İtiraz etme itaat et!
Temassız, selamsız, sabahsız, nefessiz bir hayata mahkûm edildik. Devasa bir bilgisayar simülasyonunun içinde yaşıyor gibiyiz. Son iki yıldır yaşadıklarımız bilim kurgu filmlerini aratmayacak türden ürkütücü ve endişe verici.
“Yaratılmış
olmak başımıza gelmiş en vahim şeydir” der İsmet Özel. Evet, yaratılmış olmanın belki de en hazin
anlarını yaşıyoruz.
İnsan olarak varlığımızın hiç hesaba katılmadığı bu ilginç
zamanda neredeyse her insan için bir kalıbın belirlendiği ve bu kalıba göre
işlenen bireylerin piyasaya sürüldüğü birer fabrika ürünlerine benziyoruz.
Şimdilik
soğuk su kabının içine atılan kurbağalar gibiyiz ancak fıtri özelliklerimize
yönelik büyük bir operasyon söz konusu. Beynimizin işleyiş
şekline, duygularımıza, inancımıza, kültürümüze kısacası insani olana yönelik
ciddi bir operasyon bu.
Fabrika
sahiplerinin dayattığı bu tek tipçi düzen henüz sorgulanmıyor ve sorgulanması
dahi istenmiyor.
Çünkü sürekli korku pompalanıyor. Ölümü gösterip köleliğe razı
etme çabaları diyorum ben buna. Öyle bir korku ki bu, sorgusuz sualsiz itaat
etmeleri isteniyor insanlardan.
Düşünün,
gözleri önünde Kâbe’nin kapatılmasını bile sorgulayamadı Müslümanlar.
İnsanların korku aracılığıyla uyutulduğu, uyuşturulduğu,
hissizleştirildiği böylesi bir zaman diliminde kimse çıkıp “acaba salgın bahane edilerek yeni bir
kurgunun kurbanları haline mi getiriliyoruz” diye sormuyor.
Oysa
geçen yüzyılda olduğu gibi bugün de bilimin önderliğinde yeni bir toplumsal
düzen kuruluyor. Ne var ki bu sefer, kölelerin bizzat gönüllü rızasına dayanan
toplumsal model olacak bu.
Adım adım mülkiyetsizleştirilmiş, tek para, tek din, tek dil,
tek hükümet ve tek amaç uğruna inşa edilecek olan Yeni Dünya Düzeni’nin mutlu
köleleri haline getirilmek isteniyoruz.
Peki, neden sorgulamıyoruz?
ABD
hükümeti, bundan 68 yıl kadar evvel yaptığı maddi yardımlar karşılığında bizden
en mühim kurumlarımızdan biri olan “eğitimi” istedi.
Çünkü eğitim, Amerikan kültürünün aşılanması, zihinlerin
köleleştirilmesi, uyuşturulması ve toplumda ciddi bir bilinç kaymasının
yaşanması için bulunmaz bir araçtı.
Sorgulamayan,
eleştirmeyen, muhakeme edemeyen, her denileni yapan, itaatkâr nesiller
yetiştirmek amacıyla eğitimi bir anlaşmayla ABD’nin hizmetine soktuk.
27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD hükümetleri arasında eğitim
komisyonu kurulması hakkında imzalanan anlaşmanın detayları o günkü meclis
tutanaklarında mevcuttur.
Böyle
bir eğitim düzeneğinden maalesef bilinci uyanık, zihni işlek, Gladyo’nun
tuzaklarına düşmeyecek kadar akıllı, basiretli insanlar yetişmedi.
Sadece Türkiye için değil o dönemde neredeyse tüm ülkelerin
eğitim sistemlerine neşter atıldı. Ve yeni nesillerin kapitalist düzen içinde
eritilmesi hedeflendi.
Hazin olan şu ki; Türkiye, eğitim sistemini hala kendine
benzetemedi.
Bugün
küresel ölçekte akıl yürütme imkânından yoksun bırakılmış, Covid-19 üzerinden
inşa edilmek istenen yeni dünya düzeni programına itiraz edemeyecek kadar zihinleri
uyuşturulmuş bir kitle var ise bunda eğitimin payı yüksektir.
Buna rağmen hala medyada eski düzen eğitim modelinin
propagandası yapılmaktadır. Hal böyle olunca küresel ölçekte yürütülmek istenen
projeleri bırakın sorgulamayı gönüllüsü haline geliyoruz.
Bill
Gates’in yapay et projesine ortak olmak veya planlarını buna göre ayarlamak
Tarım Bakanlığı'nın yapacağı çok büyük bir hata olur.
Bugün yazarı, çizeri, siyasetçisi, aydını, bilim adamı mevcut
korku üzerine inşa edilmek istenen yeni toplumsal düzene ses çıkarmıyor hatta
bu düzen içerisinde yer almayı bir vazife olarak görüyorsa burada oturup
düşünmek lazım.
Peki,
bize biçilen kalıpların dışına çıkabilmek mümkün mü?
Ancak direnmekle mümkün olabilir bu. Yani öncelikle bu seri, tek tip üretim
tarzına bir itirazın olması lazım. Bunu da ancak “imalat hataları” yapabilir.
Aylık ortalama 50 bin lira geliri olan dava adamlarımız(!)
yapacak değil ya. Onlar CHP ile vakit harcarken bu ülkenin her kesimden ahlak,
vicdan sahibi şuurlu insanlarına büyük işler düşüyor.
Çünkü saldırı hepimize yönelik.