İstanbul'un fethi sıradan bir olay değil
“Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden
kumandan ne güzel kumandan, O’nu fetheden asker ne güzel askerdir” müjdesine
nail olunan fethin 568. seneidevriyesine eriştik.
Bir taraftan Fatih Sultan Mehmed’in emaneti Ayasofya-i Kebir
Cami-i Şerifi’nin, bir taraftan ise dikenli bahçeye dikilen gül misali Taksim
Camii’nin ibadete açılışının sevincini yaşıyoruz.
Diğer taraftan ise esaret altında inim inim inleyen
Filistinli, Gazzeli, Kudüslü, Suriyeli, Iraklı, Libyalı, Doğu Türkistanlı,
Myanmarlı mazlumların sesleri arşı âlâya yükseliyor. Harîm-i ismetimiz, dârüsselam Kudüs, ilk
kıblemiz Mescid-i Aksa katil İsrail’in kuşatması altında inim inim inlerken;
yeni bir fetih, yeni bir Fatih bekleniyor.
*
İstanbul’un fethi sırasında “Kostantinopolis’te kardinal
şapkası görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih ederim” diyerek adaletin
gölgesine sığınanların yaşadığı dönemin üzerinden tam 568 yıl geçmiş. Fakat
bugün o dönemden kalma fikri kılıç artıkları “zulüm 1453’te başladı” sloganı
ile Bizans’ın uşaklığını yapmaya teşne olduklarını her fırsatta dile getirmeye
devam ediyor.
Mescid-i Aksa siyonist kuşatması altında inim inim inlerken,
Gazze bombalar altında mahşeri yaşarken, müjdeli şehir İstanbul’da “Allah’ın
mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imâr eder. İşte doğru
yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18) emri mucibince
fethin arifesinde Taksim’de açılan mâbedin sevinci yaşanıyor.
*
1453’te kaybedilen mevzileri tekrar kazanmak için politik,
demografik, ekonomik olmak üzere bütün kirli oyunları devreye sokanların planları
birer birer bozuluyor.
Fethin sembolü Ayasofya-i Kebîr Cami-i Şerîfi’ne sürülen 87
yıllık “kara leke”ye 24 Temmuz 2020 Cuma günü itibariyle son verildi.
“Zulüm 1453’te başladı” suflesiyle Bizans’ı filizlendirmeye
çalışan güruhun hoyrat hayalleri ilelebed yerle yeksan edildi. Bir kez daha
Hakkın bâtıla galebe çaldığı dünya âleme gösterildi. Ayasofya bizimdi, yeniden
bizim oldu.
Öyle bir vuslat ki; sanki İstanbul yeniden İslâm beldesi
kılınmış, sanki Ayasofya şükür secdesi için mescide dönüştürülmüş, sanki Kur’an
ayet ayet okundukça kalpler titreyip misakını yenilemiş, sanki Hazreti
Peygamber davetine ve okunan Bilalvâri ezanlarına yeniden kavuşulmuş.
İşte bu yüzden “fetih ruhu”nu diri tutmalıyız. Fethi Anadolu’nun anahtarı, tapusu
bilmeliyiz. “Kuruluş ve Fetih Destanı”nı yeniden yazmalıyız. Tıpkı “Le
tuftehanne’l-kustantîniyyetu. Fe le niğme’l-emîru emîruhâ, vele niğme’l-ceyşu
zalike’l-ceyş” müjdesine nail olmak için sefere çıkan Fatih Sultan Mehmed gibi
bize bu eşsiz beldeyi yurt kılan Allah’a şükretmeliyiz.
*
Fetih Destanı’nı yazan Fatih Sultan Mehmed’in amacı kaleleri
zapt etmek değil, kendisine teslim edilen adalet kılıcının hakkını
verebilmekti. İstanbul’un fethi, kökü İslâm’a dayanan varoluş mücadelesinin
başlangıç noktasıdır. Fatih’i ve fethi anlayabilmek, İstanbul’u hakkıyla
sevebilmek için önümüze sereceğimiz yol haritasını en ince ayrıntısına kadar
incelememiz gerekir. O İstanbul ki, “Fatih’in ilk göz ağrısı, gonca gülü
Sinan’ın...”
“Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden
kumandan ne güzel kumandan, O’nu fetheden asker ne güzel askerdir” mealindeki
hadisi şerife nail olma sevdasına düşen Hudâ’nın askerleri ve Peygamber gülleri
asırlar boyunca bu kutlu şehre seferler düzenlemiş, defalarca İstanbul
surlarına dayanmışlar.
Müslümanların İstanbul’a ilk seferi Hz. Osman’ın(r.a)
hilafeti döneminde(655), ilk kuşatması ise Muaviye’nin Emevi Halifesi olduğu (668)
dönemde gerçekleşir. 669’un baharına kadar süren kuşatmada, salgınlar nedeniyle
büyük kayıplar verilir. Bu kuşatma esnasında, ilerlemiş yaşına karşı sefere
katılan Peygamber Efendimizin bayraktarı Hz. Ebu Eyyüb el-Ensari(r.a.) şehid
düşer. Ve burada surların dibinde toprağa verilir. İstanbul, Müslümanlar
tarafından defalarca kuşatılmasına, yıllarca muhasara altına alınmasına rağmen
bir türlü zafere ulaşılamaz.
*
Çeşitli milletler tarafından bir çok kez kuşatmaya tabi
tutulan “müjdeli şehir”i kuşatma sırası artık Osmanlı’ya gelmiştir. Yıldırım
Bayezid tarafından 1391 yılında gerçekleştirilen 25. kuşatma 6 ay sürer ve 1396
yılında 26. kuşatmayla büyük bir başarı sağlanır. Bizans İmparatoru Emanoel
Poaleolog, Osmanlı’nın bazı taleplerini kabul etmek zorunda kalır. Bu talepler
3 ana maddeye bağlanarak; sur içinde Müslüman mahallesi kurulması, kurulan
camide Cuma Hutbeleri’nin Yıldırım Bayezid adına okunması ve Bizans
İmparatorluğu’nun 10.000 filorin vergi ödenmesi sağlanır.
27. kuşatma, 28 Temmuz 1402’de Osmanlı ve Timurlenk arasında
Ankara’da çıkan karışıklıklar sebebiyle, Osmanlı İstanbul kuşatmasından geri
çekilmek zorunda kalır. Bunu fırsat bilen Bizanslılar İstanbul’daki Müslüman
mahalle ve camisini yıkar bir çok Müslümanı katleder.
28. kuşatma 1422 senesinde 2. Murad tarafından gerçekleştirilir.
Mustafa Çelebi’nin Anadolu ayaklanmasından dolayı kuşatma kaldırılır.
29. ve son kuşatma Doğu Roma İmparatorluğu’nun son Kayzeri
Konstantin zamanında 2. Mehmed tarafından yapılır. 29 Mayıs 1453’ün Salı
sabahında Hoca Akşemseddin’in duaları, kumandan Fatih Sultan Mehmed’in vecd
içinde fethe susamışlığıyla; askerler karadan ve denizden tekbir nidalarıyla
surlarda gedikler açmaya başlar. Belgradkapı’dan Yeniçeriler, Edirnekapı’dan
Ulubatlı Hasan’ın burçlara bayrağı dikmesiyle artık Konstaniyye’nin fethine
müyesser olunur. Fatih Sultan Mehmed, Topkapı’dan askerleriyle birlikte şehre
girer ve Son Peygamber’in müjdesine nail olunur.
Fetihle birlikte Osmanlılar, Anadolu’da kurulmuş bulunan çok
sayıdaki Türk Beyliğine karşı üstünlüğünü pekiştirir. Bu nedenle İstanbul’un
fethi, Anadolu’daki Türk birliğinin sağlanmasında önemli bir etkendir.
Osmanlıların sadece Anadolu’daki Türklerin değil, aynı zamanda bütün İslâm
Ümmeti’nin lideri olması süreci de fetihten sonra başlar. Böylece Osmanlı
Beyliği bir dünya devleti haline gelir. İstanbul’un fethinin Türk, İslâm ve
dünya açısından önemli ve tarihin akışına yön verecek olan sonuçları vardır. Bu
tarihsel süreçten dolayı bir çok tarihçi İstanbul’un fethiyle Orta Çağ’ın sona
erdiğini kabul eder.
*
Fatih Sultan Mehmed,
dünya çapında bir devlet kurma fikrine yürekten inanmıştı. Bu idealin
gerçekleşmesi için ömrünü fetihlerde geçirdi. 31 yıl süren saltanatı boyunca
2’si imparatorluk, 6’sı prenslik, 5’i dukalık olmak üzere irili ufaklı 17
devletin topraklarını fethetti. Karadeniz’i bir Türk denizi haline soktu, bütün
Balkan Yarımadası’nı elegeçirdi ve Ege’de bazı adaları aldı. Babası Sultan 2.
Murad’dan devraldığı Osmanlı Devleti’nin topraklarını 2,5 katına çıkardı.
Fatih Sultan Mehmed, Fatih Camii’nin çevresinde kurduğu sekiz
medrese, İslâm ilimleri alanında yüz yıl boyunca Cihan Devleti Osmanlı’nın en
önemli öğretim kurumu oldu.
Osmanlı Devleti, Fatih’in hükümdarlığı zamanında matematik,
astronomi ve ilahiyat alanında en yüksek düzeye erişti.
1432-1481 yılları arasında yaşayan, 1444 ve 1451 yıllarında
2 kez tahta çıkıp ve toplam 31 yıl tahta kalan Osmanlı’nın 7. Padişahı Fatih
Sultan Mehmed, 1481 ilkbaharında yeni bir sefere çıkarken Gebze yakınlarında
vefat etti. Bazı araştırmacılara göre ise zehirlenerek şehid edildi.
Tarihin altın sayfalarına not düşülen bu süreç sıradan bir
süreç değildir. Binlerce canın uğruna feda edildiği fethin sıradanlaştırılmış
bir hadise olarak algılattırılmaya çalışılması insanlık tarihine ihanettir.