Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Haziran 2019

İstanbul’dan bir kaç semte seyahat   

İstanbul’un her semti ayrı güzel, her ilçesi farklı hususiyetlere sahiptir. Bu bereketli şehri bütünüyle anlatabilmek elbette mümkün değil. Ama bir ressamın tablosuna fırçasıyla kısa dokunuşlarda bulunduğu gibi biz de geçmişten bugüne bir kaç İstanbul hatırası paylaşalım istedik.

Haydarpaşa, geçmişte İstanbul’a gelenleri karşılayan, kucaklayan ve ona mihmandarlık yapan ilk mekânlardan birisiydi. Âdeta girizgahtı, mukaddimeydi. Tabii Anadolu’dan trenle İstanbul’a gelenler için. Trakya’dan gelenler ise Sirkeci’de iner, buradan şehre dağılırlardı. Kimisi de otobüslerle şehrimizi ziyaret ederdi. 1940’lı yıllarda ilk terminalin Sirkeci’de olduğunu duyunca çok şaşırmıştım. Demek ki şehrin nüfusu o zaman çok az, gelen otobüs sayısı sınırlı ve Sirkeci bölgesi bu hizmet için yetiyormuş. Benim de İstanbul’la ilk ünsiyetim tarihî Haydarpaşa Garı ile başlamıştı. Oradan vapurla Eminönü’ne geçmiş, sonra da Fatih’e geçmiştim. Fatih benim ilk oturduğum semt. Zaman içerisinde farklı semtlere taşınsam ve kısa süreli otursam da Fatih’ten hiç şaşmadım ve hâlen bu tarihî ilçede ikamet etmekteyim. Daha önce kurulmuş bulunan Eminönü ilçesiyle -isabetli bir kararla- birleştirilen Fatih ilçesi, şimdi Suriçi’nin bütün bölgelerine hakim olan tarihî ve mühim bir ilçe olarak İstanbul haritasındaki yerini almış bulunuyor.

Tarihi bünyesinde tutan semt

Başta Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Türk İslam Eserleri Müzesi, Fatih Camii, Yavuz Sultan Selim Camii, Şehzadebaşı Camii ve daha bir çok tarihî büyük eseri bünyesinde barındırıyor. Eskiler Fatih’e “Nefs-i İstanbul” derlermiş. Yani “Asıl İstanbul”. Bu tabir çok doğru. Zira daha sonra kurulan semtler İstanbul’un bir bakıma eski köyleri, eski beldeleri mesabesindedir. Bugünün de ilçeleridir. Bugün Fatih’in dışında tam 38 ilçemiz bulunuyor. Sadece bu rakam bile yaşadığımız şehrin değerini, önemini ve ihtişamını gözler önüne seriyor.

Mekke toprağı Üsküdar

Fatih’ten sonra en çok sevdiğim semtlerin başında Üsküdar gelir. Üsküdar’a eskiler “Kâbe toprağı” derlermiş. Zira geçmişte ‘hac yolculuğu’ buradan başlarmış. ‘Ayrılık Çeşmesi’ tabiri de oradan geliyor. Üsküdar bütünüyle bir tarih, kültür ve camiler semtidir. Aynen Fatih gibi... Ben Üsküdar’ı Fatih’in âdeta bir kardeşi, bir ikizi gibi görürüm. Semaya yükselen minareleriyle, sebilleriyle, çeşmeleriyle, medreseleriyle, hanım sultanların hayratıyla, velhâsıl diğer bütün tarihî eserleriyle Üsküdar İstanbul’un gözbebeği olan beldelerindendir. O mübarek ve muhteşem zaferi, Yahya Kemal’in tabiriyle “Fethi Gören Üsküdar”dır. Fatih ilçesi, Sarayburnu’ndan bütün Anadolu yakasını selamlar, el sallar ama Üsküdar ile aşinalığı bambaşkadır. Onu hususi muhabbeti vardır.

Ahiretin dünya yüzü Eyüpsultan

Eyüpsultan galiba manevi ziyaretleriyle İstanbul’da en çok gezilen yerlerdendir. Hazreti Peygamber’in mihmandarı Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesi, büyük bir ihtimalle İstanbul’un en çok ziyaret edilip önünde ve içinde dua edilen manevi makamdır. Sadece türbe mi, hayır. Eyüp Sultan Camii’nin çevresini kuşatan bütün tarihî eserler gözalıcıdır. Zariftir ve zengin bir manevi doku taşır. Ben oraları ziyaret ettiğimde kendimi dünyanın dışında farklı bir âlemde gibi görürüm. Türbeler, sebiller, sübyan mektepleri, medreseler, çeşit çeşit mezarlar, envai çeşit mezartaşları... Bugün artık ‘konak’ denilen tarihî evleri bile insanı farklı âlemlere alır götürür.

Tefekküre daldığımız mekanlar

Hele Eyüpsultan Mezarlığı’na çıktığınızda hakikaten kendinizi ahiret yurduna göçmüş gibi hissedersiniz. O mezarlık yokuşunu dinlene dinlene yürüdüğünüzde, hele sağınıza ve solunuza bakıp tefekküre daldığınızda artık ayrı bir deryanın içinde yüzer gibisiniz. Bu manevi yolculuğunuza sadece insanlar değil kediler bile eşlik eder. Kediler çok ilginçtir, tarihî yerleri çok sever. Bilhassa mezarlıkları... Her mezarlık ziyaretimde, az veya çok mutlaka kedi görürüm. Kimi mezar taşına yaslanmış, kimi kabrin üstüne yatmıştır. Kimisi de kenarda uyuklamakta, bazen de gözünü açıp gelen gidene bakmaktadır. Velhasıl bu kediler bile âdeta kedi olma hüviyetinin dışında sanki mezarlıkları bekleyen mihmandarlar gibi görünür bana. Bu hayvanların mübarek olduğu zaten malum. Hazreti Peygamberin sırtını sıvazladığı bir canlıdır kedi. Ona ve diğer evcil bütün hayvanlara şefkatle, merhametle, muhabbetle yaklaşmak gerek.

41 yıllık beri Dersaadet’te yaşıyorum

İstanbul’un tamamını dolaşmak, bütününü gezmek her zaman mümkün olmuyor. Ben 41 yıldan beri Dersaadet’te yaşıyorum ama şehrin tamamını gezdiğimi söyleyemem. Aslında fırsat buldukça bu kısa seyahatleri yapmak gerek. Beykoz’a gidip yeşile doymak lazım. Sarıyer’den çılgın Karadeniz’i dalga sesini duymak ruha iyi gelir. Beylerbeyi size Osmanlı’yı hatırlatır. Beşiktaş ve Kadıköy ise ayrı birer âlem... İstanbul’un yeni yerleşim yerlerini de görmeli, en azından yerlerini bilmeliyiz.

Hülasa olarak şunu diyebilirim ki İstanbul bir şehir olmanın ötesinde farklı bir memlekettir. Bir bakıma kültürün mihveri, sanatın merkezi, irfanın otağı, vatanıdır. Maneviyat coğrafyamızın müstesna ilidir. Müslüman Türklerin 1453’te fethedip bütün insanlığa armağan ettiği, imar ve ihyada bulunduğu bu aziz şehir için bugüne kadar ne çok şiir yazılmış, ne kadar fazla beste yapılmıştır biliniyor. Ama artık sanatkârların da yaşadıkları şehre yeni armağanları olmalı değil mi? İstanbul’un belgeselleri, filmleri, şarkıları, türküleri ve şiirleri olmalı. Ciddi İstanbul antolojileri hazırlanmalı ve genç nesillere bu büyük birikim gösterilmeli. Genç nesiller için İstanbul şiirleri ve resimleri yarışmaları düzenlenmeli. Bütün bunlar olmaya başladı ve devam edecek inşallah. Allah hepimize İstanbul muhabbeti, şuuru, basireti ve feraseti nasip etsin. “Belde-i Tayyibe”nin kıymetini bilenlerden eylesin, amin.