İstanbul'la bayramlaşırken
Bu konu nerden aklımıza geldi diye soracak olursanız, hiç aklımızdan gitmiyor diyebiliriz. Hayatı iptal edecek bir dertlilik olarak değil elbette. Bazı şeyleri bu dünyada değiştiremeyeceğimizin, tam adaletisağlayamayacağımızın farkındayız. Hepimizin fark ettiği gibi değişmeyi bilmeyen katı, feodal bakışlar yüzünden yaşamın yaşanılamayan çoğu kısmı yani tam adalet öteye ertelenmek zorunda kalıyor. İnsanla diyalog kapanıyor. Bir şeyleri yapıp ettikten sonra hala değişmeyen şeyler için yeryüzünde sıkışmışlık insanı göğe ve öteye bakan ve bekleyen bir hale getiriyor.
Bayram
gezisi olarak İstanbul’u topuklamıştık. Bu defa başka bir diyara kaçmadan
bizzat İstanbul ile bayramlaşmak istedik. Tabi zor. İstanbul derken sadece sur
içini kastettiğim halde sokak adım bayramlaşması zor bu şehirle. Adım başı
tarih, adım başı mescit. Mahalle aralarında bazen yaşayan bazen susmuş
çeşmeler, yanağı sıkılası tombul minareler, konaklar… derken namaz vakitleri
geldikçe bir mescide gireceğiz haliyle. Başka bir toprağı mühürleyeceğiz
alnımızla… Daha kapı tarafına yönelmeden bazen “Hanımlar bölümü” bazen
“Kadınlar bölümü” diye mescitte demiyorum, mescitten, dahası mescidin en güzel
bölümünden ayrılan o arka odaları bir heyecanla ve kaba seslerle gösteren hacı
emmilerimizi de yeniden hatırlamış bulunduk. Diyelim ki yanlışlıkla erkekler
bölümüne yöneldiniz. Büyük bir yanlışa, ölümcül bir sona doğru ilerliyormuş
gibi nasıl bir yüksek sesle uyarıldığınızı bilemezsiniz. Bıyığınızı kesin ve başınızı
örterek bir deneyin. Hatta mihraba yakın bir namaza durun bakalım. Hayalen
üstünüze doğru balta kürek geldiklerinde de “Sürpriizz!” der onlar gibi,
onlardan bir cins olduğunuzu açıklarsınız. Vallahi yapın bu deneyi. Belki biraz
anlarsınız içinde bulundurulduğumuz durumu. Allah’a misafirken sözgelimi salona
değil de kilere, depoya filan buyur edilme duygusunun nasıl bir şey olduğunu…
Ne
dicem… Diyanet bence bu hacı emmilere maaş bağlamalı. Hanımlara yer gösteren, Allah
evinde kadınlara had bildiren özel personel olarak bir kadro açabilir belki…
Tabi
soru çok kafamızda. Siz hala camilerinizde, mescitlerinizde, Allah evlerinde
kadınlarınıza doğru dürüst yer ayırmayı bilmez, en kötü, en arka köşeleri layık görürken cami dışındaki hayatta
kadınlar yerlerini aldılar mı? Hayatta insanın yeri ile hayatta kadının yeri
arasındaki nüans nedir? Kadının yeri evi ise evden çalışan, evlerinde oturan ve
yatan erkekler ne olacak? O sizin pek yanlış anladığınız, kasten kendi
menfaatinize göre yorumladığınız dinde kadının yeri- yersiz yurtsuzluğu ile
hayatta kadının yeri birbiri ile uyumlu mu? Vesaire vesaire…
Namazı
bitirdim. Düşündüm kaldım:
Bir
kız olarak dünyaya gelmiştim. Bir insan olarak değil. (Ailemi bunun dışında
tutuyorum.) Bunu kimi çevrelere anlatmam zor oldu. Sonraları yaz tatilleri için
misafir olarak gittiğimiz Toroslar-Bozkır arası bir yaylada, sofada baş köşeye
değil, ayak altına yakın veya babamla değil de annemle ve erkeklerden artakalan
sofraya oturtulmamız, kız çocuğu olduğum için kasabada kolay kolay sokağa
bırakılmayışım, yaşıt erkek çocuklarının özgür hallerine kıyasla hep bir kız
kısmısı ilmihali zabıtalarının gözetimi altında, müsaadeleri kadar yaşatılmam
vsvs gibi bir dizi ayrımcılık boğazıma düğüm olarak bana dönüyordu.
Halbuki
İzmir’de büyüdüm. Kimsede görülmeyen aydın tavırları kendi ailemde gördüğüm bir
hakikatti. Fakat sonraları karşılaştırıldığım din algısındaki yobazlık, alanım olduğu için sonuna kadar okumaya
sabrettiğim kimi klasik metinlerde var olan cinsiyet ayrımcılığı, daha iyi
düşünebildiğim halde erkeklerin de bulunduğu ortamlarda hep boğazımda bir dert
olarak kalan, sonrasında kitaplara dönüştürmeye çalıştığım fikirlerim, insanın
Allah ile kulluk ve dostluk ilişkisinden tutun da, insanla sosyalleşmesi,
aileden başlayarak, kamusal alan, kurum, iş, okul, çarşı, pazardaki ayrıntılara
varıncaya kadar heryerde rastlanan bu ayrımcılık bizi, kadınlar olarak yaratılışta,
varoluştaki ilk hakiki değerimize hep hasret bıraktı.
Değerimizi
Yaratan’dan almıştık. Fakat bu değer elimizden çalınmıştı. Ya da hayatın bize
yüklenen sorumluluklarından sahip çıkmaya hal ve mecal bırakılmadı da
çaldırmıştık. Ve kimi değer hırsızları tarafından onların uygun gördüğü şekilde
ve kadar veriliyor veya hiç verilmiyordu.
Bizim
yaptığımız ise bu cinsiyetçi hegemonyanın ötesinde sadece Allah üstünlüğüne
dayanan hayat algısındaki hakiki, tabii, insani değerimizi bizzat Allah’tan
almaya devam etmek… Araya erkek üstünlüğüne iman eden aracılar, putluk
iddiasında olanlar girmeksizin... Kadına birinci sınıf erkeğe sınırsız itaatle
sorumlu olduğu kadar bir değer atfeden,“oğul” olduğu için kendisini “birinci
sınıf kul/insan” sayan şımarık oğullar dininin yol göstericiliği
olmaksızın bunu yapmak istiyoruz. Şımarık
olmayan, adaletten yana olan bütün insanlarla beraber…
Bunu
yaparken kimilerinin yaptığı gibi kendi cinsimizi üstün cins ilan etme
yanılgısına düşmüyoruz. Anaç nezaketimiz insanı bütünüyle ele alabilecek kapsam
ve potansiyelde.
Bu
konu çok uzun ve kalemim çok çatallandığı halde bir iki meseleyi söyleyip geri
çekilmezsem burada bununla başa çıkamayacağım bir gerçek.
(Bu
konuda hatadan dönülen, hatasız inşa edilen ve kullanılan bütün örnek yapılar
hariç)