İyi insanlar
Dünyanın en büyük romancılarından biri olan Balzac’ın yarattığı karakterlere dair Adorno’nun çarpıcı bir hükmü var: Balzac’ın romanlarında iyi insanlar suç işleyen insanlardır. İlk bakışta biraz tuhaf gelmekle birlikte, meseleye biraz yakından bakınca sadece romanların dünyasında değil gerçeklerin dünyasında bile kazananların hep kötüler olması bu tuhaflığı kendiliğinden normalleştiriyor. Hakikaten de kötülerin ve kötülüğün baştan beri en büyük düşmanı iyiler, dolayısıyla iyiliğin bizatihi kendisi. Kötülük daha baştan, yola çıkarken iyiliği katletmenin planlarıyla hareket ediyor ve varılan noktada dünya bu kadar kötü olduğuna, zamanın her dönüşü onu biraz daha kötüleştirdiğine göre söylenecek çok da söz yok. Kötülük kötülüğü çağırıyor. Kötülük kötülükle büyüyor. Kötülük kötülüğü kurumsal hale getiriyor ve kuralları kötülük belirlediği için iyilik dünyanın her yerinde delik deşik, paramparça.
Kötülük hedefe, sadece hedefe odaklandığı için zirveye giden yolların tamamını meşru görür. Yollar çoğalınca kötülüğün daha kolay yoldan, daha hızlıca zirveye tırmanmış olması şaşırtıcı değil. Kötüler tembellik ve uyuşukluklarının acısını çalışan ve teyakkuzda olanlardan onlara kötülük yaparak alır. Onlarda mutlaka tembelliklerini telafi edecek bir topluca imha içgüdüsü vardır. Önde gidenin, çalışarak ilerleyenin, tırnaklarıyla kazıyarak yukarı çakmaya gayret gösteren iyilerin yolunu kesmek için onlar kadar çalışmaya gerek yok, tek bir tekme tökezlemeleri için kafidir. Onlar da zaten öyle yaparlar. Yukarı çıkmak ne denli emek gerektirirse gerektirsin aşağı düşmek tek bir harekete bakar. Kötünün parmak ucunun iyinin ayak kaslarından daha güçlü olmasının sebebi budur. Aşağı iten parmağın yukarı çıkan ayak kaslarından daha kıymetli görülmesinin sebebi de… Kötünün yargılamasının, iyinin anlama çabasından daha hızlı karşılık bulmasının sebebini başka nerede arayacağız?
Kötülerin belli bazı özellikleri vardır. Bunlardan biri ve belki de geriye kalanların hepsini mayalandıran onların sadece kendilerini düşünmeleri, bencil oluşlarıdır. Hayatı kendileri için düzenlenmiş bir oyun alanı olarak gören bu güruh amaca giden her yolu mübah gördüğü gibi amacın önündeki her engeli ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırmanın da hakkı olduğunu düşünür. Düşünmekle kalmaz, yapar. İyiler düşünmekten yapmaya fırsat bulamaz veya eyleyişinin faturalarını da hesap ederken kötüler eyleyişin sadece kendine odaklandıkları için iyilerden erken intibak etmenin fiyakasını sürer. Bu sebepten kötülük ile eyleyiş hızı arasında da bir ilişki vardır. İyi düşünürken, kötü köprüyü çoktan geçmiş olur.
Kötülerin bir başka özelliği daha vardır: Onlar zaten kullanılabilecekleri, nesneleşme potansiyeli taşıdığı için vasat insanlara dokunmaz, hatta onlarla gizli bir ittifak kurarlar. Kötünün şeytani zekası ve uzun bacakları vasatlığın geniş gövdesinden sonuna kadar yararlanır. Vasat insanların, hatta belki kitlelerin kötülük karşısındaki duyarsızlığı bu gizli ittifaktan kaynaklanır. Tıpkı kötüler gibi vasat insanların da ufku dardır, tıpkı kötüler gibi vasat insanlar da empati kurmazlar, tek kişilik mutlulukların peşinden koşarlar. Tıpkı kötüler gibi vasat insanlar da iyilere özenmezler, onları romantik bulurlar. Bu sebepten de kötüler ve vasatlar arasındaki ittifakta iyiler kaybetmekle kalmaz, nefes alacak küçük bir alan bile bulamazlar. Hangi ortamda olursan olsun, iyilere yönelik kıskançlık bu iki güruhtan gelir: Vasatlık ve kötülük iyiliğin kuyusunu kazmak için daima tetikte, daima hazır kıta bekler.
Eğer okumuş yazmış, mürekkep yalamış bir aydın ise iyinin yeri kıyıda durmak veya kıyıya sürülmektir. Dünyanın kötülüğe savrulduğunu söyleyen bütün iyi aydınlar bir şekilde bulunduğu yere raptedilmiş, iradesi dondurulmuş veya hapse atılmış kişilerdir. Mevkiden, makamdan, paradan uzak tutulmuş bu insanlar, kendilerinden dolayı olmasa da kötülüğün hükümranlığından dolayı bir köşeye çekilmiş, dünyanın yangın yerine döndürülmesinin hüzünlü seyircisidirler. Buna karşın az bir okuması ve çabası olan bütün kötüler köşeleri kapmış, dünyanın gidişatına yön veren insanlardır. Siyasetçiler, bürokratlar, üst düzey karar vericiler, para babaları hep bu kategorideki kötülerdir ve dünyanın kötülüğün teorisyeni olmanın çok ötesine geçerek benzini vasatlara döktüren sinsi suratlarıdır bunlar. Bunlar için bırakın dünyanın dörtbir tarafında hayattan habersiz çocukların gövdesine değen kurşun vızıltısının baş ağrısı yapmasını, melodi gibi gelir. Olsun, derler, hayat bir şekilde devam ediyor. İş biraz daha aşağılara, orta sınıfa geldiğinde, kötüler iyileri kıskanır, çekiştirir, onlar ile hayat arasındaki bağları tek tek kopararak kendi yalnızlığına gömer. Vasatlar burada da azmettiricilerin tetikçisidir. Burada da nesneleşmiş kabuk işlevi görürler. Ve buraya ait iyilerin önü her şekilde kesilerek iyiliğin yukarı taşınmasının olanakları kapatılmış olur.
Neresinden bakarsak bakalım dünyada kötülük ittifakının yasaları uygulanıyor ve neresinden bakarsak bakalım yasalar, yasaları koyanları koruyor. İşte galiba Balzac’ın daha o yıllarda gördüğü gerçek buydu. Ve o bugünün dünyasını da dikkate alarak şöyle dedi: Yasaları kötüler koyduğuna göre iyiler için iyiliğin tek yolu yasaların dışında davranmaktır. Ya ona karşı çıkmak veya ona yüzünü dönmek… İyiler için başka bir gezegen bulmak dışında hiçbir çare kalmadığından onlar da kendi iç evrenlerine çekiliyor, hayata oradan bakıyor. Kötülük de böylece dağa taşa adını yazıyor.