İyi İnsan
İyi insan kimdir? Geçmişten beri çok sorulmuştur bu soru. Esasında cevabı da pek kolay olmamıştır. Zira herkesin kendine göre bir 'iyi insan' tarifi vardır. Filozoflar, şairler, devlet adamları, münevverler, ahlakçılar, sosyologlar, din adamları, tarihçiler ve kelam ehli 'iyi insan'ı tarif ededursunlar Türkmen dervişi Yunus, aşk çağlayanı Mevlana ve diğer gönül yaranı aşıklar lisan-ı halleriyle bu tanımı yapagelmişlerdir.
Amma ille de anlatmak ve dillendirmek gerekirse belki de küçük bir zihin yolculuğu ile 'iyi insan'ın genel çerçevesini çizebiliriz, buna gayret gösterelim: İyi insan, yaradılış hikmetini öncelikle idrak edendir. İnsan kardeşine yüreğini karşılıksız verebilendir. Karşısındakinin acısını önce kendisi içinde hissedebilendir.
Görev mesuliyetinde olmalı
Başka? Tarifler ziyadece. Lakin hepsini sıralamak ne mümkün? İyi insan, makama talip olan değil, verilen görevin mesuliyetini hakkıyla yerine getirendir. Kararan gün ve gecelerde, korkunun kol gezdiği demlerde minik de olsa ışıldak olabilendir. Vazife geldiğinde tevekkülle karşılayan, gerektiğinde bunu ölümüne sırtlayıp götürendir.
Ağzını bozan, ağza alınmayacak küfürler eden değil, edepli duran, terbiyeli olandır. Çok konuşan, bağıran, çağıran, nara atan değil, konuşma adabını bilendir. Cemiyetin huzurunu bozan değil, topluma güven verendir. Çamur sıçratan, çığlık atan değil, güzelliğe zemin hazırlayandır.
Duran değil yürüyen, çömelen değil adım atan, yürüyen değil koşan, geri çekilen değil atağa geçendir. Karalayan değil, kanayan yüreklerin acısını dindirendir. Kavgacı olan değil, barışı seven, merhametli ve sevecendir. Sinen, korkan, ürken ve kaçan değil ihtiyaç halinde şehadet şerbetini içmek için bir adım öne çıkandır.
Ruhuyla pak durmak
Duygularıyla ayna olan, ruhuyla pak duran, inancıyla sağlam durandır. Yeri geldiğinde metanetine cesaretini katabilendir. Aşkına sabrını karabilendir. Vatanıyla imanını yoğurabilendir. Gerektiğinde Ulubatlı Hasan, Çerkez Hasan ve Ömer Halisdemir gibi şaha kalkan, Nene Hatun, Kara Fatma ve Şerife Bacı gibi gayret kemerini kuşanabilendir. Ve Miskin Yunus ile Niyazi-i Mısru00ee gibi toprağa karışabilendir.
Nesillere yön veren, kendinden küçüklere rehber olan, muhtaçlara nasip çeşmesinden altın tasla manevi şerbet ikram edendir. Tebessümle sadakasını ifa edendir. İlmin peşinden, dağları aşarak gidebilendir. Aşk narına çölleri geçebilen, ovaları geride bırakabilendir.
Kalemin hakkını vermek
Edep dışı konuşan, zehir zemberek hakaretler yağdıran, herkese küfürler savuran değil, dinleyen, anlayan, okuyan, aydınlanan ve etrafını aydınlatandır. Kalemin hakkını veren, ilmin kutsallığına inanan ve hayrı telkin edendir. Leyla İpekçi gibi satırlarıyla kalbe dokunan, ruha inşirah verendir. Dem Yüzü, H Yayınları'ndan bir muştu gibi çıkaldi. Şimdilik arka kapak yazısıyla yetinelim:
"Arzu, kocasıyla birlikte yaşadığı Üsküdar'dan Türkiye'ye, dünyaya açılan bir eksende hem gündelik hayatın akışını, hem iç dünyasının gidişatını kökünden değiştirecek zorlu bir yolculuğa talip olmuştur. Hiç ummadığı bir anda karşısına çıkan 'Bir'idir ona ayna tutan.
Kendindeki 'İki'liklerin ötesini görmeye çalışan Arzu, bir süre sonra içinde yaşadığı her şeyin etrafında da tezahürleri olduğunu keşfedecektir. Darbeler, ölümler, iftiralar, yeniden dirilişler... Hayat ne içerde ne dışarıda bundan sonra eskisi gibi olmayacaktır.
Leyla İpekçi yeni romanında Niyazu00ee-i Mısru00ee'nin izinde şekillenen bir aşk ve irfan yolculuğunu kaleme alıyor. Kamil insanı Dem Yüzü'nde seyretmek isteyenlere ve bugünün Mısru00ee'lerine talip olanlara...