İstanbul’un Fetih Ruhu yüreklerimizde yaşıyor
Dünyanın en güzel şehirlerinden İstanbul’un Fethi’nin 566. Yıldönümünü geçenlerde idrak ettik. Aziz milletimizin büyük bir sevgiyle her yıl yâd ettiği bu ulu, müjdelenmiş fetihten -az da olsa- ne yazık ki hazzetmeyen küçük bir zümre var. Her yıl muştulanan şehrin fetih yıldönümünde rahatsızlıkları artar, içlerini hafakanlar basar. Bazı karanlık aydınlar, ‘Gezi terörü’nde dişlerini gösterdiler ilkin ve “Zulüm 1453’te başladı.” dediler. Hâlbuki bütün dünya, İstanbul’a adaletin, sevginin, şefkatin geldiğini o zaman görmüştü. Yeni bir çağ açılmış, insanların yüzleri gülmeye başlamıştı.
Nasipsiz sanatçılar!
Sanatçı kisvesi altındaki veya yazar kılığındaki bazı nasipsizler, bu teraneyi seslendirmeyi sürdürüyor. Ne diyelim, onlara acilen hazım ilacı tavsiye edelim. Fakat ne hikmettir ki, bu iftirada ısrarcı olanlar, bir türlü bu güzel şehri bırakıp gitmez. Aksine film yapıp para kazanır, rehberlik edip köşeyi döner, kitap yazıp dünyalık elde ederler. Bu da onların ahlaki boyutunu gösteriyor. Adlarını anıp sahte şöhretlerini arttırmayalım.
Unutulmaz buluşma
2003 yılının Mayıs ayıydı. İstanbul Vakfı Projeler Genel Koordinatörü Ali Mete ile bir araya gelmiştik. Ona mühim bir projeden bahsetmiştim. İstanbul’un Fethi’nin 550. Yıldönümü dolayısıyla 550 Şair ve Yazarı buluşturma düşüncesiydi bu. İlgisini hemen çekmiş, çok heyecanlanmıştı. “550 Şair ve Yazarın Buluştuğu İstanbul 1. Edebiyat Buluşması”nı gerçekleştirmeyi hedefliyorduk. Proje o zaman Belediye Başkanı olan Ali Müfit Gürtuna tarafından onaylanınca kolları sıvamış ve harekete geçmiştik. Dokuz ayrı sivil toplum kuruluşunun yöneticileri, bir araya gelip detayları konuşmuştuk. Hayaller gerçek oldu ve çalışmalar başladı. Bu anlamlı yıldönümünde sadece şair ve yazarları bir mekânda buluşturmakla yetinmiyor, onlara İstanbul hakkında bir şiir veya yazı yazdırmayı da plânlıyorduk. Toplantılarımız peşpeşe yapıldı, verilen görevlere uyuldu ve çalışmalar düzenli şekilde tamamlandı.
***
700 yazar ve şair Gülhane’ye geldi
Kani Karaca ile Boğaz gezintisi
Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdurrahim Balcıoğlu, İlhan Geçer
Düşünülen ve özlenen buluşma, 1 Haziran 2003 tarihinde Gülhane Parkı’nda gerçekleşti. 550 şair ve yazar beklerken 700 edebiyatçı Gülhane Parkı’nı hınca hınç doldurdu. Şair ve yazarlarımız büyük alanda hazırlanan sandalyelere oturmuşlardı. Gülhane Parkı zannediyorum tarihi boyunca bu kadar çok edebiyatçıyı bir arada hiç ağırlamamıştı. O gün kürsüde sunuculuk yapma görevi Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı adına bana ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği adına da Ayten Mutlu’ya verilmişti. Ben, bu kalabalık toplulukta en azından duayen (aksakal) kabul edilen beş altı kişiyi davet edip konuşturmanın iyi olacağını teklif ettim, kabul edildi, uyguladık. Ferit Ragıp Tuncor, İlhan Geçer, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdurrahim Balcıoğlu, Mehmet Zeki Akdağ gibi bugün tamamı vefat etmiş olan büyüklerimizi kürsüye davet ettik. Hepsi de gelip İstanbul için yazdıkları birer şiiri okudular ve alkışlandılar. Sonra bir konser dinledik. Ardından topluca hareket edip Boğaz gezisi için Eminönü’nde bizi bekleyen iki motora bindik. Şansım o gün yaver gitti ki, büyük gazelhan, hâfız ve mevlidhan, Türk müziğinin gelmiş geçmiş en büyük ses sanatkârlarından merhum Kâni Karaca’nın yanında yer buldum. Efsane sanatkârla yol boyunca sohbet ettik. O gün htarihî bir gün yaşadık. Fetih ruhu, sağıyla soluyla yazarları, şairleri buluşturmuştu. Farklı cenahta olan şairler ve yazarlar bir araya gelip tanışmış, sohbet etmişti. “1. Edebiyat Buluşması”nın ikincisi yapılamadı. Hâlbuki her yıl, fetih gününde bu faaliyet sürdürülebilirdi.
***
İstanbul şiirleri yazıları
Şiir dostları (soldan sağa) Bestami Yazgan, Ali Mete, Yusuf Dursun ve Mehmet Yalçın Yılmaz bir arada.
Fethin 550. Yılında İstanbul Şiirleri- Yazıları kitabı İBB Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından yayınlandı. Büyük boy 624 sayfalık kitapta İstanbul için şiir veya yazı yazan edebiyatçılarımızın çalışmaları yer alıyordu. Bu metinlerin yanısıra biyografileri de bulunuyordu. En önemlisi de kendilerinden yazacakları metni el yazısıyla kaleme almalarını istemiştik. Bunların da fotoğrafları kitaba eklendi. Böylece bugün hayatta olmayan bir çok edibimizin el yazısı örneği, bu kitapta yer almış oldu.
Bu güzel şehrin aşkına yazanlar
İstanbul aşkını dile getirenler arasında çok farklı dünya görüşlerine mensup aydınlarımız vardı. Hak geçmesin diye gelen bütün eserler, sahibinin ismine göre alfabetik olarak kitapta yer almıştı. Abdullah Uçman’ın yazısını merhum A. Rahim Balcıoğlu’nun şiiri izliyordu. Adnan Özyalçıner’in peşinden Ünal Bolat geliyordu. Ayhan Güldaş yazısıyla Mehmet Başaran, İstanbul sevdasında buluşuyordu. Ahmed Yüksel Özemre’yi Hüsrev Hatemi takip ediyordu. Ali Budak ve Bahaettin Karakoç karşılıklı sayfalarda selamlaşıyordu. Beşir Ayvazoğlu ile Çelik Gülersoy farklı zaviyelerden İstanbul’u anlatıyordu. Abdullah Satoğlu ve Melda Özata şiirleriyle okurlarını selamlıyordu. Orhan Bayrak ve Muzaffer Buyrukçu bu sayfalarda buluşuyordu. Sedat Umran ve Sennur Sezer, Boğaz’ı ve İstanbul’u anlatıyordu. Mehmet Zeki Kuşoğlu, hislerine ‘Ayna’ tutuyordu. Uğur Derman ve Üstün İnanç, ustalıklarını gösteriyorlardı. Suphi Saatçi ve Orhan Duru, İstanbul ortak paydasında selamlaşıyordu. Recep Bilginer, Servet Kabaklı, Gülten Çiçek Tural ve Sadettin Kaplan, hislerine tercüman oluyorlardı. N. Ziya Bakırcıoğlu ve Fatma Pekşen İstanbul’a farklı tepelerden bakıyordu. Ali Nar ve Mustafa Nutku, Fethin manasını anlatıyordu. MuhteremYüceyılmaz nesriyle, Olcay Yazıcı şiiriyle Dersaadet’e güzelleme yapıyordu. Nusret Özcan ve Nurettin Durman, şehrin manevi cephesini dile getiriyordu. Memduh Cumhur ve Nurullah Genç, Fethi gençliğe anlatıyordu. Orhan Okay ile Necati Güngör İstanbul Sevdası’nda bir araya geliyordu. Mustaf a Miyasoğlu ve Mustafa Tahralı, kadim şehrin şiirini yazıyordu. Hüseyin Emin Öztürk ve Ali Erkan Kavaklı, mübarek şehrin ruhuna temas ediyordu. Ayhan İnal ile Asım Gültekin İstanbul’un etrafında dönüp duruyordu. Gürbüz Azak ile Halit Refiğ, Dersaadet’in korunmasına çalışıyordu. Velhâsıl-ı kelâm, kitap boyunca pek çok isim İstanbul’a ait hislerini, şehre dair fikirlerini ve belki de ölümsüz hayallerini bu satırlarla dile getiriyordu.
İşte Türkiye! Farklı görüşlere, değişik düşüncelere, muhtelif ideoloji ve dünya görüşlerine bağlı olanlar, İstanbul sevgisinde/sevdasında buluşuyor ve bir araya gelip müşterek hareket ediyordu. Sadece oturup konuşmakla yetinmiyor, kalemleriyle de bu ‘birlik ve beraberlik’ ruhuna katkıda bulunuyor, aynı resim karesinde yer alıyordu. Bu ülkede al bayrağın gölgesi altında yaşamanın, bu toprağa güvenle basmanın, aynı gemide olmanın huzurunu yaşıyor, bu köklü şuura sahip oluyordu. Varsın ayrık otu gibi bir iki aykırı ses çıkıversin, ne çıkar. Türkiye’yi dün ayakta tutan, bu sağlam ruhtu. Bugün ve yarın da bizi aynı yerli ve millî çizgide buluşturacak olan anlayış yine budur. Gam yok, ezanlar yine okunacak dört bir yanda. İstanbul’u sevenlere, Türkiye sevdalılarına, kalemiyle ve kelamıyla sağlam duruşunu gösteren bütün vatansever aydınlara selam olsun!