken kendi ekmeğini helalinden
kazanma derdinde olan Musa Usta, her haliyle örnek alınması gereken işinin ehli
bir Anadolu yiğidi.
İyi ki
varsın Musa Usta.
Ramazanın en
güzel yanlarından biri de böyle güzel yürekli insanlarla hasbihal etme fırsatını
buluyor olmaktır. İftar telaşında bile insanları kırmadan, incitmeden, tatlı
diliyle işini yapan Musa Usta gibilerin sayısının artması duasıyla hepinize
böyle güzel dostlar nasip etmesini Rabbimden diliyorum.
Sofranıza
bereket, ömrünüze afiyet, hayatınıza letafet, ruhunuza nezaket dolması
temennisiyle Ramazan-ı Şerifiniz hayırlara vesile olsun. Rabbim tuttuğunuz ve
tutacağınız oruçlarınızı kabul eylesin ve her iftar sonrası evinize bayram
güzelliği dolsun.
Selam, dua ve muhabbetle…