İstifaların yeni sisteme etkisi
16 Nisan 2017 Referandumu ile kabul edilen 10
Temmuz 2018 itibarıyla da tam mânâsıyla uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemiyle kurulan Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi kısa sürede birçok değişikliğe konu oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla tekrar ettiği,
yeni sistemde Cumhurbaşkanı olarak “tüm sorumluluğun” kendisinde olduğu ifadesi, sürekli olarak
gündeme getirilen “kabine değişikliği” baskıları altında çalışan
bakanları rahatlatsa da muhalefetin, icracı bakanların üzerinde oluşturduğu yıpratma
politikası bakanları olumsuz etkiledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ile görevden aldığı Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turan ile
başlayan kabine değişimi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifa
etmesi ile devam etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifayı kabul etmemesi ile görevinin başına dönen
Soylu’dan sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın geçtiğimiz
pazar günü akşamı sosyal medya hesabı üzerinden istifa açıklamasında bulunması
gündeme oturdu.
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Murat Çetinkaya’nın yerine Merkez
Bankası Başkanlığına getirilen Murat Uysal’ın cumartesi günü Resmi
Gazete’de yayımlanan yine bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile değiştirilerek
yerine Maliye Bakanlığı da yapmış olan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanı Naci Ağbal’ın getirilmesi, ekonomi dünyasının hareketlenmesi neden
oldu.
Berat Albayrak’ın istifası ile ilişkilendirildiği söylenen bu durumun ancak
muhataplarının teyit etmesi ile doğrulanabilceği ortada.
Bu nedenle bunun gibi kulislere hiç girmeyeceğim.
Benim asıl odaklanmak istediğim konu başka.
Muhalefet kesimi tarafından “antidemokratik”
olarak görülen ve tek adamlık rejimi olarak adlandırılan Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemi (CHS) için sürekli “değiştireceğiz” açıklamaları yapılıyor.
Bu sistemin yerine önerilen Parlamenter
Sistemin daha önceki örneklerinde, seçilmişler arasından atanan bakanların
halktan gelen istifa çağrılarına kulak tıkayarak neredeyse hiç istifa etmemesine rağmen, yeni
sistemde bu müessesenin etkin bir şekilde işletilmesi nasıl oluyor da CHS’nin
daha az demokratik bir sistem olmasını sağlıyor.
Evet yeni sistemin pek çok açığı var.
Seçim Barajı indirilmeli, belki
milletvekilleri için ön seçim getirilmeli...
Reforme edecek birtakım düzenlemeler yapılmalı.
Ama kesinlikle koalisyonlarla can çekişen bir ülke olunmamalı.
CHS’inde sadece bu istifa kurumunun
işletilmesi bile siyasette “ilkeler” kavramının tekrar tartışılmasını sağladı.
Meclisin gücünü daha da artırarak bu
sistemdeki birçok açığı giderebileceğimiz bir durumda tekrar eskiye dönmek
isteyenlerin “unuttuğu o özlenen geçmiş” çok yakınımızda duruyor.
Ekonomi yönetimi için hızlı “karar verme”
ve “kurumsallık” büyük bir önem arz ediyor.
Parlamenter sistem, “yavaş aksiyon alma”
ve “katı bir kurumsallık” sağlayarak ekonominin, hele de artık
dijitalleşerek daha da öngörülemez bir hâle gelen ekonominin en istemediği özellikleri barındırıyor.
“Güçlendirilmiş Parlementer Sistem” önerilerini inceliyorum. İyi niyetli ortaya
koyulmuş bir çok yaklaşım barındırıyor.
Lâkin Türkiye ve bölge gerçekleri gözönünde
bulundurulunca bahsi geçen düzenlemelerin hiç de planlandığı gibi işlemediğini
daha önce gördük.
Parlamenter sistemde Meclis bir kilitleme aracı
olarak kullanıldı.
CHS’nin ihtiyacı olan düzenleme halkın güven
oylaması da yapabileceği doğrudan demokrasi uygulamalarının sisteme
eklenmesidir.
Dijitalleşme ile halkın bazı alanlarda doğrudan
yasa yapması hakkı ve güvenoyu kullanabilmesi yetkisi verilmesi Güçlendirilmiş Parlementer
Sistem’de bahsi geçen reformlardan çok daha fazlası demek.
Böyle büyük bir adımı Erdoğan gibi karizmatik
ve güçlü lider
atabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reformları daha da
ileri götüreceğine canı
gönülden inanıyorum.
Siz değerli okurlarımın mevcut sisteme ilişkin yapımasını istediğiniz düzenlemeleri sosyal medya hesaplarımdan ya da mail adresimden benimle paylaşmanızı rica ediyorum.