İstanbul'un Nadide İncileri: Adalar
Burgazadası, Prens Adaları'nın büyüklük olarak üçüncüsüymüş. Rivayet odur ki, Büyük İskender'in generali, Demetrios'un babası olan Antigone buraya büyük bir kale yaptırmış. Ada önce onun adıyla anılmış, sonra Yunanca kale/ burç anlamına gelen Burgaz adını almış. Evliya Çelebi'nin 17. yüzyılda yazdığına göre, ada halkı Rumlardan, çok az sayıda da Yahudi ve Ermenilerden oluşmaktaymış.Çağdaş Türk Edebi- yatı'nın önemli yazarlarından hikayeci Sait Faik Abasıyanık, hayatının bir bölümünü burada geçirmiş. Kızılçam ormanıyla kaplı olan ada, 2003'te geçirdiği yangınla adeta küle dönmüş. Ada yine de çam ormanları, sahilleri ve zarif ahşap köşkleriyle, seyir terası konumundaki 176 metre yükseklikteki Bayrak Tepe'siyle hala İstanbul'un kendine hayran bırakan mekanlarından biri olma özelliğini taşıyor.
Kaptan dümeni Heybeliada'ya doğru kırarken, martıların eşliğinde Kaşık Adası ilişiyor gözümüze. Yüzüstü yatırılmış bir kaşığa benzediği için bu adaya Kaşık Adası ismi verilmiş. Özel mülkiyet olan adada bir iskele ve iki küçük ev bulunuyormuş. Ada yatların kenarında demir attığı sakin bir liman olma özelliğini Ada Dostları Derneği'nin girişimlerine borçluymuş.
Yaşlıların nostaljik muhabbetleri
Heybeliada İskelesi'ne yanaşırken adanın yaşlı sakinleri birbirleri arasında iç geçirerek nostalji yapıyorlar. Eskiden burada rıhtımın olmadığını, mendireğe yakın bölgede deniz hamamlarının bulunduğundan bahsediyorlar. Sahilden içerilere doğru ilerlendiğinde tek veya iki katlı ahşap evlerden oluşan balıkçı köyünün, yukarıdaki camiye kadar üzüm bağlarıyla dolup taştığını kulak misafiri olanlara işittiriyorlar.
Adaya önceleri bakır çıkarıldığı için Yunancada bakır anlamına gelen "Halki" deniliyormuş. Fakat daha sonraları heybeye benzemesinden dolayı Heybeliada ismiyle anılmaya başlamış. Denizden yüksekliği 140 metreyi bulan dört tepesiyle dikkat çeken ada, Büyükada'dan sonra hem nüfus hem de yüzölçümü olarak ikinci sırada yer alıyormuş.
Mekteb-i Bahriye-i Şahane
Büyükada'yı bir sonraki geziye bırakarak bizlerde diğer yolcularla birlikte Heybeliada'nın güzelliklerini yeniden keşfetmek üzere vapurdan iniyoruz. İskeleden ilerlerken sol taraftaki devasa yapılarıyla Deniz Lisesi göze çarpıyor. 1773'te Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa'nın ön ayak olmasıyla mühendishane olarak kurulan okul, o zaman Kasımpaşa'daymış. Zamanla büyümüş, ihtiyaca göre yeni binalar da eklenmiş, öğrenci sayısı artınca 1834 yılında Heybeliada'ya taşınmış. Tanzimat ile birlikte yenilenmiş Mekteb-i Bahriye-i Şahane adını almış.
Ulaşımın yükü fayton ve bisikletlerin üzerinde
Sağ taraftaki Rıhtım Caddesi'nden ilerlendiğinde ise ilk bakışta çay bahçeleri, çarşı, balıkçılar ve Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi göze çarpıyor. Kilisenin yanından Lozan Zaferi Caddesi'nden ilerlerken faytoncuların yoğunluğu yerini birden bire bisikletçilere bırakıyor. Heybeliada fayton tarifesi mevkiine göre 12 ila 40 Türk Lirası arasında seyrederken, bisiklet kiralama fiyatları ise kullanım saatine göre değişiyor. Adalarda resmi araç dışında motorlu araç bulunmadığından ulaşım fayton ve bisikletlerle sağlanıyor. Tarihi evlerin arasından ilerledikçe yeşilin bütün tonları, çiçek renk ve kokularının çeşitliliği ziyaretçilerini çarpıyor. Oksijen vurgunu yemiş bir vaziyette Refah Yolu Caddesi'nden ilerlerken, faytonları çeken atların nal sesleri ve kıyasıya pedal çevirerek adanın ciğerlerine doğru ilerleyen gençler manzaranın keyfini çıkarıyor.
İstanbul beton tarlası gibi...
Deniz Lisesi'nden sonra yapılar bıçak kesiği gibi kesiliyor ve adeta yeşilin ortasında kayboluyorsunuz. Anayoldan ayrılıp çam ağaçlarının arasındaki patikalardan aşağıya doğru ilerlendiğinde önce sahilde denizin keyfini çıkaranların, sonra da İstanbul'un kalbine doğru kartpostallaşan manzara nefes kesiyor. Çam ağacına sırt yaslanıp manzarayı seyretmeye başlandığında Burgazadası ve Kaşık Adası'nın arasından yapıldığı günden beri tartışmaların odağında olan Zeytinburnu sahilindeki "Onaltıdokuz"kuleleri bir taraftan, Anadolu Yakası'nda yükselen gökdelenler bir taraftan keyif kaçırıyor. İstanbul buradan bakılınca adeta beton tarlasını andırıyor.
Adanın en gözde mekanı
Kıyı şeridinden Heybeliada Su Sporları Kulübü ve Değirmen Burnu'nun bulunduğu yöne doğru ilerlendiğinde Sadık Güzel Osman Sokak'tan ilerlerken Sadık Bey Green Beach Club sahille olan serbest dolaşım hakkınıza son veriyor. Çamlık Piknik Alanı'ndan istifade etmek istiyorsanız kişi başı 4 Türk Lirası ödemeniz gerekiyor. Mecburi istikamette yürüyenler Yeni İskele Yolu Sokak'tan özellikle kendisini derinden hissettiren zakkum ve kokusuyla ciğerlere değen ıhlamur ağaçları arasından Heybeliada Ruhban Okulu'nun paralelinde bir müddet ilerlemek zorunda kalınıyor.
Ümit Tepesi'nin en hakim noktasında bulunan Aya Triada Manastırı ve Rum Ortodoks Ruhban Okulu, İstanbul'un fethinden sonra Rumların dini eğitim merkezi haline getiriliyor. Bu okulu bitirenler dünyanın her bir tarafına yayılıp, Ortodoks kiliselerinin başına geçiyor. 1970'lerde Türk hükümetiyle Rum Ortodoks Patrikhanesi arasındaki bazı anlaşmazlıklardan dolayı buradaki eğitim faaliyetlerine son veriliyor.
Heybeliada Camii huzur dağıtıyor
Abbas Halim Paşa Sokağı'ndaki köşkler adanın ruhuna zenginlik katıyor. Kaptan Hafız Sokağı'nın sonundaki Kazasker Abdülkadir Efendi'nin eşi tarafından 1935 yılında yaptırılan Heybeliada Camii adeta adaya huzur dağıtıyor. Kare planlı, asma katlı caminin bahçesindeki üzüm, ceviz, gül ve dut ağaçları adeta bir klima gibi gölgelenmek isteyenlere serinlikler üflüyor. Dut ağacının dallarından sızan şireli salkımlardan yememek ikramı geri çevirmek manasına geliyor. Hakkımıza düşen ikramı alanlar, hamd ve şükür dualarını sunuyor.
"Lozan'ın zafer mi, hezimet mi?"
Kültür Bakanlığı Halk Kütüphanesi'nin önünden aşağıya doğru inerken tarihi köşk ve konakların yorgunluğu göze çarpıyor. Lozan Zaferi Caddesi'nden iskeleye doğru ilerlerken "Lozan'ın zafer mi, hezimet mi?" sorusuyla tekrar başbaşa kalınıyor. Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi, verem hastaları için 1 Kasım 1924 günü 16 yataklı küçük bir hastane olarak Çam Limanı'nın Yeşil Burun mevkiinde kurulan ve İsmet İnönü, Rıfat Ilgaz gibi birçok ünlüyü de misafir eden Heybeliada Sanatoryumu (1 Ağustos 2005'tarihinde Süreyya Paşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledildi), Çam Limanı ve Alman Koyu buraya gelip de görülmeden dönülmemesi gereken yerlerin başında geliyor. Yıldızların tek tek sayıldığı mehtaplı gecelerden ilham alanların Çam Limanı'nda "Biz Heybelide her gece mehtaba çıkardık..." nağmeleri hala Heybeliada'da gezinenlere eşlik ediyor.
Şehir Hatları İskelesi'ndeki turnikeden geçerken görevlinin Heybeliada'yı keyifle terk etmemize mani olma girişimleri boşa çıkıyor. Buradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları Genel Müdürlüğü yetkililerine seslenmek gerekiyor. Lütfen böyle stratejik noktalarda insanca iletişim kurabilen görevlileri memur edin. Lütfen!..
Büyükada'yı da başka bir sefere anlatalım inşaallah.