İşte Âsım'ın Nesli
Bugün Kanunî Sultan Süleyman’ın babası Yavuz Sultan Selim Han’ın adına yaptırdığı mâbed bir başka güzel. Tıpkı Haremeyn gibi...
Sanki âyetler yeniden iniyor... Saf
saf dizilmiş birbirinden özel Kur’an hâdimi 7 tepeli müjdeli beldeyi kandil
gibi aydınlatıyor... Sanki peygamber vârisleri “ashâb-ı suffe” Mescid-i Nebevî’de ilim halkası kurmuş ders
veriyor...
Mâbed sadece öğle vakti girdiği,
sadece salâha ve felâha çağıran ezanına kulak kesilip gelindiği için güzel
değil; Rablerinin kitabını kalplerine hıfzettirenler, hıfzettirmekle kalmayıp
kurralıkla süsleyenler olduğu için daha bir güzel.
*
Yavuz Sultan Selim Han, torunları Allah
kelâmıyla konuştukça, coştukça; “Hâkimü’l-Harameyni’ş-Şerîfeyn”
(Mekke ve Medine’nin Hükümdarı) değil, “Hâdimü’l-Harameyn”
(Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) olmanın huzuruyla yatıyor. Çamurlu kaftanın
altında ruhu şâd, hesap gününü bekliyor.
[Kur’an’ın hâdimi, Harameyn’in hizmetkârı,
Ümmet-i Muhammed’in Halifesi, 9. Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim, 3 yıl
sürecek Mısır Seferi’nde önünde rehberi Hz. Peygamberle “geçilemez” denilen Sina Çölü’nü 13 günde geçerek kutlu zafere
ulaşır. Dönüş yolunda mümtaz ilim ve devlet adamı Anadolu Kazaskeri İbn-i Kemâl
Kemalpaşazâde’nin atının ayağından sıçrayan çamur Yavuz Sultan Selim’in
kaftanını kirletir. Korumalar çamuru temizlemek için seferber olurken,
Kemâlpaşazâde mahcubiyet içindedir. Sadece ülkeleri değil, gönülleri de feth etmekte
mahir olan Yavuz Sultan Selim Han, “Hocam
üzülmeyiniz!.. Sizin gibi bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur biçim için
ziynettir” demekle kalmaz, kaftanı üzerinden çıkartarak, “Vasiyetimdir, öldüğüm zaman bu kaftanı
sandukamın üzerine sersinler” emrini verir.]
Kendine eşlik eden Ayşe Hafsa Valide
Sultan ve kızı Şah Sultan bir türbede, 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid
ve şehzâdeleri Abdüssamed, Seyfeddin, Burhaneddin başka bir türbede cedlerine
eşlik ediyor.
*
Erenler Vakfı’nın açtığı hizmet kapısından
içeri giren “özel insanlar topluluğu”
için bugün çok güzel bir gün. “Sizin en
hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir” düsturu gereğince verilen
emeklerin, sabırla tamama erdirilen gayretlerin taçlandırıla günü.
Rize’den Trabzon’a, Kastamonu’dan
Kahramanmaraş’a, Yozgat’tan Erzurum’a, Sivas’tan Haleb’e Anadolu’nun bütün
bölgelerinde hayat bularak müjdeli şehir Dersaadet’in gül yetiştiren Erenler
Vakfı’na avdet eden güle mefdun 38 bülbül; hamlıktan
pişmeye, pişmekten yanmaya durmuş. Kimisi 3, kimisi 6 yıl, “Hak ile bâtılı birbirinden ayıran”
hayat kaynağı Kur’an ile hemhâl olup, mucizenin kaynağından doya doya
beslenmiş.
Hâfızlık merkezinde başta Erenler İlim
ve Hizmet Vakfı Onursal Başkanı Mahmud
Eren hocaefendinin, Reis’ül-Kurra Mustafa
Demirkan hocaefendinin, Şeyh’ül-Kurra Ramazan
Pakdil hocaefendinin, Ömer Hamlacı
hocaefendinin ve birbirinden kıymetli hocaların riyasetinde 3 grupta Kur’an
tâlimi alan 38 Kur’an hâdimi 3 ila 6 yıllık gayretlerinin sonucu kurra hâfızı
icâzetnâmesi almaya hak kazanmış.
İcâzetnâme ilmin kapısından girip
tevekkül, sabır ve dökülen terin nişânesidir. Muvafık görmek, izin-ruhsat
vermek, müsaade etmek, münasip bulmak vb. manaları hâvî olan icâzet/icâzetnâme,
geçmişte olduğu gibi günümüzde de aslî unsurlarıyla birlikte hocadan talebeye
aktarılması neticesinde talebenin ruh inceliği bakımından ulaştığı mertebeye,
makama işaret etmektedir. İcâzet, ilmi hakkıyla öğrenen ve icra etmeye hak
kazananlara verilir. Bu yönüyle icâzet hocanın talebesine itimadıdır.
İcâzetle ilmin künhüne varılmış olmaz.
Bu yüzden icâzet yeni bir başlangıçtır. Kurra hâfız okudukça, göz nûru döktükçe
ilmi kemâl mertebeye ulaştırır. İcâzetin mânevî mesuliyeti vardır. İcâzetnâme
alan kişi, hocasından tevarüs eden ilim birikimini olduğu gibi, milimi milimine,
hüvesi hüvesine talebelerine aktarma mesuliyetini de yüklenmiş olur.
*
İşte Hâtemü’l Enbiyâ Hz. Muhammed’in
(S.A.V.) öğrettiği yedi kıraat ve on rivayet üzerine okumayı, “ashâb-ı suffe”nin izinden yürüyerek Furkan’ın ahkâmına vâkıf olanlar
icâzetnâmelerini almak için huzurda duruyor.
İşte yürüyen Kur’an’lar...
İşte Übey b. Kâ’b’ların, Muâz’ların,
Ebû Zeyd’lerin ve Zeyd b. Sâbit’lerin ilim halkasına dahil olanlar...
İşte Âkif’in umut bağladığı bütün
zamanların dertlerine derman Âsım’ın Nesli...
*
Kutlu tören başlıyor...
14 asır evvel Kur’an ve Sünnet’e
hâdimlik yapmışlar silsilesi dua sağanağına tutuluyor. Reis’ül-Kurra Mustafa
Demirkan hocaefendi davudî sesiyle yakardıkça âminler âminlere karışıyor. O
âminler ki, hocaların hocasının dilinde, kurra hâfızların ruhlarında,
hâfızların kalplerinde, 70’den 7’e cem olan müminler topluluğunun nefesinde
ma’kes buluyor. Yavuz Sultan Selim’in kubbesi sarsıldıkça; semadaki melekler
rahmete susamış gönüllere dokunuyor. Dokunuşu hisseden gönüller cûş u hurûşa
geliyor.
Kur’an bülbülleri dünya gözü ile
değil, kalp gözüyle âyetler arasında gezindikçe mânâ âleminin kapıları
sonsuzluğa açılıyor.
Mânâ âleminin fedâ-yı cânları uzun bir
seferden zaferle çıkmanın muştusu olarak hocalarının elinden birer birer
icâzetnâmelerini alıyor.
Bu tören, dünyadaki en özel tören; bu
icâzetnâmeler en güzel ödül; ellere tutuşturulan güller Rahmet Peygamberinden
mülhem.
*
Siz Hira Nûr’da “oku”narak başlanan kutlu yolculuğun vârislerisiniz...
Siz Çöle İnen Nûr’un ümmeti ve dahi
sünnetisiniz...
Siz yürüyen Kur’ansınız...
Siz gözlere nûrsunuz...
Siz gönüllere sürûrsunuz...
Siz varlıkta nimetsiniz...
Siz yoklukta merhametsiniz...
Siz Âkif’in ümid bağladığı Âsım’ın
Nesilsiniz...
İyi ki varsınız...
***
“HER DEM YENİDEN DOĞARIZ...”
“Her dem yeniden doğarız...” düsturuyla 1989
yılında müjdeli şehrin kalbi Fatih’ten yola koyulan Erenler İlim ve Hizmet Vakfı, kendisine misyon olarak
Resulullah aleyhisselamın, ashab-ı kiram efendilerimizin, ehl-i sünnet ve’l
cemaat ulemasının ve altın silsilenin idrak ve anlayışı doğrultusunda;
şahsiyetli, mukaddesatına sahip, vefakâr, mürüvvet sahibi, itibarlı, nezaketli,
diğergâm, âli himmet hocalar ve fertler yetiştirmeyi şiar edinmiş.