İsveç-Norveç-Danimarka
Geçtiğimiz günlerde İsveç-Norveç-Danimarka’yı içine alan bir seyahatim oldu.
İsveç’in nüfusu 10 milyon, diğerlerininki 5’er milyon gibi.
Fert başına düşen milli gelirleri Norveç’in 65.000, diğerlerinin 55.000’er dolar. O bölge insanları ortalama bir Türk’e göre 6-7 kat daha zenginler, ama görünürde bir zenginlik alameti yok.
Yoldan geçen otomobiller bizimkilerle aynı yaş ve modeldeler. Evler, çarşılardaki binalar 150-200 yıllık, belki daha da yaşlı, ama yıpranmış ve dökük değiller. Devasa gökdelenler, rezidanslar, plazalar hemen hiç yok denebilir.
Geceleri bütün evlerde nerdeyse mum ışığı gibi az ışıkta oturuyorlar.
40-50 yıllık tramvayları halâ aktif olarak kullanıyorlar.
Caddelerin, yolların ışıklandırmaları gösterişli değil, caddeler sade ama temiz.
Lüks otellerde bile zaten çok lezzetsiz ve kalitesiz olan açık büfe kahvaltıyı gıdım gıdım, damla damla sunuyorlar. En küçük giderin hesabındalar.
İnsanları gayet sakinler.
Türkiye’ye döndüğümde, bilhassa trafikteki adrenalinimiz hemen göze çarpıyor.
O bölgelerde kiliseye giden nüfus oranı %5 civarındaymış.
Sokaklarda çöp toplayan Müslümanlara sık sık şahit oldum. Evini barkını kaybetmiş karnını doyurmak için oralara sürüklenmiş adım başı bir Müslümana rastlıyorsunuz, içiniz burkuluyor.
Etrafımdaki Türklerin gördükleri en sıradan şeylere bile hayranlık ifade etmeleri, her şeyde olağanüstülük, bir marifet aramaları insanı rahatsız ediyor. O hayran olduğunun daha iyisi, filan yerlerde, yıllardır bizde de var, deyince şüpheyle yüzünüze bakıyorlar, insanlarımızın eziklikleri sizi kahrediyor.
İslam'ı aşağılamak için biteviye "Batı"yı yüceltme politikalarının sonucu bu.
Rehberimizin şöyle boylular, böyle endamlılar demesine rağmen, ortalama boy-pos-kilo olarak bizden çok farklı değiller.
Geldikleri gibi gittiler mi?
Geçtiğimiz günlerde 30 Ağustos nedeniyle İstanbul'u işgal eden İngilizler için söylenen "Geldikleri gibi giderler” sözü manşetleri süsledi.
Evet sarı saçlı yeşil gözlü İngilizler gittiler, ama, yerlerine kara gözlü kara saçlı İngilizleri bırakarak gittiler.
Ahi Mesut mu? Etimesgut mu?
Emperyalist-sömürgeci ülkeler, işgal ettikleri ülkelerden taktik olarak çekilirlerken, güya terk ettikleri İslam topraklarını, kendileri adına yönetecek vekillerine bırakarak gittiler.
Post-colonyalism, çekilmeyi zorunlu kılıyordu.
Vekiller asıllara taş çıkarttılar.
Hepsinin ortak taktiklerinden biri o İslam ülkesi insanlarına “Putperest Ata”lar bulmaktı. Lübnanlılar Finikeli'lerin, Tunuslular Kartacalı'ların, Iraklılar Babilli'ilerin, İranlılar Persler'in, Türkler Etiler, Akatlar'ın ataları olduklarına inandırıldılar.
Böylece, Osmanlı ve İslam, bypass ediliyordu.
Ankara'nın ortasına dikilen Hitit heykelinin amacı buydu.
Ankara'nın bir semtinin adı bunun için Etimesgut oldu.
Akatlar, Etiler semtleri ile Sümerbank ismi bunun içindi.
İşin acı yanı Etimesgut'un orijinal ismi Ahi Mesut’tu.
Ahi Mesut, Anadolu'yu Türkleştirip Müslümanlaştıran Ahi Evran Veli'nin evlatlarından, 15. yüzyıl Ankara Ahilerindendi.
Ahi Mesut denilen yerde zaviyesi vardı.
İşte bu veli zatın “Ahi” ismi kazınıp, putperest isim “Eti” konduruldu. Mesut da Mesgut olarak karartıldı.
“Ahi Mesut” imha edildi.
Köksüz, anlamsız, “Etimesgut” imal edildi.
Amaç “Ahi Mesut” üzerinden “İslam”la gönül bağı kurulmasını engellemekti.
Çok acıydı.
Ama gerçekti.