İyi gelmek
Şifa bulmak ne güzeldir. Bir derde deva olmak da öyle. Ağrıyı dindirmek, acıyı bastırmak… Affetmek. İnsanın insana verebileceği, insanın insan olduğunu unutmadan sunabileceği güzel haslet. Ve size iyi gelen, kendinizi iyi hissettiren bir kalp ile başlayan değişim.
Üstümüze güneş gibi doğan ve bizi
ısıtıp, sarıp sarmalayan anne şefkati. Hayatımız iyidir. Şifa kaynağımızdır.
Anne iyi gelir, tüm merhametiyle gelir; evimiz, içimiz, yuvamız, hayatımız
huzur bulur. Anne gitmişse duvarınız yıkılmıştır. Üşürsünüz. Güneşiniz
gitmiştir. İçinizde sızısı bitmeyen yokluk kavurur durur. İyi gelen yoktur.
Baba; dağdır, yücelerden yücedir,
sırtınızı verirsiniz. İyi gelir, güçlüsünüzdür. Emin olursunuz. Arkanızdadır;
yolunuza devam edersiniz. Darda kalsanız yetişir. Güç alırsınız. Babanız
gelmişse zor, kolaylaşır; dert azalır. Çünkü size iyi gelmiştir.
İyi gelenler, ne getirirler ki
bize? Ellerinde, kalplerinde ne taşırlar? İyi gelenler, nereden gelirler, niçin
gelirler? Biz mi onları bekleriz yoksa onlar mı bizi gelip bulur? Ne zaman
gelirler? Geldiklerinde zamanı mıdır? Bu muammayı çözmek zordur. Ancak bekleriz
ki hayatımıza iyi gelenler çabuk gelsin. Geç kalmasınlar! Bilsinler onları
beklediğimizi, anlasınlar onlara ihtiyacımızı. Gerçi şu da mümkündür: İyi
gelenler de kendilerine iyi arıyordur, olamaz mı? Olabilir, tüm ihtimalleri
düşünmek güzeldir. İyi gelmek, iyi bulmakla daha anlamlıdır. Hayat bu
mütekâbiliyet esasıyla dengede durur.
İyileri bulsun, iyi gelenler.
İyi gelenlere ne demeli? Nasıl karşılamalı
onları? Şöyle demişti: “Seni seviyorum, bu sevgi, bu geliş çok boyutlu, çok
farklı. İyi geldin. İyi ki geldin!” Elbette bu karşılama, karşılığını
bulacaktır. Gelen de mutludur, geldiği yerde aradığını bulmuştur. Ve karşılığı:
“Samimiyeti seviyorum. Kurulan arkadaşlığı, sırdaşlığı, art niyetsiz oluşu… Ve
iyi gelmesini… Teşekkür ederim.”
Çağın insanı, çağımız ve çağın
getirdikleri. Ne çok şeyi alıp götürüyor. Silip süpürüyor her şeyi. Hafızamızı
kaybediyor, bize ait ne varsa unutuyoruz.
Herkese, her şey iyi gelmiyor. Yük
oluyor. Dert oluyor. Çekilmez oluyor. Bırakıp gitsen gidemezsin. Git, desen
gitmez. Gelen gelmiştir. Oturmuştur içinize. İşgal edilmişsinizdir. Ne kötüdür
bu geliş!
İyi gelenler olduğu gibi, iyi
gelmeyenler de oluyor. Hayat bu! Hayat, tam bir bilinmezlik oluyor. Kimin ne
zaman ve nasıl geleceğini bilemiyorsunuz. Bilseniz iyi geleni, bir ömür
beklemez misiniz? Hayat, biraz da zamansız gelenlerin getirip içimize bıraktığı
hurdalarla uğraşmaya benziyor. Yaşamak mecburiyeti! Evet, dünya koca bir
hurdalık oluyor. Ve biz, iyi gelenlerin yolunda bekleyen biçareler.
Bir vakit, bir duanın
gerçekleşmesi gibi iyi gelen çıkıp gelir. İyi gelmek, uğurlu gelmek. İyi olan,
kutlu ve ongun insanın size uğramasıyla değişiyor her şey. Değişiyor dünyanın
karanlık yüzü. Sular berrak ve tertemiz akıyor. Trafik birden bire boşalıyor,
yollar açılıyor. Eve erken yetişiyorsunuz. Ekmekler sımsıcak, yemekler leziz,
sofra huzurlu… Açılan kapı, cennete açılıyor. İyi gelenin kalbindeki samimiyet
maya oluyor. Hayatın hamuru samimiyet mayasıyla karılıyor. Bu, iyi gelmektir.
İyilik ve saadet sunanlar gelmiyor
mu? Nerede kaldılar? Biz mi hak etmiyoruz? Bir yarayı sararken, bir kesik
acısını hissederken bir ses duysan iyi gelir. İyi gelir, ta uzaklardan gelen o
sesin varlığı, duymasan da iyi gelir. İyi gelir ve onarır içini, düzeltir
hayatını, umut aşılar, sevinirsin. İyi gelir, kendini iyi hissettiren, seni değerli hissettiren o ses.
İyi gelmek, tüm içtenlikle ve
sevgi dolu gelmekti. Hadi, çıkıp gel! Soğuk yalnızlığın üstünü ört, kapansın
açık yaralar. Sessizlikten örülen taş duvarlar gökleri kapatmasın. Güneş gibi
doğ! Bir ses, yalnız bir ses doldurur
dünyayı. Ve bir söz, iyi bir sözle başlar hasta kalbin tedavisi. Sineye yerleş. İyi gelmek, ömre ömür verir. Metin Eloğlu, “Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak
için/Mademki iyisin, iyiliği yaşatmak için/Mademki umutlusun, umudu yaşatmak
için“ diyordu “Uyan” başlıklı şiirinde. İyi gelmek
de böyle değil midir? İyiliği ve umudu yaşatmak için gelinir. Geç de olsa
umutluyum çünkü iyi geldin!