İyi dinleyici
Bugün ilk defa
bir kafede yazı yazıyorum. Yakını vefat eden bir dostumuza baş sağlığına
gidecektim. Evin altındaki kafede buluşalım, demişti. Kafeye biraz erken gitmiş
ve arkadaşımızı beklemeye koyulmuştum.
Beklemek
yerine kalem kağıt çıkarıp yazma eylemine girişmiştim. Az sonra bana bir çay da
gelmişti. Kafede de yazı yazabiliyordum artık.
Kalemi bırakıp bir hatıra sarmalına sarıldım. Üstad Sezai Karakoç'un
uğradığı ve yazılarını meşhur Meserret kıraathanesi yâdıma düştü. Sirkeci’de
Ankara Caddesi üzerinde bulunan bu kıraathanenin müdavimidiydi Sezai Karakoç.
Karakoç’un yazılarını burada yazdığı vakidir. Şairin daha önce Marmara
Kıraathanesindeki hatıralarını da okumuştum. Bu kıraathane, edebiyat
dünyasındaki yıldızlar topluluğu takımı gibiydi. Yahya Kemal, Necip Fazıl,
Sezai Karakoç, Erol Güngör, Fethi Gemuhluoğlu gibi üstadların durağıydı.
Sezai Karakoç’un
Meserret kıraathanesine dair acı bir hatırası var.
Hani kıraathanede büyük bir patlama meydana
gelmiş ve üstadımız o zamanlar ciddi sayılabilecek bir şekilde yaralanmıştı.
Karakoç, ancak uzun bir tedavi döneminden sonra iyileşebilmişti. O günlerden
kalma bir şiirini aşağıya bırakıyorum.
Artık ölebilirdim /Bütün İstanbul
şahidim
Ben kandan elbiseler giydim/ Bundan
senin haberin var mı,
Bulunduğum kafe
bana Marmara ve Meserret kıraathanesini hatırlatsa da “iyi dinleyici” olmak
sözü nereden geldi onu da söyleyeyim. Ama unutmadan şunu da söyleyeyim.
Doksanlı yıllarda ilk defa şair düşünür (bana göre feylesof) İsmet Özel'i
Süleymaniye camisinin arka sokaklarında bir medresede dinlemeye gitmiştim. Hâ
daha önce İsmet Özel de beni dinlemişti bir kere. O zamanlar TÜYAP kitap fuarı
Taksim'e çıkarken Tepebaşı civarındaydı. Tepebaşı, Beyoğlu ilçesinin en renkli
semti, Beyoğlu ilçesi de İstanbul'un en renkli ilçesiydi.
Orada İsmet Özel'in imza gününe gitmiş ve kıymetli şairimizi İ.Ü Edebiyat
Fakültesi şiir gecesine davet etmiştik. Fakat İsmet Özel, soyadındaki özelik
gibi gecemize gelmemek adına birçok bahane öne sürmüştü.
Fakir de o
zamanlar içini doldurmamış bir buğday başağı gibi üstada haykırmış
"Biz, seni
İsmet Özel yaptık, filancılar değil’’, demişti. İsmet
Özel, o zamanlar bu çıkışlara alışık olduğu için karşı bir atağa girişmemiş ama
bizi de ofsayta düşürecek bir pozisyon sergilemişti.
"Belediye
şairleri geliyor ya. Bana ihtiyacınız yok."
demişti.
Üstad İsmet Özel
ile bu ilk karşılaşmamızdan çok sonra İsmail Kara Hocanın bilim sanat vakfı'nda
bir dersine iştirak etmiştim aliba dersin adı Çağdaş İslam düşüncesiydi dersin
tam ortasında İsmail Kara Hoca "DÜŞÜNCE" ne ile alakalıdır, diye bir
soru sormuştu.
Ben de elimi kaldırıp "düşünce"
"düş" ile alakalıdır hocam demiştim. Hem "düş görmek"
hem de "düşmek" anlamında. İnsanın kafasına önce bilgi
düşer." Demiştim.
İsmail Kara hoca da "Vay be! Ne kadar iyi
bir İsmet Özel okuyucususun, demişti. Daha önce meğer İsmail Kara da benim gibi
İsmet Özel'in konferansına gelmiş ve onu pür dikkat dinlemişti.
İsmail Kara”nın
iltifatına baş eğerek teşekkür etmiştim. Ama içimden de "İyi bir okuyucu
değil iyi bir dinleyici" demiştim.
Neden iyi
dinleyici? Geçenlerde istemeden bir kadın meclisinin yanından geçmiştim.
Kadınlar, kendi aralarında konuşuyorlardı. Kadınlardan biri aynen şöyle
demişti.
“Dün bir
arkadaşım bana geldiydi. Kocasıyla bir sıkıntısı vardı. Konuş biraz, dedim.
Seni dinliyorum, dedim. Konuştu, konuştu, konuştu. O konuştukça ben dinledim.
En sonunda arkadaşım hüngür ağladıydı. Ona mendil uzattım, gözyaşlarını sildi.
Çok teşekkür ederim, beni dinlediğin için, dedi ve gitti. Dertli arkadaşını
dinleyip ona mendil uzatan vefalı kadına meclisteki kadınlardan biri “Sen de
iyi dinleyiciymişsin.” diyerek iltifat etmişti.