İstanbul'a 'Muhafazakar' Darbe
Gezi Parkı olayları hatırlarsanız; "ağaç" meselesinden başlamıştı. Her ne kadar olay farklı boyutlar kazanmış ve hatta sol analizlerde bir devrinin ayak sesleri olarak tanımlanmış olsa da, son tahlilde ağaç ve onun ifade ettiği insani yaşam alanları konusundaki itirazları da dile getiriyordu. Sonrasında ise istenmeyen şekilde bir isyana evrildi. Orada yaşanan tüm şiddet ve vandallığı hiçbir şekilde benimsemem mümkün değil. Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak, bu köşede epey bir yazı yazmış ve olayın farklı boyutlarına dikkat çekmiştim.
Ben Gezi olaylarının Türkiye açısından önemli olduğunu; bu konuda yapılacak analizlerde Türkiye'nin birikmiş külliyatlı sorunlarının ve geleceğinin farklı başlıklar altında ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda, olayın dış politika, içte bir kısım burjuva ile ilintisine hiç dikkat çekmeyen ve bu arada fırsattan istifade ölmüş bir ideolojiye "devrim heyecanı" pompalamaya çalışan sol ile "bu dış mihrakların ve onların içerideki uzantılarının işidir" diyen tipik sağcı ve statükocu yaklaşımların dışında durmaya çalıştım. Çünkü olay olmuştu/oluyordu ve önemli olan bunun arkaplanına inebilmekti. Ahlaklı olan yaklaşım; buradan bir fırsat çıkarmak ve kendi ideolojisine su taşımak ya da olabildiğince oportunist davranarak şimdilerde genetik kod haline gelmiş bir paternalizmi beslemek değil, Türkiye'nin geleceğinde hepimizi yakacak ateşi söndürebilmek için uğraşmaktır.
Bu köşede defaatle belirttik. AK Parti, daha önce çevrede yer alan ve merkezin imkanlarından yararlanmayan ve bu anlamda şehirlerin varoluşlarında yaşayan orta ve orta-alt sınıfların hayallaerini süsleyen talepleri gördü ve bunlara oynadı. Bu bağlamda, 3. Köprü, Havaalanı, kanal projesi gibi öneriler, bir ihtiyacın ötesinde "biz de kalkınıyoruz" un dışarıya bir bildirimi haline gelmiştir. Özellikle bu projelerin İstanbul merkezli olarak gündeme gelmesi, zaten can çekişen şehre son öldürücü darbeyi vurmak anlamına geldiği gibi, gerçekten ağaç metaforuyla canlanacak yaşam alanlarının yok edilmesini de beraberinde getirmektedir. Bunun karşılığında biz şu kadar ağaç diktik demek, özellikle İstanbul'u bir ideolojik yönelim karşısında pazarlık haline getirmek haline gelir ki, İstanbul'un adım adım mahvını hazırlayan geçmişten bu yana uygulanan bu politikalar olmuştur. Nitekim son dört İstanbul'un nüfusunun bir çok ülkeyi geride bırakacak dereceye ulaşmasını nasıl izah edeceğiz. Şu anda şehir, hiç te bu şehre uygun olmayan bir istilası altındadır.
Şimdilerde özellikle tarihi yarımada sınırları içerisinde bulunan bazı alanlarla ilgili belediyelerin niyetlerini ve açıklamalarını duyuyoruz. Buna göre, Aksaray 'da bulunan İSKi binasının, Unkapanı tarafındaki SGK binasının yıkılması ve o bölgeye oteller yapılması gündemde. Şu anda Süleymaniye bölgesi, mezbelelik bir konumda. Tarihi sit alanları olduğu için bölgede süreç biraz yavaş ilerliyor ama, orada da yöneticilerin otel yapma niyetlerini duyuyoruz. Bu niyetler ve planlar, açıkçası İstanbul'a, tarihe ve bu ülkenin kimliğine büyük bir darbe olacaktır; bunu peşinen belirtmeliyiz. Buraları oteller içinde düşünmek, inanın kalbimde bir sızı meydana getiriyor.
Yaklaşık yirmi yıldır İstanbul Büyükşehir ve diğer bir çok belediyeler "muhafazakar"ların ellerinde. Doğrusu, yirmi yıldır bu şehrin tarihi dokusu ve kimliğine dair başka ufuklar beklemek bizim en doğal hakkımızdır. Ama ufkun "camileri otellere boyun eğdirmek" ve "yeşili gelecek nesillerin gaybi alanı" olarak belirmesi, asla kabul edilemez. Düşünsenize, Süleymaniye Camii'nin minareleri, yüksek katlı otellerin arasında kaybolmuş.
İngiltere'deki şehirlere gidin. Şehirlerin en büyük binası, tarihi manastır ve kiliselerdir. İngiltere'ye, İsveç'e bakın, "Türkiye yeşil cennetidir" demeye cesaret edemezsiniz. Nasıl da kendi ülkemizi ve kimliğimizi cüretle yok ediyoruz. Bu, her şeyden önce kendi kendisini sömürgeleştirmek demektir.
Tüm bu adımlar bir kimliğin yok edilişi, parçalanışı ve inkarı anlamına gelecektir. İnanın en az başörtüsünün ifade ettiği kimlik kadar önemlidir. Bu kimliğimizin, bu tarihle derin bağı olması gerekenler eliyle tahrip edilmesi ise, bizim için acıyı daha da derinleştirecektir. Eğer biz daha öncekilerden farklıyız diyorsanız, o zaman o farkı gösterin. Yoksa gelecek nesiller sizi AVM'ler ve otellerle anacaktır. İnsanların elli yıl sonra gezi olaylarını nasıl okuyacağının cevabını da size bırakıyorum.