Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.19
Gram Altın
2952.33
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Eylül 2024

İttihad-ı İslam bu asırda en büyük farz

Abdülkadir İkbal, İslam Birliği’nin kurulması gerektiğini belirterek, “Mescid-i Aksa’nın ağır yükünü Filistin halkı tek başına omuzladı.” diyor.

Gazetemiz Milat’ın değerli yazarı ve kıymetli fikir adamı Abdülkadir İkbal ile yarım asrı bulan bir tanışıklığımız var. Muhtelif konularda kaleme aldığı köşe yazılarını her zaman heyecanla okur, istifade ederim. Bu satırlarda samimi hisleri ve sağlam fikirleri bulursunuz. Muhterem yazarımızla yaptığımız bu röportajda değişik konuları konuştuk, milletimizin ve İslam ümmetinin temel meselelerini hasbihal ettik. Severek okuyacağınızı tahmin ediyorum:

İlk ve orta tahsilinizi doğup büyüdüğünüz Suruç’ta mı yaptınız? İlk okumalarınız, ilk yazı çalışmalarınız ne zaman ve nasıl başladı?

Evet ilk ve ortaokulu Suruç’ta okudum. Liseyi Urfa’da okumak istedim, ailevi felaketler birbirini takip ettiği için tahsilimi tam olarak tamamlayamadım. Çünkü babam da iflas etmişti. Benimde okuma hevesim tamamen kırılmıştı. Ortaokul yıllarımda Varlık dergisine abone olmuştum ve derginin çıkardığı birçok kitabı okudum. Bilahare Rus edebiyatından bazı kitapları da okudum İlk yazımı 1969 yılında Urfa Şafak gazetesine yazdım Bilahare Urfa’nın bütün gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. 1994 yılında Radyo Medya’yı kurdum, Türkiye’de ilk defa Türkçe, Kürtçe Zazaca ve Arapça dillerinden yayın yaptım. Mahkemelik oldum. Bilahare bazı arkadaşlarla birlikte Kürtçe İslami bir dergi olan Nubahar’ı yayınladık. Kürtlerin tarihi,edebiyatı, kültürü ve şairleriyle ilgili çok kitaplar neşredildi ve büyük hizmetlere vesile oldu.Dolayısıyla bugün hep tartışılan hukuk ve adalet meselelerini en iyi bilenlerdensiniz.

64 yıl önce Şanlıurfa’da vefat eden Bediüzzaman Said Nursi’nin cenazesinde bulunmuşsunuz. Ogünü anlatır mısınız, neler oldu?

Yıl 1960 Mart ayının 23. günü. Urfa Lisesi birinci sınıftayım. Vakit ikindi. Birden bire hava karardı ve idareciler okulu tatil etmek zorunda kaldılar. Sonradan öğrendim. Bediüzzaman vefat etmezden evvel Isparta’da iken talebelerine, “Beni acele atam Hazreti İbrahim’in (a.s) bir menzili olan Urfa’ya götürün.” diye emir vermiş.Onlarda Üstadı bir arabaya bindirip gizlice Urfa’ya getirmişler.O dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik Urfa’ya defalarca telgraf çekmiş.

Dışarıda gök gürültüsü ile birlikte müthiş bir yağmur var. Yağmurla birlikte çamur yağıyor. Urfa sokaklarında bir ses yankılanıyor: “Bediüzzaman vefat etmiş!”

Ertesi gün çarşıya çıktım binlerce insan Urfa’ ya gelmiş ve âdeta bir sel gibi, Bediüzzaman’ın tabutu âdeta parmakların üzerinde gidiyor. Bediüzzaman’ı tanımıyordum, gazetelerdeki bazı menfi haberlerden başka. Bediüzzaman’ın cenaze namazı Ulu Cami’de kılındı ve Hazret-i İbrahimin (a.s.) bir menzili olan Dergâh Camii’ne defnedildi.Dergâh’ın etrafında talebeleri nöbet tutuyor. Halk parmakla onları birbirine gösteriyor. Bu insanların hâli perişan, gözleri yaşlı, hüzünleri her hâllerinden anlaşılıyor. Çünkü, yıllarca dizinin dibinde oturup ders aldıkları Üstadlarını kaybetmişler. Sonradan öğrendim, Bediüzzaman Urfa’ ya gelince o zamanın İç İşleri Bakanı Namık Gedik Bediüzzaman’ın derhal geri gönderilmesini telgrafla bildirmiş. Yetkililer, “Bediüzzaman çok hasta doktor raporu var, hem vasıtada yok.” diye cevap vermişler.Namık Gedik tekrar bir telgraf göndermiş, “Onu çöp arabasına koyup öyle gönderin.” diye emir vermiş ise de o sırada Bediüzzaman Urfa İpek palas Oteli’nde vefat etmiş.l960 ihtilalinde Namık Gedik gözaltına alınmış. Ya intihar etmiş veya onu aşağı atmışlar. Namık Gedik’in cenazesi bir çöp arabasına konulup götürülmüş. Bu konu birçok yerlerde yazılı olduğundan kısaca arz ettim.

3-abdulkadir-ikbal-1_ccb7eb37a180e4ab68b7cb9b7d43952f.jpg

Bediüzzaman’ın talebesi Abdülkadir Badıllı ile de tanıştınız. Ondan ve şehrin diğer dava adamlarından bahseder misiniz?

Başta Üstadımızı ziyaret eden ve onun yatağında yatan Abdülkadir Badıllı Ağabey, 163. maddeden mahkûm edilmiş ve kendisiyle beraber 4 yıl 2 ay hapse mahkûm edilen kitapçı Eyyüp Karakeçili, Terzi Mehmet Yeşilnacar, Mahmut Hasırcı, Ahmet Rüzgâr ve Ekrem Kara olmak üzere Tahir Küçük, Mustafa Hoca, Cahit Hafız İsmail Şentürk Mustafa Kan, Mustafa Kılıç Hoca, Molla Said Tekin bunlar saff-ı evveldi.Merhum Mustafa Hoca çok saf ve temiz, davayı birinci planda tutan son derece fedakâr bir insandı vehayatını vakfetmişti. Kendisiyle birlikte yıllarca hizmette bulundum. İkindi vakitlerinde birçok talebe onun camisine gelir ve orada ders okurduk. Yüzlerce insan nurun tezgâhından geçti.

Şanlıurfa büyük bir medeniyetin kadim merkezi. “Peygamberler Şehri” olarak da biliniyor. Şehrimiz gereken ilgiyi görüyor mu?

Evvela Bediüzzaman gibi bir Allame-i Cihan Urfa’da vefat etti. Onun namına bir çivi bile çakılmadı. Kabri ise daha evvel zaten Müslüm Hafız tarafından yapılmıştı. Sadece her yıl Bediüzaman namına bir mevlid okutulur. Geçmişte Nur Talebeleri bir araya gelemediklerinden bu mevlid sanki bir araya gelmeye vesile oldu.

Hâlbuki Urfa’nın girişinde her yönden bildbordlara başta Hazret-i İbrahim, Hazret-i Eyyüp, Hazret-i Şuayp ve Bediüzzaman’ı tanıtan yazılar yazılabilirdi, bu mesajlar gelenlerin göğsüne çarpmalıydı.

Rahmetli Aziz Hoca ile birlikte bir kaç yıl “Hz. İbrahim’i Anma Haftası” yaptık, Bediüzzaman’la ilgili bazı konferanslar verildi.

Üniversitenin ve belediyelerin devreye girip uluslararası çalışma yapması gerek. Maalesef bu büyük hazinelerin üzerinde oturan Urfa’da gereken çalışmalar hakkıyla yapılamadı. Üstad Bediüzzaman,“Urfa,Âlem-i İslam’ın bir merkezi olacaktır.”diyor.

İki eseriniz neşredilmişti. Şimdi tezgâhınızda ne var acaba, ismini ve konusunu lütfeder misiniz?

Tezgâhta Suriye vardı. Yetkili biri “Beraber yazalım.” dedi amma bu vaatlerini maalesef yerine getirmedi. Tamamlaya çalışacağım.

Yazılı basın nasıl görünüyor? Eski ile bugünü mukayese edecek olursak. Gazeteler, Anadolu’dan nasıl görülüyor?

Yazılı basın can çekişiyor. İnternet çıktı. Maalesef yazılı basın geride kaldı. Eskiden birçok iş yerinde gazeteler masanın üzerinde olurdu. Hatta otobüse bindiğinizde bir- çok insanın elinde gazete vardı. Şimdi telefonlar devrede. Hani geçmişte şöyle denirdi: “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” Şimdi ise bu tüfek internet oldu. Ama internet, ne kitabın nede gazetelerin tadını hiç bir zaman veremez.”

Bediüzzaman Hazretleri’nin yakın talebelerini tanıdınız. Haklarında neler söylemek istersiniz, bilhassa Badıllı hakkında.

Abdülkadir Badıllı Ağabey henüz 16 yaşında iken Üstadı Isparta’da ziyaret eder. Üstad yatağını kendisine verir ve iki hafta misafir eder. Badıllı Ağabey bütün mülkünü sattı ve Risale-i Nur’un neşrine sarf etti. Hiç okul okumadığı hâlde Arapça ve Farsçayı öğrendi. Suriye’deki Haznavi Hazretleri’nden icazet aldı. Badıllı Ağabey âdeta Risale-i Nur’un canlı bir hafızası gibiydi.

Üstadın kendi el yazısıyla BadıllıAğabey’e gönderdiği bir mektup vardı ve hizmetini alkışlıyordu. Bu mektubu bizzat gördüm. Lahikaya neden girmediğini kendisinden sormadım. Mevlâna Halid’den Bediüzzaman’aintikal eden cübbe ve Üstada ait bazı eşya ve kitaplar BadıllıAğabey’in bir odasında mevcuttur.Üstadın eski eserleri olan Asarı Bediiye’yi bastırmak için merhum Molla Zahid ve Şükrü Hoca ile birlikte Lübnan’a gitti ve bu eseri orada bastırdı.O zamanın şartları hayli zordu.Üstadın Mesnevi-i Nuriyeisimli eserini Arapçadan Türkçeye tercüme etti. Üstadın mufassal hayatını üç cilt hâlinde yazdı ve neşretti.Kendi hayatını anlatan Hayat-ıNuriyem eserini de neşretti. Neşrettiği kitapların hepsinde bilmediğimiz bazı hususları dile getirmekten çekinmedi.

Abdülkadir Badıllı Ağabey hiç okul okumadığı hâlde Harrran Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora unvanı verildi. Hastalığından dört gün evvel birlikte Urfa’da Güneydoğu televizyonunda bir programa katıldım. O programda Üstadın mezarı ile ilgili çalışma yapmam gerektiğini bana âdeta emretti. BadıllıAğabey vefat ettiğinde Bakanlar Kurulu kararı ile naaşı Hz. İbrahim’in makamı olan Dergâha defnedildi. Kendisiyle birçok seyahatim oldu ve hatıram var. Bunları Nurculuğu Birazda Benden Dinleyin kitabımda muhtasar olarak yazdım. Üstadın talebelerinden birçoğunu tanıdım. Zaten o muhteşem samimiyet ve Üstada talebe olmasalardı bu eserlerin neşredilmesi asla mümkün olmazdı.

Risale-i Nur Külliyatı’nı iyi bilirsiniz. Sizce risalelerde en çok üzerinde durulan ve topluma verilmek istenen mesajlar nelerdir?

Risalelerde iman konusu ağırlıktadır. İslam âleminin içinde bulunduğu durumu tahlil etmiş ve bunlara karşıda birer reçete yazmıştır. Âlem-i İslam için Hutbe-i Şamiye, Kürtlerle ilgili Münazarat, âlimlerin anlayacağı Muhakemat eserlerini neşretti.

Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra başta Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şualar, Mesnevi-i Nuriye,İşaratü’l İcaz olmak üzere iman hakikatlerini anlatan eserler neşretti ve Anadolu’nun bağrına iman hakikatlerinin yerleşmesine vesile oldu.

Bedüzzaman evvela İslam’la başladı sonra imanın hakikatlerini anlatmaya çalıştı.Çünkü imansızlık tehlikesi vardı.İslam’ın ilk emri “Oku”dur. Yani “Cahil kalma bilgili ve aydın bir insan ol.” Bu emir herkes için geçerlidir. Okumak Allah’ın emridir. Gençler ne kadar çok okursa o nispette hem ülke yükselir ve hemde cehalet ortadan kalkar. İslam’ın en büyük mücadelesi cehaletle olmuştur.

Filistin’deki soykırım ve katliam devam ediyor. Siyonist İsrail ve destekçileri ABD ve İngiltere gibi emperyalist ülkelere karşı İslam dünyası nasıl karşı koyabilecek? Bu anlamda İttihad-ı İslam’ın yani İslam Birliği’nin önemi biraz daha öne çıkıyor değil mi, ne dersiniz?

Şu anda İttihad-ı İslam’ın emareleri çok zayıf görünüyor. İslam âlemi kendi içinde birçok ihtilafı yaşadı. Bu problemlerin onarılması hayli zaman alacak. Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan yan yana gelmediği sürece Filistin konusu hep kanamaya devam edecek. İslam’a göre İttihadı İslam bu asırda en büyük bir farzdır. Kâfirler ordusu birlik içinde. Müslümanların dağınıklığı onların işini kolaylaştırıyor. Osmanlıyı kaybettik asıl olan devletimizi kaybettik. Osmanlıdan meydana gelen devletlerin çoğu aşiret veya kabile devletidir. Son zamanlarda Türkiye toparlandı, ancak kendi başına bu yetmez. Mutlaka İslam devletlerinin ittifak etmesi lazım. Filisin halkı ilkeli duruşuyla bütün insanlığa bir ders verdi. Dünyada emsali olmayan bir direniş gösterdi. Müslümanların ilk kıblesi olan ve Hz. Peygamberin bütün peygamberlere imamlık yaparak namaz kıldığı Mescid-i Aksa’nın ağır yükünü Filistin halkı tek başına omuzladı ve asla mücadeleden vaz geçmedi. Bakınız Bediüzzaman, 20, 21 ve 22. mektubu bizlere hediye etti. Hem iç âlemde ve hemde Âlem-i İslam’ın ittihadını bu eserlerle dile getirdi.Asrın allamesi bunları boşuna yazmadı. Sünni ve Şiaların ittihat etmesi gerektiğini vurguladı.

Gençlerimize hangi öğütlerde bulunmak istersiniz?

Gençler yukarıda arz ettiğim şekilde sürekli okumalı ve her sahada Avrupa’nın ve hatta dünyanın önüne bilgi, sanat, teknik, adalet ve ahlakta önder olmalıyız. O zaman dünyadaki birçok insan Müslüman olur. Mesela gâvurun şehri ve köyü benimkinden daha temiz ve daha düzgün olmamalı. Medeniyetin her alanında örnek olmamız gerekiyor. Kur’an medeni olmamızı emrediyor.

Bu asırda Ne komünizm nede kapitalizm insanlığa mutluluk getirmedi, Felaket üstüne felaketler getirdi. Onun için eğer ahlak-ı İslamiyeyi biz Müslümanlar hakkıyla izhar etsek bu asır İslam’ın en yüksek gür sedası olacaktır.