Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Mart 2013

İyi eş, iyi anne, iyi Müslüman

Modernizmin düşünce teorisyenlerine öğrettiği önemli konulardan biri de içerisine kadın alınmayan düşüncenin, hareketin akamete uğrayacağı olmuştur. Bizde bu algının oluşması Batı dünyasının çok da gerisinde kalmamıştır. Tanzimat sonrası ortaya çıkan fikri akımlar bünyesine kadını dahil etmekte gecikmemiş, paradigmalar üretirken kadın faktörünü unutmamıştır.

Osmanlı'da; Batıcılık, Türkçülük, İslamcılık çerçevesinde şekillenen düşünüş biçimleri artık siyasallaşmaya başlayan kadına ilişkin önermelerde bulunmuştur. Bununla birlikte ortaya çıkan tablo çok farklı olmuştur. Bu üç düşünce, kadının siyasal ve sosyal konumuna dair kendine özgü sınırlar belirlemiş, konumuna dair şekillendirmeler yapmıştır. Her ne kadar bu düşünce sistemleri ileri sürdüğü kurtuluş reçeteleriyle farklılıklar gösterse de söz konusu kadın olduğunda ortak payda da buluşabilmiş, aynı çerçeve içerisinde kalabilmişlerdir.

Bu konuda dikkati en çok çeken, kadının asli görevi addedilen hususta paralellik göstermeleridir. Hangi görüşü savunurlarsa savunsunlar, onlara göre kadının önce iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir Müslüman olması gerekmektedir. Kadının konumu, durumu ne olursa olsun vazifesi; iyi eklemesiyle zirveye taşınan eş, anne ve kul olma konusunda mükemmeli yakalama zorunluluğu olmuştur.

Kadının bu üçleme içindeki sorumluluklarına da, ailesini her şeyden önce merkeze alması gerektiğine de bir diyeceğimiz yok. Lakin kadının iyi Müslüman, iyi eş, iyi anne olmasının gerekliliğini çeşitli argümanlara dayandıranların bu konuda erkekleri ihmal etmesi ilginçtir.

Erkeğin bu üçleme dışında tutulmasından anlamamız gereken, onların tüm sorumluluklarının sosyal projelere dahil olmalarıyla sınırlı olduğu mudur? Yani; fikri için çalışan bir erkeğin iyi eş, iyi baba, iyi Müslüman olma zorundalığı yok mudur? Sözgelimi; başarılı bir iş adamı, başarılı bir siyasetçi, başarılı bir özgürlükçü olması erkek için yeterli ve gerekli unsurlardan olup, kul, eş ve baba olarak iyi olması gerekli değil midir?

Bilhassa İslamcılar, konuyla ilgili dini vesikalardan sıklıkla yararlanmışlarken, diğer görüş mensupları da kadına çizilen bu rolden rahatsızlık duymamışlardır. Her ne kadar savundukları doktrinler itibarıyla örnek kadın tiplemesi çelişkili görünse de -kadını kontrol etme kolaylığı sağladığı için mi bilinmez- hepsi de bu ilkeleri kolaylıkla benimsemişlerdir.

Üç siyasi görüş savundukları bu teze rağmen, kadınlara teşekküllerinde yer vermiş, üstelik siyasi yapılanmalar içerisinde bazı riskli işleri onlara yaptırmaktan da geri kalmamıştır. Örneğin; siyasi bilgi taşıyıcılığı -yaygın ifadeyle casusluk-, yasaklı ve önemli belgeleri saklama, tercümanlık gibi sorumlulukları rahatlıkla kadınlara yüklemişlerdir.

Özellikle İttihad ve Terakki bünyesinde bu yönde tehlikeli işler için kullanılan çok sayıda kadına rastlanmıştır. Kadınların üstlerinin aranmaması, özel eşyalarına dokunulmaması, giyimleri dolayısıyla gizli taşımacılık yapabilmeleri bu işler için onları cazip hale getirmiştir. Bu kadınlardan bir kısmı resmi görevli kişilerken bir kısmını da önemli konumlardaki erkeklerin haremindeki kadınlar oluşturmuştur.

Osmanlı'nın son döneminde siyasallaşan kadınların Milli Mücadele'yle birlikte daha aktif iş ve sosyal hayata dahil olmaları bile onların bu üç misyonlarının geri plana atılmasını sağlayamamıştır. Hatta bu sadece Osmanlı Dönemine özgü olmakla kalmamış, Cumhuriyet Türkiye'sine de miras olarak devretmiştir. Osmanlı'da iyi eş, iyi anne, iyi Müslüman paradigmasında bir değişiklik olmuş; iyi eş, iyi anne, iyi Cumhuriyetçi/devrimci şekline dönüşmüştür. Kadın üzerindeki konumlandırma devletin yeni şekline göre kısa sürede formatlanmış, Müslüman ifadesinin yerini yurttaş almıştır.

Osmanlı kadının Cumhuriyet kadınına evrilmesi sürecinin toplumsal hazır bulunmuşluk zemini dışında gelişmesi, kadının yeni konumunu benimsemesinde sorunlara yol açtı kuşkusuz. Aynı çetrefil durum, Cumhuriyet erkeğine dönüşmüş Osmanlı erkeğin dünyasında da sıkıntıyla karşılanmıştı. İş ve sosyal yaşamdaki egemenliğini kadınla paylaşmak istemeyen erkeğin siyasal düşüncesinin ne olduğu bu konuda önem taşımıyordu. İslamcı ya da Sosyalist bir erkek, söz konusu kadın meselesi olduğunda -bilinçli yahut değil- ortak tavır/düşünce sergileyebiliyordu.

İslamcı erkekler, diğer fraksiyonlara mensup erkeklere göre Osmanlı'da olduğu gibi Cumhuriyet Dönemi'nde de kadına karşı argümansal bir üstünlüğe sahip olmuşlardır. Batıcı erkeğin özgürlük ve mutlak eşitlik iddiasına karşı İslamcı gelenekten gelen erkeklerin sıkıca sarılacakları kavramları vardı. Aradan uzun yıllar geçip Türk aydını, İslamcılığın bu ülkede muhafazakarlığa devrettiğini iddia etse de görünen o ki; varisler, bu delillere en az eskiler kadar sıkı sıkıya sarılacaklardıru2026

twitter.com/sabihadogann