İstanbul'un kalbinde kaybolan huzur
İstanbul, insanlık tarihine tanıklık eden nadir şehirlerden biri. Her köşesi bir hikâye, her taşı bir hafıza saklar. Ancak bu büyülü kent, modern zamanların karmaşa ve düzensizliğine yenik düşmüş görünüyor. Özellikle Fatih, tarihin görkemiyle plansızlığın bir arada yaşadığı bir sahneye dönüşmüş durumda.
Bir zamanlar huzurun sembolü olan bu semt, minibüs işgalleri, işletmelerin keyfî tutumları ve bitmek bilmeyen restorasyonlarla adeta kendi kimliğini kaybetmiş bir hâlde. Dar sokakları dolduran minibüsler yalnızca trafiği kilitlemekle kalmıyor; yaya geçişlerini engelleyerek hem bölge halkını hem de turistleri büyük bir çileye sürüklüyor. Sözde turizm izinli bu araçlar, modern işgallerin bir başka biçimi. Ancak sorun, sadece minibüslerle sınırlı değil. Sokaklar, işletmelerin masa, sandalye ve dubalarla keyfî şekilde işgal ettiği bir karmaşaya dönüşmüş durumda.
Evine gitmek isteyen biri, adeta bir engelli parkurunda ilerliyormuş gibi yürümek zorunda kalıyor. Kapı önlerinde yapılan tartışmalar ve yüksek sesli bağırışlar, bölge sakinlerinin huzurunu ve turistlerin sabrını tüketiyor. Bu durum, günlük yaşamı gölgelediği gibi tarihî mirası da olumsuz etkiliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin cesaretle başladığı 1500 yıllık Aziz Polieuktos Kilisesi restorasyonu, yıllardır ihmal edilmiş vaziyette görünüyor. Çevresindeki çöp yığınları, düzensiz araç park alanları ve ilgisizlik, bu tarihî yapının ihtişamını gölgeliyor. Kilise kalıntıları yıllardır dikkat çekmesine rağmen, liderlerin kalıcı çözüm getirememesi, durumu daha da vahim bir hâle getirdi.
Aziz Polieuktos Kilisesi’nin beş yıl restorasyondan sonra dışarıdan görünür kısmına mini bir kütüphane inşa etme kararı, cesaret verici bir adım gibi görünse de, bu kadar köklü bir miras için yeterli bir çaba olarak değerlendirilmesi çok zordur. Gerçekten, beş yıllık restorasyondan sonra düşündüğünüz bu olmasa gerek.
Benzer bir durum, Doğu Roma döneminden kalma Kıztaşı için de geçerli. İmparator Markianos’un zaferlerini onurlandırmak için inşa edilen bu abide, çöp arabaları ve araç düzensizliklriyle her zaman dikkatlerden kaçıyor. Bu ve benzeri tarihî eserler, modern kaosun gölgesinde endişeye mahkûm edilmiş durumda.
Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı, içindeki tarihî ihtişamla dışlarındaki kaotik trafik manzarası arasında sıkışıp kalmış bir miras. Çarşılara ulaşımın zorlaşması, yalnızca ziyaretçileri değil, unutulmaya yüz tutmuş zanaatkârları da etkiliyor. Eminönü çevresindeki otopark eksikliği ve araç yoğunluğu, şehrin ekonomik ve kültürel geleceğini hiçe sayıyor.
Bir diğer kritik mesele, bölgede tehlike arz eden elektrik ve telefon kabloları. Bu kablolar, kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluğun ve ihmallerin çarpıcı bir göstergesi. Yanlış analizler ve çözüm üretilmeyen sorunlar, halkın güvenliğini tehdit ediyor ve günlük hayatı daha da karmaşıklaştırıyor.
Fatih, yalnızca İstanbul’un değil, dünya tarihinin bir parçası. Ancak bu kadim semtin sorunlarını çözmek, gerçek bir sorumluluk bilinci gerektiriyor. Yerel yönetimlerin uyum içinde çalışması, modern kaosu tarihin görkemiyle dengelemek için zorunludur. Çünkü Fatih, yalnızca bir semt değil; medeniyetin hikâyesidir. Bu hikâyenin devamını yazmak, yalnızca yetkililerin değil, hepimizin sorumluluğundadır.