İstanbul'da Kabe'ye en yakın cami hangisi?
İstanbul’u artık yavaş yavaş gezmeye başladığım ilk yıllarda Sultanahmet Camii’ni gezerken yolum Akbıyık Mescidi ya da Akbıyık Camiine düştü. Buranın Kâbe’ye en yakın camii olduğunu öğrenince şaşırmıştım. Hele İstanbul’da Beyazıt Cami yapılana kadar, yapılacak olan tüm cami ve mescitlerinin kıble ölçülerinin (kıble yönünün tespiti) buradan yapıldığını öğrencince daha da şaşırdım. Böyle farklı özellikleri olan cami niye bu halde, niye yeterince bilinmiyor diye. O gün bugündür Sultanahmet gezilerimizde bu camiye mutlaka uğrarım. Hele yanındaki Hamami Zade İsmail Dede Efendi’nin evi ve kültür merkezini görmeden gelmeyin derim. İşte detaylar:
MESCİDLERİN İMAMI VE İLK EZANIN OKUNDUĞU YER
Osmanlıda bu mescide en güneyde ve Kabe’ye de en yakın
olduğundan (suriçi için) “mescitlerin imamı” manasına “imâmül-mesâcid”
denirdi. Osmanlı dönemi İstanbul’unda
ilk ezan burada okunur sonra Sultanahmet Camii ve Ayasofya ve diğer camiler
ezana başlardı. Yaptırıldığı tarihten bu yana fazlasıyla doğal felaketle karşı
karşıya kaldığı için asıl haliyle günümüze ulaşmadı. Akbıyık Camii’nin sadece
minare kısmı asıl haliyle korunabildi İslâm Ansiklopedisi’nin Akbıyık Sultan
maddesinde yer alan bilgilere göre, İstanbul’un en eski mescidlerinden olduğu
anlaşılan bu yapıya, sur içindeki İstanbul’un en güneydeki mescidi olduğu için
“Evvel-i Kıble” veya “İmâmü’l-mesâcid” denilmiştir. Dârüssaâde ağalarından
Mustafa Ağa’nın minber ilâvesiyle camiye çevirdiği mescid zaman içinde bazı
tamirler geçirmiştir.
MEKTEP VE VAKIF İLE BİRLİKTE İLK MİNİ KÜLLİYE
Nitekim XIX. yüzyılın son çeyreği içinde eski ebadı muhafaza
edilerek yeniden inşa edildiği mimari üslûbundan belli olmakta, minaresinin ise
ilk yapıdan kalma olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Son olarak 1950’lerde Türkiye
Anıtlar Derneği’nin İstanbul şubesi, çevre halkının da nakdî yardımlarıyla
mescidi yenilemiştir. Mescidin inşasından sonra yakınına başka hayır
eserlerinin de yaptırıldığı tespit edilebilmektedir. Meselâ Hüsam Bey b.
Abdurrahman adlı bir zatın 941’de (1534-35) tertip edilmiş olan vakfiyesinde,
mescidin yanına bir mektep inşa ettirdiği zikredilmektedir. Öte yandan 1208’de
(1793-94) Mehmed Yazıcı adlı bir zat minaresinin yanına bir çeşme yaptırmış ve
daha sonra bu çeşme kızı Hâce Hanım tarafından 1283’te (1866-67) yenilenmiştir.
Böylece bu yapılar topluluğu küçük bir külliye niteliği kazanmıştır.
AKBIYIK HAZRETLERİ
KİMDİR?
Asıl adının Ahmed Şemseddin veya Abdullah olduğu rivayet
edilir. Kaynaklarda genellikle keşf ve keramet sahibi bir meczup olarak
tanıtılır ve şeyhi Hacı Bayrâm-ı Velî ile ilgili bazı menkıbeleri nakledilir.
Bayramiyye’ninCelvetiyye kolu silsilesinde yer alan Akbıyık’a II. Murad,
Cemâziyelevvel 841 (Kasım 1437) tarihli temliknâme ile Bursa-Yenişehir
yakınlarındaki Austos köyünü bağışladı.
İSTANBUL’UN FETHİNE KATILDI
Bazı kaynaklara göre Sultan II. Murat’la Varna Seferi’ne
(1444) ve İstanbul’un fethine katıldığı rivayet edilen Akbıyık Sultan’ın adına
Cankurtaran’da cami yapıldı ve bu semte onun adı verildi. Akbıyık Sultan meczup
tavrına rağmen Çandarlı Halil Paşa gibi devlet adamları ve Molla Yegân gibi
âlimlerle sohbetlerde bulundu. Mecmualarda Şems-i Hudâ mahlasıyla bazı
şiirlerine de rastlandığı ifade ediliyor. Malının hesabını bilemeyecek kadar
zengin olan Akbıyık’ın, servetini Allah yolunda harcamak maksadıyla Bursa
Ulucamii civarında yaptırdığı külliyeden günümüze sadece türbesi ulaşabilmiş;
ancak imaret ve tekkeden eser kalmamıştır.
MİMARIN KABEYİ GÖRMESİ
Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılan Beyazıt Cami’nin
yapılışına kadar Kıble ayarlaması Akbıyık Mescidi esas alınarak yapılırdı. Daha
sonra Beyazıt cami esas alınmaya başlanmıştır. Sebebi ise Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde şöyle hikaye anlatılır: ”Bu caminin temeline
başlandığında mimarbaşı, ‘Padişahım mihrabı nice koyalım?’ diye sorunca Sultan
Bayezid-i Veli, ‘Ayağım üzere bas’ der. Sultanın ayağı üzere basınca Kabe-i
Şerif’i gören mimar, hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin
mihrabını yapar. İstanbul’da Beyazıt Camii yapılana kadar “kıble tayini”
,Mesacid-i Evvel denilen, İstanbul’da Kabe’ye en yakın camii olan “Akbıyık
Mescidi”esas alınırdı. Ama Sultan Beyazıt Han’ın bu kerametinden sonra ise
İstanbul’da yapılan tüm camilerin kıble tayini Beyazıt Camii esas alınarak
yapılmaya başlandı.