Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Nisan 2023

İstanbul'la bayramlaşırken

Bu konu nerden aklımıza geldi diye soracak olursanız, hiç aklımızdan gitmiyor diyebiliriz. Hayatı iptal edecek bir dertlilik olarak değil elbette. Bazı şeyleri bu dünyada değiştiremeyeceğimizin, tam adaletisağlayamayacağımızın farkındayız. Hepimizin fark ettiği gibi değişmeyi bilmeyen katı, feodal bakışlar yüzünden yaşamın yaşanılamayan çoğu kısmı yani tam adalet öteye ertelenmek zorunda kalıyor. İnsanla diyalog kapanıyor. Bir şeyleri yapıp ettikten sonra hala değişmeyen şeyler için yeryüzünde sıkışmışlık insanı göğe ve öteye bakan ve bekleyen bir hale getiriyor.

Bayram gezisi olarak İstanbul’u topuklamıştık. Bu defa başka bir diyara kaçmadan bizzat İstanbul ile bayramlaşmak istedik. Tabi zor. İstanbul derken sadece sur içini kastettiğim halde sokak adım bayramlaşması zor bu şehirle. Adım başı tarih, adım başı mescit. Mahalle aralarında bazen yaşayan bazen susmuş çeşmeler, yanağı sıkılası tombul minareler, konaklar… derken namaz vakitleri geldikçe bir mescide gireceğiz haliyle. Başka bir toprağı mühürleyeceğiz alnımızla… Daha kapı tarafına yönelmeden bazen “Hanımlar bölümü” bazen “Kadınlar bölümü” diye mescitte demiyorum, mescitten, dahası mescidin en güzel bölümünden ayrılan o arka odaları bir heyecanla ve kaba seslerle gösteren hacı emmilerimizi de yeniden hatırlamış bulunduk. Diyelim ki yanlışlıkla erkekler bölümüne yöneldiniz. Büyük bir yanlışa, ölümcül bir sona doğru ilerliyormuş gibi nasıl bir yüksek sesle uyarıldığınızı bilemezsiniz. Bıyığınızı kesin ve başınızı örterek bir deneyin. Hatta mihraba yakın bir namaza durun bakalım. Hayalen üstünüze doğru balta kürek geldiklerinde de “Sürpriizz!” der onlar gibi, onlardan bir cins olduğunuzu açıklarsınız. Vallahi yapın bu deneyi. Belki biraz anlarsınız içinde bulundurulduğumuz durumu. Allah’a misafirken sözgelimi salona değil de kilere, depoya filan buyur edilme duygusunun nasıl bir şey olduğunu…

Ne dicem… Diyanet bence bu hacı emmilere maaş bağlamalı. Hanımlara yer gösteren, Allah evinde kadınlara had bildiren özel personel olarak bir kadro açabilir belki…

Tabi soru çok kafamızda. Siz hala camilerinizde, mescitlerinizde, Allah evlerinde kadınlarınıza doğru dürüst yer ayırmayı bilmez, en kötü, en arka köşeleri layık görürken cami dışındaki hayatta kadınlar yerlerini aldılar mı? Hayatta insanın yeri ile hayatta kadının yeri arasındaki nüans nedir? Kadının yeri evi ise evden çalışan, evlerinde oturan ve yatan erkekler ne olacak? O sizin pek yanlış anladığınız, kasten kendi menfaatinize göre yorumladığınız dinde kadının yeri- yersiz yurtsuzluğu ile hayatta kadının yeri birbiri ile uyumlu mu? Vesaire vesaire…

Namazı bitirdim. Düşündüm kaldım:

Bir kız olarak dünyaya gelmiştim. Bir insan olarak değil. (Ailemi bunun dışında tutuyorum.) Bunu kimi çevrelere anlatmam zor oldu. Sonraları yaz tatilleri için misafir olarak gittiğimiz Toroslar-Bozkır arası bir yaylada, sofada baş köşeye değil, ayak altına yakın veya babamla değil de annemle ve erkeklerden artakalan sofraya oturtulmamız, kız çocuğu olduğum için kasabada kolay kolay sokağa bırakılmayışım, yaşıt erkek çocuklarının özgür hallerine kıyasla hep bir kız kısmısı ilmihali zabıtalarının gözetimi altında, müsaadeleri kadar yaşatılmam vsvs gibi bir dizi ayrımcılık boğazıma düğüm olarak bana dönüyordu.

Halbuki İzmir’de büyüdüm. Kimsede görülmeyen aydın tavırları kendi ailemde gördüğüm bir hakikatti. Fakat sonraları karşılaştırıldığım din algısındaki yobazlık, alanım olduğu için sonuna kadar okumaya sabrettiğim kimi klasik metinlerde var olan cinsiyet ayrımcılığı, daha iyi düşünebildiğim halde erkeklerin de bulunduğu ortamlarda hep boğazımda bir dert olarak kalan, sonrasında kitaplara dönüştürmeye çalıştığım fikirlerim, insanın Allah ile kulluk ve dostluk ilişkisinden tutun da, insanla sosyalleşmesi, aileden başlayarak, kamusal alan, kurum, iş, okul, çarşı, pazardaki ayrıntılara varıncaya kadar heryerde rastlanan bu ayrımcılık bizi, kadınlar olarak yaratılışta, varoluştaki ilk hakiki değerimize hep hasret bıraktı.

Değerimizi Yaratan’dan almıştık. Fakat bu değer elimizden çalınmıştı. Ya da hayatın bize yüklenen sorumluluklarından sahip çıkmaya hal ve mecal bırakılmadı da çaldırmıştık. Ve kimi değer hırsızları tarafından onların uygun gördüğü şekilde ve kadar veriliyor veya hiç verilmiyordu.

Bizim yaptığımız ise bu cinsiyetçi hegemonyanın ötesinde sadece Allah üstünlüğüne dayanan hayat algısındaki hakiki, tabii, insani değerimizi bizzat Allah’tan almaya devam etmek… Araya erkek üstünlüğüne iman eden aracılar, putluk iddiasında olanlar girmeksizin... Kadına birinci sınıf erkeğe sınırsız itaatle sorumlu olduğu kadar bir değer atfeden,“oğul” olduğu için kendisini “birinci sınıf kul/insan” sayan şımarık oğullar dininin yol göstericiliği olmaksızın bunu yapmak istiyoruz. Şımarık olmayan, adaletten yana olan bütün insanlarla beraber…

Bunu yaparken kimilerinin yaptığı gibi kendi cinsimizi üstün cins ilan etme yanılgısına düşmüyoruz. Anaç nezaketimiz insanı bütünüyle ele alabilecek kapsam ve potansiyelde.

Bu konu çok uzun ve kalemim çok çatallandığı halde bir iki meseleyi söyleyip geri çekilmezsem burada bununla başa çıkamayacağım bir gerçek.

(Bu konuda hatadan dönülen, hatasız inşa edilen ve kullanılan bütün örnek yapılar hariç)